M. NİHAT
MALKOÇ
Bugünlerde
Filistin’de bir insanlık trajedisi yaşanıyor.
2024 yılının yarısını geride bırakmaya hazırlandığımız bugünlerde Filistin’de bir insanlık trajedisi yaşanıyor. Ölüm füzeleri Gazze’yi yine kan ve gözyaşı seline çevirdi. Zalimlikte sınır tanımayan İsrailliler, genelde Filistin’i, özelde Gazze'yi ablukaya alarak içlerinde çoğunluğunu çocuk ve kadınların teşkil ettiği kırk bine yakın masum insanın ölümüne sebep oldu. 1967’deki meşhur "Altı Gün Savaşları"ndan bu yana böyle ağır kayıplar doğuran bir saldırı gerçekleştirilmemişti. On binlerce Filistinli de bu saldırılarda yaralanmış durumdadır. İçlerinde çok ağır yaralılar da var. İsrail kanlı saldırılarını devam ettirme kararlılığında görülüyor. Zira kapsamlı bir barışa sıcak bakmıyorlar. Buna bence savaş değil çirkin bir kuşatma veya alçakça bir saldırı denebilir. Çünkü İsrail’in karşısında donanımlı bir güç yok. Sapanla taş atan çocuklara sürekli modern toplarla karşılık veren İsrail askerlerinin çirkin yüzünü unutmadık. İsrail, bu bölgede barış istemiyor; kan ve gözyaşına doymuyor.
İsrail, sivil yerleşim yerlerini de bombalıyor. Masum, savunmasız insanları, çocukları, kadınları öldürüyorlar. Erkekçe değil, kalleşçe savaşıyorlar. Nefretin salyaları akıyor şom ağızlarından. Bir zamanlar Hitler tarafından soykırıma uğrayan İsrailliler, çektikleri acıları unutmuş gibi gözükerek bu sefer de kendileri Filistin kökenli Müslümanlara soykırım uyguluyorlar. Saldırganlıkta sınır tanımayarak adeta Hitler’e rahmet okutuyorlar. Bu davranışları Hz. Musa’nın öğretilerine uyuyor mu acaba? Tevrat’taki On Emir’i dikkate almıyorlar. Kendilerince kutsal sayılan Hanuka ve Şabat’ta bile ölüm mesaisine ara vermiyorlar. Demek ki lanetli İsraillilerin gözü, dinlerini bile görmeyecek kadar dönmüş.
(Me)denî Batı
ülkelerinin kulakları duymuyor, gözleri görmüyor
Filistin’in her zaman olduğu gibi
yine yüreği yaralı; hatta şimdi yaralıdan öte, parçalanmış. Eli kolu bağlı,
çaresiz insanlar!… Dünyanın sözde medenî ülkeleri sanki bir savaş oyununu
seyrediyor gibi bigâne duruyorlar yaşanan acılara… (Me)denî Batı ülkelerinin
kulakları duymuyor, gözleri görmüyor, vicdanları boşalmış sanki… Siyonist
canavarları dişlerini bilemekle meşgul. İnsanlık yerlerde sürünüyor. Kadınların
hıçkırıkları gök boşluğunda yankı buluyor. Son nefesini vermeye hazırlananlar
kelime-i şahadetleri düşürmüyorlar dillerinden. Bu manzara Mehmet Akif’in şu
dizelerini hatırlatıyor bizlere:
“Öteden
sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a’mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her
siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan
neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce
lağam,
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce
adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede
yer;
O ne müthiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı
beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene,
parmak, el, ayak...
Boşanır sırtlara vadilere, sağnak
sağnak.”
Bugün Filistin’de tarifsiz acılar yaşanıyor. Gazze’de yüzlerce
milyar dolarlık altyapı zayiatı var. Burada iki milyonluk Filistin halkı açlığa
terk edildi. İsrailliler Filistin sınırlarını kalın duvarlarla çepeçevre ördü.
Hamas, mevcut duvarın bir kısmını ortadan kaldırdı. İsrailliler Gazze’yi yerle
bir ettiler; elektriğini, suyunu kestiler. Filistin halkı, Hamas’ı iktidara
getirdiği için cezalandırılıyor güya. Onun için uzun zamandan beri Filistin’e
(Gazze'ye) ambargo uygulanıyor. Zorunlu gıda maddelerinin bile şehre girişine
izin verilmiyor.
Ortadoğu sadece Osmanlı döneminde huzur ve emniyet içinde
yaşadı. O dönemde de fitne odakları boş durmadı şüphesiz. Araplarla Osmanlı’nın
arasını açmak için çok çaba harcandı. Fakat Müslüman’ı Müslüman’a kırdırmak
isteyenler gayelerine ulaşamadılar. Osmanlı, tarih sahnesinden çekilince
Ortadoğu’da dengeler sarsıldı. İsrail mikrobu düştü bu güzel topraklara. Bu
mikrop hastalık saçtı dört bir yana. O gün bugündür bu toprakların halkı
aradığı huzuru bulamadı. Zalimler de, mazlumlar da tedirgin yaşadı bu sancılı
coğrafyada.
“Nihayet Mescid-i
Aksa’yı da yaktın ey Yahudi!.."
Türk şiirinin en büyük şairlerinden biri olarak gördüğüm
Sezai Karakoç’un ta 1969 yılında Diriliş Dergisi’nin birinci sayısında
yayınlanan “Ey Yahudi” adlı bir şiiri var. O günden bugüne aradan yarım asrı
aşkın bir zaman geçmiş. O yıllarda Yahudiler, Mescid-i Aksa’yı yakmışlardı.
Karakoç da bu menfur olay üzerine şu dizelerle başlayan “Ey Yahudi” adlı
şiirini yazmıştı:
“Nihayet
Mescid-i Aksa’yı da yaktın ey Yahudi!..
Asırlardır insanlığın ruhunu yaktığın
gibi ey Yahudi!..
Aya çıkarak göğe çıktığını sandın ey
Yahudi!..
Göğe çıktığına inanır inanmaz
Büyük Peygamberin göğe çıktığı yeri
yaktın ey Yahudi!..
Mescid-i Aksa’yı yaktın ey Yahudi!..
Daha doğrusu yaktığını sandın ey
Yahudi!..
Senin yaktığın gökteki Mescid-i Aksa’nın
ancak
gölgesidir ey Yahudi!..
Senin yaktığın Mescid-i Aksanın ruhu
değil,
Taş, toprak ve ağaçtan işaretidir ey
Yahudi!..”
Acıyı hep
Filistinliler çekti, öz vatanlarında parya durumuna düştüler.
Öte yandan bilindiği gibi İsrail kurulduğu günden beri ABD’nin küçük, şımarık çocuğu rolünü oynuyor. Sürekli ABD tarafından korunuyorlar. ABD bazen İsrail’i kınıyor gibi görünse de gerçekte bu hainleri destekliyorlar. Yani tam bir ikiyüzlülük sergiliyorlar. Özellikle bugünkü ABD Başkanı Biden, İsrail’e büyük destek oluyor. Joe Biden'dan sonra da bu destek artarak devam edecektir. İsrail hükümetleri ise bugüne kadar, Filistin meselesini hep oylarını artırmak, halk nezdinde şirin görünmek için iç politika malzemesi olarak kullandılar. İsrail (Yahudi) kökenliler de onları oyla ödüllendirdi. Ezilenler, horlananlar hep Filistinliler oldu. Acıyı onlar çekti, öz vatanlarında parya durumuna onlar düştü.
İsrail, Filistinlilere yönelik saldırılarını Hamas’ın taciz ateşleriyle ilişkilendiriyor. Bu gerçek dışı bir savunmadır, basit bir bahanedir. İsrailliler bu saldırılardan evvel de Gazze’ye yönelik büyük baskılar ve ambargolar uyguluyorlardı. Hayatı yaşanmaz kılıyorlardı. Bugün Filistin’de başta kadınlar ve çocuklar olmak üzere sivil halk da öldürülüyor. Fakat Hamas'ın da oturup çok yönlü ve stratejik düşünmesi gerekiyor. Onlar da bin düşünüp bir hareket etmeliler. Zira bu bölge çok hassas bir bölge… Ateşle barut yan yana… En küçük bir tahrik hemen kıvılcıma dönüşerek bugünkü gibi acıklı ve berbat neticeler doğurabiliyor.
Yahudilerin gözleri körelmiş, kulakları ve vicdanları
sağırlaşmıştır. İnsan oluşlarına dair basit bir suretten başka delilleri
yoktur. Toprak bile onları üzerinde taşımaktan muzdariptir. Mahşer meydanında,
vücutlarından akan terlerinde boğuluncaya kadar da akılları başlarına
gelmeyecektir. Onlar daima insanlığın baş belası olacaklardır. Allah onların
şerlerinden Müslümanları ve tüm dünyayı muhafaza eylesin; barışı ve dostluğu
kalplerine soksun.
Filistinliler
Osmanlı Devleti döneminde en güzel günlerini yaşadılar.
Osmanlı Devleti döneminde Filistinliler en güzel günlerini yaşadılar. Ne zamanki Osmanlı o topraklardan çıktı, işte o zaman Filistin’de hayatın tadı tuzu kalmadı. Filistin toprakları 100 yılı aşkın yıldan beri işgal altındadır. İsrail, özellikle son çeyrek asırdan beri Filistin’de hunharca ve adice devlet terörü uyguluyor. İsrail askerleri en gelişmiş silahlarla çocuk, kadın, yaşlı demeden önlerine gelenleri öldürüyorlar. Osmanlı’nın şefkatine bütün dünya muhtaç… Fakat ne yazık ki zamanında kıymeti bilinmedi koca Osmanlı'nın.
İsrail’in kalleş saldırılarından sonra Gazze ve civarı ölüm tarlası görünümünde. Her taraf ölü ve yaralılarla dolu… Çaresizlik, acı ve gözyaşı seller gibi. Hastanelerin morgları cesetlerle dolmuş. Yaralıların tedavisi için hastanelerde yeterli ilaç ve yetişkin personel yok. Ambulansların acı sesleri kulakları sağır ediyor. Fakat kör İsrailliler görmüyor, sağır İsrailliler duymuyor. Sanki her biri göğüs boşluğunda vicdan yerine taş taşıyorlar.
Filistin meselesi uzun yıllardan beri devam ediyor.
İsrail’in bu vahşi saldırıları ve gayri insanî yaklaşımı sürdükçe bu sorun
yakın zamanda kolay kolay çözüme kavuşmayacaktır. Filistin özgürlük direnişinden
ve inançlarından (Müslümanlığından) vazgeçmediği için acımasızca cezalandırılıyor.
Ortadoğu sadece Osmanlı döneminde huzur ve emniyet içinde
yaşadı. O dönemde de fitne odakları boş durmadı şüphesiz. Araplarla Osmanlı’nın
arasını açmak için çok çaba harcandı. Fakat Müslüman’ı Müslüman’a kırdırmak
isteyenler gayelerine ulaşamadılar. Osmanlı, tarih sahnesinden çekilince
Ortadoğu’da dengeler sarsıldı. İsrail mikrobu düştü bu güzel topraklara. Bu
mikrop hastalık saçtı dört bir yana. O gün bugündür bu toprakların halkı
aradığı huzuru bulamadı. Zalimler de, mazlumlar da tedirgin yaşadı bu sancılı
coğrafyada.
Filistin sorunu
bazı çevrelerin iddia ettiği gibi Arap-İsrail sorunu değil.
Filistin sorunu bazı çevrelerin
iddia ettiği gibi Arap-İsrail sorunu değil, bütün dünya Müslümanlarının
sorunudur. Zira Mescid-i Aksa bizim ilk kıblemizdir. Biz evlerimizde,
televizyonlarda maç seyreder gibi kardeşlerimiz olan Filistinlilerin ölüm
haberlerini izliyoruz ne yazık ki. Osmanlı dört yüzyıl boyunca Filistin’e
egemen oldu. Bu süre içerisinde bu topraklarda hiçbir ayaklanma olmamıştır. Çünkü
Osmanlı bir merhamet devletiydi.
Bugün dünyada 10 milyonun üzerinde
Filistinli vardır. Bunların önemli bir kısmı kamplarda ve zindanlardadır. Bazı
yanlı çevrelerin söyledikleri gibi Filistinliler topraklarını satmadı.
Filistinliler öyle çilelere maruz kalıyor ki bunları aklınız almaz. Geçmişte zalim İsrailliler bir Filistinli
anneye öz evladını fırınlarda pişirip getirdiler. Yine bir annenin sekiz evladı
kaçırıldı, sonra başları kesildi, bir torbaya konulup anneye teslim edildi. Her
gün çocukların kolları, bacakları kırılıyor. Bu çağda bu işkenceleri yaşayan
Filistinlileri kimse görmüyor, görenler görmezlikten geliyor. Acılar
katmerleşiyor, fakat kör gözler görmemekte ısrar ediyor.
Filistinliler her gün vatanları için
ölüyorlar. Daha ne yapsınlar? İsrailliler Filistinlilere uçak bombalarıyla
saldırıyorlar. Şeyh Yasin’in boynundan aşağısı felç olduğu halde İsrailliler
onun fikirlerine tahammül edemediler. İki roket attılar üzerine. Şehit ettiler
hareket kabiliyeti olmayan hasta bir insanı. Gelinen noktada her evden en az bir
kişi şehit olmuş Filistin'de. Bunun yanında hemen her evden bir veya birkaç
kişi İsrail zindanlarında çürüyor on yıllardır. Herkes biliyor ki İsrail bir
terör devletidir. İsrail uzun yıllardan beri terörle ve kanla besleniyor.
Savaşlarda normal şartlar altında
çocuklar ve kadınlar hedef dışında tutulur. Asker askerle savaşır. Savaşta işin
normali budur. Fakat İsrailliler nedense böyle yapmıyorlar. Özellikle kadınları
ve körpe çocukları hedef alarak öldürmekten büyük zevk alıyorlar.
Yahudiler dün
olduğu gibi bugün de Müslümanlara duydukları tarihî kinlerini kusmayı
sürdürüyorlar. Her fırsatta gerçekleri tersyüz ediyorlar. Ellerindeki sınırsız
sermayeyle gariban Filistin halkına yapmadıklarını bırakmıyorlar. Sonra da
dünyanın gözünü boyayarak kendilerini haklı çıkartmaya çalışıyorlar. Bunca kin
ve nefret dolu saldırılardan sonra Filistinlilerden ve Müslümanlardan sevgi ve
hoşgörü bekliyorlar. Umduklarını bulamayınca Müslümanları antisemitizm
damgasıyla yargılıyorlar. İnsanlık bu çirkef oyuna gelmemelidir.
İsrail işgal devleti uzun yıllardan beri kanla
besleniyor.
Uzun senelerden beri bir büyük dram yaşanıyor Filistin
topraklarında. Dünyanın sözde medenî, hakikatte deni milletleri bu trajediyi
sadece seyrediyor. İşgalci Siyonistler azgınlıkta ve kızgınlıkta sınır
tanımıyorlar. Bu topraklardaki insanlar açlığa ve susuzluğa mahkûm ediliyor.
Hastalar için ne doktor, ne de ilaç var. Filistin’e uygulanan her türlü
ambargo, hayatı yaşanmaz kılıyor. Aş ve ilaç bulamayanlar ölümün kollarında
buluyorlar kendilerini.
Siyonistler taş taş üstünde
bırakmıyorlar. İsrailliler kadar Müslüman öldürmeye hevesli bir başka millet
görmek mümkün değildir herhalde. Bu ne kindir, bu ne insafsızlıktır anlamak
zor. Sen kalk Müslümanların topraklarını topyekûn işgal et, sonra başını kuma
göm.
Aslında İsrail’in en büyük karın ağrısı Hamas’ın iktidarını
içine sindirememesidir. Yasal yoldan, seçimle işbaşına gelen Hamas’ı muhatap
kabul etmek istemiyorlar. Bu hükümetin yıpranması için planlar yapıyorlar. Kısa
zamanda iktidardan uzaklaşmaları için çalışıyorlar. İsrail işgal devletinin
Gazze ve Batı Yaka’da gerçekleştirdiği tüm saldırıların ve tutuklamaların
altında bu sindirim bozukluğu yatıyor. Siyonistlerin çirkefliklerinin sonu
gelmez; biri biter, öbürü başlar. Yahudi mantığı bıktırma taktiği üzerine
kuruludur.
İsrail işgal devleti uzun yıllardan beri kanla besleniyor.
Araba nasıl petrolle (benzin ve mazotla) hareket ediyorsa İsrailliler de kanla
ve kandan aldıkları sözde güçle hareket ediyorlar. İsrailliler öldürmeden,
Müslüman kanı akıtmadan ayakta kalamayacaklarına inanıyorlar. Onlar bu mantıkla
hareket ettikçe Filistin’de barış ve sükûnet olmayacaktır. İsrail daima
Filistin’in uzlaşmaz tutumundan yakınıyor. Bu neyin uzlaşması anlamak mümkün
değildir. Sen gel benim topraklarımı işgal et, sonra da hiç bir şey olmamış
gibi davran. Sen evvela işgal ettiğin topraklardan çık hele, ondan sonra oturup
konuşalım, uzlaşma ve barış zemini arayalım.
Filistinliler yıllardan beri
topraklarını yiğitçe savunuyorlar. Modern silahlara taşla ve sapanla karşılık
veriyorlar. Neticede maddî savaşı kaybetseler de manevî cephede hep onlar
kazanıyorlar. Filistin bu ucuz ve miadı dolmuş tehditlere pabuç bırakacak değil
ya… Sonuna kadar mücadeleye devam edeceklerdir.
Dünyanın küresel sermayesi ortak hareket
ediyor.
Dünyanın küresel sermayesi ortak hareket ediyor. Ne idüğü
belirsiz Coca Cola önceki yıllarda bütün kârını Filistinlileri öldürmeleri için
İsraillilere bağışlamıştı. Bugün de farklı değil. Onlar bunca acıları derinden
yaşarken bizler ne yapıyoruz? Bizler hâlâ onların ürünlerine para vererek
dostlarımızın ölümüne zemin hazırlıyoruz. Allah bizi canlarımızla ve
mallarımızla imtihan ediyor. Toplumumuzda Yahudi zihniyeti yerleştiriliyor.
Bugün Filistin ve Irak’ta yaşananları doğru okuyamazsak
buralardaki yangın bizim ülkemize de sıçrayacaktır. Hiçbir Müslüman,
Müslümanların çektiği acıları görmezlikten gelemez. Allah bizlerden
Müslümanlara karşı tavır ve davranışlarımızın hesabını da soracaktır. Günümüz
Müslümanları niçin bu kadar şuursuz ve vurdumduymazdır? Oysa Allah cahil ve
zalim bir kavme hidayet nasip etmez. Müslümanlar ‘iman ettik’ demekle
kurtulacaklarını mı sanıyorlar? Kendimize çekidüzen vermeliyiz, uyanık
olmalıyız. ‘Yediğimiz gıdalarda domuz yağı var mı, yok mu?’ diye dikkat
ediyoruz da izlediğimiz televizyonda, okuduğumuz gazetede domuzluk var mı, yok
mu diye dikkat etmiyoruz. Başımıza felaketler gelmeden hayatımızı yeniden
tanzim etmeliyiz.
Bugün Filistin topraklarında büyük bir zulüm ve acı
yaşanıyor. İsrail, Mescid-i Aksa’yı yıkarsa bu yeni bir dünya savaşının
başlangıcı olacaktır. İsrailliler Mescid-i Aksa’nın altını boşalttılar. Bir
depremde bu ulu mabet çökebilir. Oysa bu mescit bizim için çok önemlidir.
Mescid-i Aksa bizim ilk kıblemizdir. Filistinliler Mescid-i Aksa’nın
ruhaniyetiyle ayakta duruyorlar. Filistinliler Müslümanların bu ilk kıblesini
korumak için canlarını ortaya koyuyorlar. Onlara bu davalarında ve
mücadelelerinde yardımcı olmak boynumuzun borcudur. Filistinlilerle ortak
hareket etmek ve onlara yardımda bulunmak görevimizdir.
İsrail’i anladık da
İslâm dünyası nerede?
Damarlarımızda dolaşan şeytanın hilelerine karşı uyanık
olalım. Unutmayalım ki nefis şeytanın tahtıdır. Allah bizi hesaba çekmeden
kendimizi hesaba çekelim. Yusuf İslam’ın şu sözü ne kadar düşündürücüdür: “Ben
Kur’an’ı tanımadan evvel Müslümanları tanısaydım belki de Müslüman olmazdım” Bu
söz son durumumuzu açıkça ortaya koymaktadır.
Nefislerin alabildiğine semirtildiği, vicdanların
sağırlaştırıldığı hastalıklı bir çağda yaşıyoruz. “Müslümanlar kardeştir” ilahî
mesajı çoktan unutulmuş. Ümmet bilinci yaralanmış, yerlerde sürünüyor. Başımıza
gelenler hep bu yüzdendir. Şair Karakoç bu şiirinde Filistinli Müslüman kardeşlerine
uzaktan bakan, yüreği sızlamayan, yardıma koşup da kanayan yaralarını sarmayan
ahir zaman ümmetine kızgınlığını dile getirir. Mescid-i Aksa’nın ateşinin
ümmetin ruhundaki ve körelen vicdanındaki buzları çözmesi temennisinde bulunur:
“Ölüler
gibi donmuş bizlere de
Belki Mescid’in ateşinden bir köz düşer
de
Buzlarımız çözülür ey Yahudi!..
İnsanlar farklı anlayışlar ortaya koymaya çalışsalar da
Müslümanlık bir tanedir. Nas ile sabit bir konuda içtihat olmaz. Bizim dinimiz
de nastır. Zanlarımızı din edinmeyelim. “Şeyhime tabi olmayanın şeyhi
şeytandır” kısır anlayışını bırakalım. Birlik ve beraberlik içinde olalım.
Allah’a ve Peygamberimize inananlar ve tabi olanlar tek bir cemaattir. Asıl
tehlike ve felaket; içimizde, beynimizde yanlış yorumladığımız Müslümanlık
anlayışımızdadır. Her fırsatta Filistin’e destek olalım. Filistin’in biz
Müslümanlar için ayrı bir sembolik anlamı da vardır. Zira Filistin düşerse
Çeçenistan düşer, Irak düşer, Türkiye düşer.”
İsrail’i anladık da İslâm dünyası nerede? Hani Müslümanlar bir vücudun azaları gibiydi. Biri rahatsız olunca bütün bünye rahatsız olurdu. İslâm ümmeti bu olup bitenleri hiç mi görmüyor? Niye herhangi bir müdahalede bulunmuyorlar? Oysa Müslümanların tükürüğü bile İsrail'i boğmaya yeter. Fakat Müslümanlar başsız ve darmadağın. Yazık, çok yazık!...
İnananlar! Müslümanlığımız lafta kalmasın, Müslüman
kardeşlerimize yardım edelim.
“Bir gün gelecek
azgınlığın sona erecektir / Kutsal Kudüs kurtulacak."
Üç dince de kutsal bir mekân sayılan, Peygamberimizin Mirac
mucizesini yaşadığı yerlerden Mescid-i Aksa’nın da bulunduğu Kudüs yıllardır
Siyonistlerin kirli çizmeleri altında inim inim inliyor. Siyonist terörü ve
vahşeti bir asrı aşkın zamandan beri nefes aldırmıyor Müslümanlara. Karakoç “Ey
Yahudi” adlı şiirinde Filistinlilerin yaşadıkları acıların asıl müsebbibinin
gevşek İslam ümmeti olduğunu söyleyerek Müslümanların bunun ağır cezasını
çektiğini hatırlatıyor. Bir gün Kudüs’ün kurtulacağına ve Yahudilerin ağır
cezalarla cezalandırılacağına inanıyor:
“Bir
gün gelecek azgınlığın sona erecektir / Kutsal Kudüs kurtulacak
Mescid-i Aksa’yı bu ümmet altından ve
zebercetten ve yakuttan
Yeniden yapabilecek bir kudrete
erecektir
O gün Tanrı’nın azabı senin için
şiddetli olacaktır
Biz istesek bile seni ondan
kurtaramayacağız ey Yahudi!..
Bize bu yapılanı yapan sen değilsin
Biz kendi cezamızı çekiyoruz
Sen de bir gün kendi cezanı çekeceksin
ey Yahudi!...
Sana yeryüzü lanet edecektir
Sana gökyüzü lanet edecektir ey
Yahudi!..
En kısa zamanda tövbe yolunu tutmazsan
ey Yahudi!..”