Kutlu doğum haftası yaklaşıyordu.Hepimizi tatlı bir telaş sarmıştı Öğrencilerimiz daha aylar öncesinden hatimler okumaya başlamış Efendimize hediyelerini sunmak için o kutlu geceyi beklemeye koyulmuşlardı..Bununla birlikte çeşitli aktiviteler için de çalışma yapıyorlardı
O kutlu gün gelip çatmıştı..Bir gün öncesinden konferans salonunu hazırlamaya başlamıştık
Sanki Efendimiz (sav)bizi ziyarete gelecek gibi heyecanlıydık..
Duyduğumuza göre yine böyle bir kutlu doğum programında bir teyze aniden bayılmış ya da bir nevi yakaza haline girmiş (uyku uyanıklık arası bir durum) kendine gelince ağlayarak Efendimiz'in geldiğini söylemişti. Biz de bu durumu kendi aramızda dillendirmiş, kalbimizi bu olayla süslemiştik..Tabi böyle bir durumu belki biz de yaşarız diye de ümitlenmiştik. Farkında olmadan böyle bir beklentiye girip Peygamber Efendimiz'in gelişini hayal bile etmiştik..
Hem neden olmasındı ki..Efendimiz ölmemişti ki..O hâla ümmetinin başında değil miydi? O bizden kesinlikle haberdardı..Allah'ın sevgili kulları, adının anıldığı yerlere ziyarete geliyorsa Allah'ın en sevgilisi davetimize icabet edemez miydi?..Biz görmesek de o bizi görüyor olamaz mıydı?..Bu metafizik gerilimle hepimiz işimize odaklanmış konferans salonunu adeta gül bahçesine çevirmiştik..Artık her yer çiçeklerle güllerle süslüydü..Girişte ikramlar hazırlanmış yuvarlak bir masa da Güllerin Efendisine ayrılmıştı..Gül sularıyla, lokumlarla karşılanıyordu davetliler..
Hazırlık aşamasında yaşadığımız bir olay ise hepimizi şaşkına çevirmişti.Olayın hüznünü mü yaşasak şaşkınlığında mı bocalasak güzelliğinin büyüsüne mi kapılsak bilememiştik..
Bir ögrencimizi panonun etrafını süslemek için gül sorumlusu yapmıştık. O da çizdiği muhteşem gül resimlerini çoğaltıp getirmişti..Panomuz büyük olduğu için çok fazla güle ihtiyacımız vardı yeterli gibi gözüküyordu da..Hepimiz el birliğiyle gülleri tek tek kesip panomuzun kenarlarına yapıştırmaya başlamıştık. Ben bir tane gülü keserken gül boynundan kopmuştu. Öyle olunca gülü buruşturup çöpe atmıştım.Panonun süsünün tamamlanmasına da artık çok az kalmıştı..Elimizdeki güller bitmişti.Panoya baktığımızda ise bir gülün eksik kaldığını farketmiştik..Gül resimlerini getiren öğrencimiz eve gitmişti.. Ne kadar arasak da bir türlü ulaşamamıştık ona. Program ertesi gün erken saatlerde başlayacağı için bir telaşa da kapılmıştık..Çünkü panonun köşesinde baya bi boşluk oluşmuştu..
O sırada aklıma birden boynundan kopan gül geldi..Çöp kutusunun yanına yaklaştım.Artık malzemelerin arasından gülün başını gövdesini yapraklarını buldum. Güzelce düzeltip yapıştırdım ve panoya astım.Hayretler içerisindeydim
Gül kimbilir nasıl feryat etmişti ki
sebepler dairesinde herşey sükut etmişti.Baska bir gülün kendi yerine gelmemesi için kimbilir ne kadar uğraşmıştı, ağlamıştı..Sanki beni Efendim'den mahrum etmeyin.Ben yıllardır bugünü bekliyordum.Ben O'na aşık oldum.Onun adıyla sanı güzelleştirdi beni..Onu temsil etmenin şerefine nail olmaya ramak kalmışken bundan beni mahrum edecektiniz diyerek biraz kırgın, biraz üzgün, mahsun mahsun bana bakıyordu..Ne yapacağımı bilemez bir haldeydim.Nereden bilebilirdim ki böyle olacağını? Bilsem ona bunu yaşatır mıydım..Üzer miydim onu..Ağlatır mıydım hiç..Daha dikkatli olmaz mıydım onu keserken
.Hem eşyanın dilini o anda anlamam nasıl mümkün olabilirdi ki? Ama çok şükür ki o haklı davasını herşeye rağmen kazanmıştı. Artık panoda yerini almıştı ve yüreği çıkarcasına o anı bekliyordu..Büyük bir saygıyla ve edeple o da Kainatın Efendisini karşılamaya hazırdı..
Bu olay beni 14 asır evveline,
tam 500 yıl mağarada Kainatın Sultanı'nı bekleyen yılanın hikayesine götürdü.
Efendimiz (sav) ve Hz Ebubekir (ra) Medine'ye hicret ederken Sevr magarasına saklandıklarında o küçücük alanda Efendimiz (sav)in can yoldaşı Hz Ebubekir topuğuyla delikleri kapatmıştı.Efendimiz nurdan başını Hz Ebubekir'in dizine koymuş uzanırken birden Efendimizin mübarek yüzüne bir kaç damla gözyaşı damlamış Hz Ebubekir 'e ne olduğunu sorunca Hz Ebubekir de "Anam babam sana feda olsun Ey Allah'ın Rasulü..Olur ki buradaki deliklerden bir yılan çıkar da seni sokar diye delikleri topuğumla tıkamıştım. Senin istirahat ettiğin sırada bir yılan geldi ve beni soktu demişti..Efendimiz de mübarek tükürüğünü Hz. Ebubekir'in topuğuna sürünce mucizevi bir şekilde yılanın zehri akmıştı..Tabi o sırada yılan hâla Kainatın Sultanına bakıyordu.
Efendimiz yılana sormuştu.Sen benim arkadaşımı neden soktun ey yılan?..
Birden yılan dile gelmişti Arş ı Âla'yı ihtizaza getiren bir sesle.. Ya Rasulullah ben seni Hz.İsa gittiginden beri burada tam 500 yıldır bekliyorum. Olur da gelirsin diye..Ve sen geldin..Tam seni görecekken 500 yıllık hasretim bitecekken arkadaşın Ebubekir topuğuyla deliği kapatıp seni görmeme mani oldu.Ben de onu sokmak zorunda kaldım Ya Rasullullah..Ben arkadaşını sokmak istemezdim ama..
Ben SANA AŞIK OLDUM YARASULLAH
BEN SANA AŞIK OLDUM YA HABİBALLAH diyerek feryat etmişti..
Bir yılan bile sana aşık olurken biz sana aşık olamadık Yarasullah..Bir yılan kadar olamadık Ya Habiballah..Bu konu da ayrı bir yara ayrı bir mevzu tabi..
Yaralı gülümüzün feryadı da sanki bu feryada benziyordu..Yıllarca bekledim Efendim'i görmek için.Ama siz benim boynumu kırdınız, dallarımı kopardınız beni çöpe attınız der gibiydi..
Çok güzel bir program olmuştu. Gördüğüm en güzel programlardan biriydi..Ögrencilerimiz çok güzel bir performans sergilemişti..Kimisi de gözyaşlarını tutamamış ağlamıştı..Herkesin yüzü ışıl ışıldı..Huzur doluydu..
Acaba Efendimiz o gün gelmiş miydi? Bu gül bunun için mi boynundan kopmuştu? Biz bunları orda birşeyler olduğu için mi yaşamıştık? Sahi biz ne yaşamıştık? Yoksa gülün feryadı Efendimiz'in bizi ziyaretine mi sebep olmuştu..
Bilinmez..Bilinmez ama biz o gün gülün AŞK'ını görmek için verdiği mücadeleye ve bu uğurda canını bile feda etmeye hazır oluşuna şahit olmuştuk.Ayrıca gül kokuları da almıştık program esnasında..Birbirimize de sormuştuk sen de aldın mı kokuyu diye..
Belki Efendimiz can yoldaşı Hz Ebubekir ile programımıza teşrif etmişti..Belki de ikisi de şefkatli gözleriyle hem bize hem de güllerimize özellikle de boynu bükük gülümüze nazar etmişlerdi ve Efendimiz selat u selamlarımızı bizzat vasıtasız almıştı..
NEDEN OLMASINDI?..O HÂLA 40 YAŞINDA VE HÂLA ÜMMETİNİN BAŞINDA DEĞİL MİYDİ?
(
Gülün Ve Yılanın Aşkı başlıklı yazı
SELVASELDA tarafından
11.11.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.