-a-
On kez yaktım ayrılık kandillerini
Nerede kaldıysa işittim
İşittim hüzün yüklü şarkıları
O şarkılar ki bin yıldır aynı ezgiyle
Gönlümün sahte duvarlarına
Hırçın dalgalar gibi çarpardı
Simsiyah uçurumlara
Derin çatlaklara
Sonra yankıyla dönerdi kulaklarımdan
Hangi dudaktan dökülmüş bilinmez
Şu kan kırmızı sözler
Kan kırmızı sözler
Damla ha damla üzerime boşanırdı
Kara perçemli bulutlardan
Koca vadideki dere yataklarından
Nihayet göz pınarlarımdan
Ve damarlarımdan bir sel yükselirdi
-b-
On kez yaktım ayrılık kandillerini
Hayal dağları ufku sardı
Ve öylece kuşattı beni
Doruklarının sınırları mehtaba uzardı
Dik yamaçlar ve aşılmaz yarlar
Ne kış gördüm ne bahar
Zaman sükûnet içinde sürüp gitti
Bende böylece girdim bu öfkeli
Hüzünlü, ilkeli
Kara kapılı zindana
Kabaran umut dalgalarıyla
Sırılsıklam yıkadılar beni ak sahillerde
Ölüm denen sarı güvercinin kanatlarıyla
Aşmaya çalıştıysam da başı dumanlı dağları
Olmadı, yine olmadı
-c-
On kez yaktım ayrılık kandillerini
Bin sütunlu matem sarayını ben kurdum
Ben kopardım başlarını
Umut çığlıklarıyla gökleri yırtan martıların
Dünya denilen ölücü mahpusluğun
Hayal dağlarını eğlenmek için erittim ben
Bir elimde çayım bir elimde sigaram
İyilik adına icat edilen yapay ışıkları söndürüp
Nihayet baktım gerçekliğin güneşine
Ölesiye ıslanırken şu yağmurlarda
Kavradım o ezginin somut notalarını
Ölüm dedim ölüm var her işin sonunda
Yazarın
Önceki Yazısı