M. NİHAT MALKOÇ
Tarihte başımıza musallat olan milletlerin başında Ruslar
gelmektedir. Ruslarla hemen hemen her zamanda ve mekânda karşı karşıya
gelmişiz. Sürekli gözleri topraklarımızda olmuştur Rusların… Ruslarla
yaptığımız amansız savaşlarda yenildiğimiz de olmuştur yendiğimiz de… Fakat
zaferlerimizin sayısı hezimetlerimizden çok fazladır. Günümüzde Köprübaşı
ilçesinin Harmantepe Yaylası’ndaki şehitlik, Türk-Rus savaşlarına şahitlik
etmektedir. Bu şehitlikteki eski bir levha bu mücadeleyi şöyle anlatıyor:
“26 Haziran 1916’da
Türk kuvvetleri hücuma geçerek Ağaçbaşı Yaylasındaki Rus kuvvetlerini
Soğuksu’ya çekilmeye mecbur etti. 29 Haziran 1916’da Harmantepe Kabanbaşı
hattında 36 saat süren muharebelerde 60. alayımız topçu atışı ve süngü hücumu
ile Rus kuvvetlerini perişan ederek Avulota kadar püskürttü. Bu çatışmalarda
60. Alay 7 zabıt, 150 nefer zayiat verdi. 15 Temmuzda Bayburt Ruslar tarafından
işgal edildiği için Türk kuvvetlerine geri çekilme emri verildi. Türk
kuvvetleri Harmantepe’yi şehit Bayram Çavuş ve arkadaşlarına emanet ederek
çekilirken tepeyi Bayramtepe olarak selamladılar.”
Burada ifade edilenlerden öğrendiğimize göre bu tepede
tüyler ürpertici savaşlar olmuştur. Kuş uçmaz, kervan geçmez bu dağlarda
askerlerin naraları yeri göğü tutmuştur. Vatanımıza tasallut eden Ruslar, Türk
askerinin gösterdiği mücadele azmi ve ölme hevesi karşısında küçük dillerini
yutmuşlardır. Zira onlarda vatan sevgisinden ziyade maddiyat ve paranın hükmü
geçerlidir. Oysa Türklerde vatan sevgisi her şeyin üzerinde bir değerdir.
Vaktiyle Harmantepe Şehitleri’nin destanlaşan mücadelesini “Harmantepe
Şehitlerine” adlı şiirimde şöyle dile getirerek manevi sorumluluğumu bir nebze
de olsa üzerimden atmıştım:
“Dağların kucağında uyuyan yiğit erler
Mübarek
kanınızla vatanlaştı bu yerler
Harmantepe
şahittir şaşalı zaferine
Ne
dünyalar sığdırdın gözlerinin ferine
Bir
elde kutsal kitap öbür elinde kılıç
Mukaddesattan
aldın savaşacak onca güç
Hilalin
hatırına canınızdan geçtiniz
Hayat
karşılığında sonsuzluğu seçtiniz
Teslim
olurken Hakk’a kırpmadın gözlerini
Altın
yaldızla yazsak mübarek sözlerini
Sonsuzluğa
kanatlan yüce dağ başlarında
Acı var
annelerin süzülen yaşlarında
Rüzgâr
hatıran için gece gün söyler ağıt
Şehidim
efkârlanma, arşa gülücük dağıt
Bu
ıssız tepelerde sevdiklerinden ırak
Düşlerini
zamanın sağanağına bırak
Alır mı
mermer taşlar teninin ateşini?
Çoktandır
arş-ı âlâ görmedi bir eşini”
Vatan
için canlarını ortaya koyan, sağ kalınca gazi, ölünce şehit olan kahraman
insanlar sayesinde bizim oldu bu topraklar… Vatanımızda gözü olanlar her türlü
hileyi denediler cennet vatanımıza konmak için. Fakat zor zamanlarda bir ve
beraber olan milletimiz bu şer odaklarına geçit vermedi hiçbir zaman. Her seferinde
imanıyla, irfanıyla ve destanlaşan mücadeleleriyle püskürttüler hain
düşmanları. Hangi milliyetten olursa olsun hepsine karşı tek yürek ve tek
yumruk oldular. Köle gibi yaşamaktansa, izzetini kaybetmektense ölmeyi tercih
ettiler. Düşmanların; kadınımıza, kızımıza, bayrağımıza, mukaddesatımıza el ve
dil uzatmalarına müsaade etmediler. Biri ölünce öbürü, kalan boşluğu seve seve doldurdu. Zira onlar
Hüseyin Nihal Atsız’ın aşağıdaki dörtlüğünde tarif ettiği kahramanlardı:
“
Kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir,
Ne de yıldızlar gibi parlayıp
sönmektir.
Ölmezliği düşünmek boşuna bir emektir;
Kahramanlık; saldırıp bir daha
dönmemektir.”
Şerefli
Türk tarihi Türk’ün vatanı, iffeti ve namusu için neler yapabileceği gösteren
ibret dolu örneklerle doludur. Bu örnekler imanın ve mücadele ruhunun nelere
kadir olduğunu göstermektedir. Savaşa katılmak ölüm beratını kolunun altına
koymayı da zorunlu kılıyordu. Zira “gitmek var dönmek yok” sözü en çok savaşlar
için geçerli olan bir ifadeydi. Nice insanımız gidip de dönememiştir yuvasına.
Bebeler yetim kalmıştır, eşler dul olarak devam ettirmiştir geri kalan
hayatlarını. Hatta gidenlerin naaşları bile geri dönmemiştir. Bizler dedemin
babasının mezarını bilmiyoruz. O da Birinci Dünya Harbi yıllarında askere
alınmış, bir daha geri dönmemiştir. Hemen her ailede buna benzer gerçek hayat
öyküleri vardır.
Ne mutlu vatan aşkıyla cepheye koşup yüce Allah’ın üstün
kıldığı şehitlik mertebesine erişenlere… Hayatımız bir şekilde sona erecek,
hepimiz bu fani hayattan çekileceğiz. Kimileri ibadetlerini hakkıyla yerine
getirdiği için galip dönecek geriye, kimileri de dünyanın şatafatına aldandığı
için amel heybesinde bir şey götüremeyecek Hak’ın huzuruna… Onlar da şüphesiz
ki mağlup ayrılacaktır dünya denen imtihan sahasından. Rabbimiz şehitleri öve
öve bitiremiyor. Onlara özel bir muamelede bulunacağını ayetlerinde zikrediyor.
Şu ayet her şeyi ortaya koyacak açıklıktadır: “Allah yolunda hicret edip
öldürülen veya ölenlere gelince muhakkak Allah, onları güzel bir rızıkla
rızıklandıracaktır. Şüphesiz Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır. Ancak
(savaş) sizleri birbirinizle denemesi içindir. Allah yolunda öldürülenlerin
ise; kesin olarak (Allah) amellerini giderip-boşa çıkarmaz.” (Hac Suresi, 58)
Her dönemde iman ve küfür vardı, bugün de var, yarın da
olacaktır. Bu içerde ve dışarıda da aynıdır. Uluslararası arenada dostumuz az,
düşmanımız çoktur. Gerçi ülkelerarası ilişkilerde salt dostluklar yoktur, çıkar
ilişkileri vardır. Ötesi yalan ve hileden ibarettir. Sözlerimi bitirirken,
tenha tepelerde ve dağ yamaçlarında ölerek şehitlik mertebesine yükselen
Harmantepe Şehitlerini bir kere daha rahmet, minnet ve saygıyla anıyorum. Onlar
için yazdığım şiirimin son bölümünü dikkatinize sunmak istiyorum. Ruhları şad
olsun.
“Ey dağları inleten gür sedalı
askerim!...
Tecelli
eyler sana rahman, rahim, hak, kerim
Ey
ufkun ötesinde huzura eren yiğit!...
Nöbette
bekleyenler olmak istiyor şehit
Ey
umudun çağrısı, hakikatin gür sesi!...
Gökte
yankılanacak zaferinin bestesi
Dönmediler
geriye önden giden atlılar
Bu
dünyada çilekeş, orda saltanatlılar
Silah
kuşanan erler söylüyor türkünüzü
Yaşatıyor
bu millet mukaddes ülkünüzü
Ölüm
size yakıştı bir gülün kucağında
Kanla
destan yazdınız peygamber ocağında”