İstifa
Ediyorum
Dünya insanlık krizi yaşıyor.
İnsanlığın sesine, soluğuna ve sevgiyle dokunuşuna hasret bir insanlık dramı
yaşanıyor. Bir avuç küresel sermaye çeteleri kendi sınırları dışında insanları
parayla, makamla satın alarak köpeği haline getiriyor. “Isır oğlum” dediğinde,
insanlıktan köpekliğe terfi eden bu insanımsı mahlûklar hiç düşünmeden masun
insanları, çocukları, doğayı ve doğamızın ailelerini/bileşenlerini katlediyor.
Bu küresel kötülük artık zincirlerini kırmış, gözlerini karartarak koskoca
insanlığa kanlı mezarlar açıyor. Bu küresel çeteler, kendi aralarında “al
gülüm, ver gülüm” anlayışıyla organize bir halde şu cennet dünyamızı ve ülkeleri
cehenneme çeviriyorlar. Bu insanlığın katli ile milyarlarca vurgun elde
ediyorlar. Yeryüzündeki devletlerin yöneticileri, kadroları nasıl olur da bu
çılgınlığa, bu vahşete dur demiyor, diyemiyor? Kimi devlet yönetimi dine bağlı
olarak, kimisi ideolojilerine bağlı olarak, kimi de konjonktürel gelişmelere
bağlı olarak bu insanlığın katledilmesine göz yumuyor.
Düşünüyorum şöyle. Aklıma şu meşhur
söz geliyor: “Tarih tekerrürden ibarettir.” Bu önemli söz üzerine ne kadar
iyimser ya da kötümser yorumlar yapılırsa yapılsın ben bu sözün gerçekçi
olduğunu düşünüyorum. Tarih sürekli tekerrür ediyorsa şu dünyada, demek ki
insan denilen mahlûk henüz insanlaşma sürecini tamamlayamamış! İnsan olabilmek
için bir gayret göstermemiş. Nefsi duygular tarihin her döneminde aklın ve
vicdanın önünde olduğu için insan denilen yaratığın yüreğindeki o “insan”
maalesef dışarı çıkamamıştır.
Küresel insanlık krizinin yaşandığı
şu günler bana göre “kıyamet alametleri” olarak okunmalıdır. Tüm dinlerde
“kıyamet alametleri” bahsi geçer. Dinler ne söylüyor, insanlar ne yapıyor? Dinler,
mutlu bir hayatın reçetelerini insanoğluna vermişken, sözde insanlar bu
reçeteleri dünyalık menfaatler karşılığında baki aleme tercih ediyorlar! İnsan
denilen mahlûk bilsin ki; kıyameti koparanda, dünyayı esenlik yurduna çevirecek
olan da o insan dediğimiz mahlûktur.
İnsanlığın yüzünün kızardığı; “ben
bu değilim” diye feryat ettiği korkunç bir dönemden geçiyoruz. Evet, o gözleri
yaşlı “insan/insanlık” “insanlık bu değil” diye milyarlar olup haykırıyor! Ne
acıdır ve ne anormal bir durumdur ki “insan” olanın sesi sanki kayalara,
dağlara ve taşlara çarpıyor ve sahibine dönüyor. İnsanlık sanki kör-sağır ve dilsiz
olmuş! Ne garip bir tecellidir ki, organize kötülük ya da kötülüğün ruhu, ta karanlık
ve kanlı çağlardan fırlayıp günümüzde hayat buluyor! Baskınlar ve acımasızlar.
Güçlüler ve organizeler. Çünkü arkalarında vicdanlarını iblislere teslim etmiş dev
devletler var. Adeta kötülüğün taşeronlarına; “yürü ya kulum; korkma arkanda
ben varım” diyerek destek veriyor.
Kötücül insanlık, küresel bir
hüviyete bürünürken, can alıp-vermekte kendini yetkili görürken ve o şeytani
aklını bilime, silaha ve katliama çalıştırırken masum insan kitleleri neden
organize olamıyor? Geçmişe bakıp hiç ders alamıyor? Masum insan kitlesi biraz
düşünebilseydi organize olmayı başarır; şeytani yaratıkların ellerinden
silahlarını alır, tuzaklarını başlarında geçirirdi. Şeytan ruhlara hareket
alanı bırakmazdı. İşte o zaman yeryüzü esenlik yurduna dönüşürdü. Neticede Yüce
Allah’ın muradı bu değil midir? “Haksızlığa mey-dan okuyun. İstişare edin! Düşünün
ve ilim yapın. Düşmanlarınızın silahıyla donanın” demiyor mu? Hal bu iken; saf
ve temiz insanlar ne yazık ki olup-bitenlere seyirci kalıyor, sadece dua ve
gözyaşlarıyla yetiniyor. “Birlikten kuvvet doğar” anlayışını bir türlü harekete
geçiremiyor! Çok yazık!
Evrensel anlamda insanlık böyle
algılanıyorsa ki öyledir; ben ruhunu ve vicdanını kötülüğe teslim edenlerin o
çakma insanlık ailesinden istifa ediyorum. Bu sebeple, bu tür insanlar
kesinlikle bana insan demesinler!
İnsanlığı vicdanlarında koruyup,
yaşayan insan-ı kâmillere selam olsun… Ben de insanlaşma sürecine bir katkı
sağlayamadığım için özür diliyorum senden. “İnsanlık” beni affet…