KAZIM ÖZTÜRK
ÖZTÜRKÇE
semazen.net
“KUR’AN’LA TEFEKKÜR”
“KUR’AN’LA
TEFEKKÜR”; Kur’an’lı Tefekkür, Kur’an’ca tefekkür, İnsanca ve irfanî
tefekkür… demektir. Konuya girmeden önce
Tefekkür kavramı üzerinde durmakta fayda var.
Tefekkür, ‘düşünmek’ demektir. Herhangi
bir konuda derin düşünerek onun şuuruna varmaktır. Tefekkür insana mahsus bir
özelliktir ve bu yüzden insanı diğer mahluklardan ayıran en önemli özellik
tefekkürdür.
İslâmiyet’te düşünmek çok önemlidir. Kullar
zikrin kemaline ermek istiyorlarsa, dünyada ve kâinatta sergilenen ilahi kudret
tecellileri üzerine derin bir şekilde tefekkür etmelidirler. Selim bir akıl ve
kalple tefekkür eden bir Mümin için; kâinatta sergilenen ilâhî kudret
kanıtlarının her biri feyz alınacak, hayret edilecek ve ibret alınacak
şeylerdir.
İbret almak için bakan Müslüman, insanın
yaratılış safhalarını, vücudundaki benzersiz sistemleri, çevresindeki diğer
canlıları, yeryüzünü, gökyüzünü, atomun moleküllerini, Güneş Sistemini ve en
minik detaydan en büyük fezaya kadar daha birçok şeyin üzerine tefekkür eder ve
baktığı her şeyde Allah’ın (c.c.) kudretini görebilir.
İnsanoğlunun idrakinin sınırlarını zorlayan
sonsuz yaradılış ve nimet üzerine tefekkür etmek, Allah’ın (c.c.)
yarattıklarını düşünmek, sevaplarını ve günahlarını düşünmek, azaplarını ve
mükâfatlarını düşünmek, akıl ile doğruyu düşünmek, tefekkürün
gerekliliklerindendir.
Bir Müslüman hayatın her alanına her an
tefekkür ile yaklaşmalı, tefekkür etmeyi de ona sağlayanın yine Allah (c.c.)
olduğunu unutmadan şükür ile yaşamalıdır.
Tefekküre ihtiyacımız var. Hadiselere ibret nazarıyla bakıp bir
sonuç çıkarması, her olayın yaratıcısının Rabbimiz olduğunu bilince, hayat
tarzımız değişiyor. Bir başka bakıyoruz insanlara, olaylara, tabiata...
Namazlarımız daha anlamlı oluyor, aile sohbetlerimizin içi
doluyor, birbirimizi daha çok anlamaya çalışıyoruz, müsamahayı (Hoşgörü veya
tolerans) daha fazla kullanır olduk. Çok yumuşak tabiata sahip birer fert
durumuna geldik. Karantina bizi terbiye etmeye başladı!
Daha fazla sabretmeyi, daha çok şükretmeyi denemeye başladık.
İsrafın ne demek olduğunu, iktisadın ne kadar güzel ve yerinde kullanıldığını
gördük, görüyoruz.
İlahi mesajların daha canlılığını koruduğu, Kur’an ilkelerinin
hala taze durduğu ve güncel olduğu, toplumu düzene sokmakta en etkili yöntem
olduğu gerçeğini bir kez daha düşünme fırsatı yakalıyoruz.
Aslında Allah’ımızın direktiflerinden dışarı çıkmanın mümkün
olmadığını bir kez daha görmüş, tefekkür etme imkânına kavuşmuş bulunuyoruz.
İnsan, teknolojide, teknikte, medeniyette, ilimde… ne kadar ilerlerse ilerlesin
Rabbimiz isterse küçücük, gözle görülmeyen bir nesneyle dünyanın altını üstüne
getirme gücüne sahip!
Nuh tufanı, Lût kavminin, homoseksüel ilişkileri sonunda yerin
dibine batması, Firavun ve Firavun zihniyetlerin, insanlara zulmü sonucunda
denizde boğulup sulara gark olması, Allah’ın varlık ve birliğini inkâr eden,
onun idaresi altındaki dünyayı, evreni kafasına göre dizayn etmeye çalışan,
“Allah dünyaya karışmasın, o, ahiret işine baksın” diyerek edepsizce, hadsizce
tavır sergileyenler, dünyevi gücün her şey olduğu vehmine kapılanların
akıllarını başlarına alması gerektiğini anlatır Kur’an’ımız. Yaşadığımız bu
hengâme onu açık ve net olarak gösteriyor.
Her şerde bir hayır vardır denen bu olsa gerek!
Kur’an’la iletişime geçen; hurafelerden,
akıl ve düşünceye aykırı davranışlardan, ilme ters tutumlardan uzak kalan,
Kur’an’ca iletişimi hayat iksiri olarak gören, barışı, kardeşliği, diğer
dinlerden olanlara karşı hoşgörüyü, insan sevgisini, adaleti, eşitliği,
“veren el” olmayı, “bugün Allah için ne yaptın?” anlayışına ilgisiz kalamayan
kimsedir.
Aslında Kur’an bizden, aksiyoner olmamızı, tembellikten,
mıymıntılıktan, bana necilikten, beni ilgilendirmez tavırlarından, aymazlıktan,
vurdumduymazlıktan, kendine Müslüman olmaktan, sadece kendi çıkarını
düşünmekten… kurtulmamızı ister. Başkasının aklıyla değil, kendi aklımızı
kullanmayı, başkasının düşünmesi değil kendimizin düşünmesini, başkasının
inanması değil kendimizin inanmasını, şeyhlerin, hocaların, hacıların,
üstadların, müftülerin, imamların… aklıyla değil, onların dedikleri değil,
Kur’an’ın dediği, Allah’ın buyurduğu istikamette ve de kendi aklımızı da
devreye sokarak yaşamak en doğru ve en ideal olanıdır.