Geçen
sene bu zamanlar, güzel bir sonbahar günü öğle saatleri, sahibi olduğum Kafeyi
devretmiş, dükkan sahibinden kira depozitomu geri almaya gidiyorum.
Arabamlayım. O gün yeğenimle buluşmuşum, alışveriş yapmak istiyor, onu Acıbadem’de alışveriş merkezine bırakıp, yarım
saat içinde paramı alıp geri geleceğimi söylüyorum. Gideceğim mesafe en fazla
10 dakika sürer. Acıbadem ve
Hasanpaşa’yı birbirine bağlayan bir ara
kestirme yoldan iniyorum.
Hasanpaşa’dan da Ziverbey’e gideceğim.
Yol tek yön, yokuş aşağı, dar ve
dönemeçli ama çok trafikli. Ana
yola inmeme bir var, aniden sağımda içinde yıkık bir binanın olduğu çöplük bir
arsa görüyorum, kalabalık, çingeneler var , o yöne bakıyorum, aniden bir çarpma
sesi duyuyorum önümde bir şey yok, aynadan bakınca yerde yuvarlanan küçücük bir
çocuk görüyorum, duramıyorum. O anda çocuk küçük olduğundan göremediğimi ve
tekerleklerimle üzerinden geçtiğimi düşünüyorum. Hasanpaşa’ya iniyorum.
Ayaklarım titriyor, frene gaza basarken.
Arabayı süremeyeceğim, bir ara sokakta
güç bela park ediyorum. Arabada oturuyorum, olay yerinden kaçtığımı, çocuğun ölmüş veya
yaralı olabileceğini, polisin ve ambulansın gelmiş olabileceğini, birilerinin
plakamı almış ve aranıyor olabileceğimi düşünüyorum. Şoka girmiş bir haldeyim, çok korkuyorum, beynim çok hızlı çalışıyor.
Arabadan iniyorum bir taksiye atlayıp ev sahibine gidiyorum. Bilinçsizce içeri girip birkaç dakikada parayla çıkıyorum. Sokakta elimde para duruyorum. Sürekli arka aynada gördüğüm düşen çocuğu ve olay yerinden gidişimi düşünüyorum. Kendi kendime seni böyle mi yetiştirdiler sen dürüst ve ahlaklı bir insansın, karıncaya zarar vermezsin, nasıl kaçarsın, o çocuğa bir şey olursa ve sen sonra yakalanırsan herkese ne dersin diyorum. O çocuğa bir şey olduysa bununla yaşayamam, olay yerine geri dönmem lazım, ne olup bittiğine bakmalıyım, polis, ambulans var mı, gidip teslim olmalı, suçumu itiraf etmeli, cezamı çekmeliyim, Başıma gelecek her ne ise hazırım. Geri gitmemek ve ne yaptığımı bilememek gibi bir şansım yok. Hayatım boyunca bu suçluluk duygusu ile yaşamam mümkün değil. Zaten beklide beni aramaya başlamışlardır. Korkudan öleceğim, bacaklarım titriyor.
Arabayla gidemem, çingeneler arabayı tanır ve beni linç eder, ama yüzümü görmediler. Bir taksiye atlıyorum yolu tarif ediyorum. Taksi arsanın önüne geliyor, polis yok, ambulansa yok ama aradan da 15-20 dakika geçti, belki geldiler ve gittiler, çingeneler hala orada ,aynı kalabalıkta. Arsadan birkaç metre aşağıda taksiden iniyorum, yokuş yukarı arsaya yürüyorum. Karşı kaldırımda durup bakıyorum.
Sonra arsanın kaldırımına geçiyorum, arsanın yola yakın kısmında yere oturmuş 3 yaşlı çingene adam görüyorum. Başıma gelecek her şeye razıyım ve hazırım. Bir tanesine gidip biraz evvel bir küçük bir çocuğa çarpmıştım diyorum. Adam bana bakıyor, o benim torunumdu diyor, ben adama bakıyorum. Adam sen ona çarpmadın, ben buradaydım gördüm , o arabanın arkasına asılmaya çalıştı ve yere düştü, hiçbir şeyi yok diyor, inanmıyorum ben çarpma sesi duydum diyorum. Adam sana iyi olduğunu göstereyim diyor, kalkıyor, kalabalıktan 2-3 yaşında, sarı kıvırcık saçlı, mavi gözlü, kirli suratlı bir kız çocuğunu kucaklıyor bana gösteriyor, o çocuk bu çocuk bak iyi işte diyor. Çocuk gitmek için debeleniyor, adam çocuğu bırakıp gelip oturuyor, yanına çöküyorum, ağlama krizine giriyorum, ağlıyorum ve sürekli adama teşekkür ediyorum. Adam elini omzuma koyuyor ve bekliyor, biraz sonra sakinleşince adama çocuğa bir şey oldu diye çok korkmuştum diyorum. Oda artık korkma diyor.