İçeri ziliyle filizlenirdik
Asil kan et ve kemik olurduk
Sıralarda goncalarımız patlardı
Bizim güneşlerimiz kravatlıydı
Cümle kurmayı öğretmek için ışıklar sancılanırdı
Bizim ırmaklarımız uzun saçlıydı
Edebiyatı hayayı kardeşliği
Milli birliği öğretmek için şırıldardı
Sevgiyle eş olan
Güneşin sıcaklığı
Suyun derinliği
Hayatın ikiz gerçekliği
Aşındırırdı sınıfın kapısını
Ruhumuza sinerdi ateş ve berraklığın ruhu
Bir mucize olurdu
Fotosentezi hatırlardı tahta sıraların ilikleri
Aslına dönüp yeşerirdi
Gök çağırırdı ama
Kuşlar çamların dallarına ilişirdi
Büyümüştük artık sığamazdık sınıflara
Dağlara tırmanırdık
Kimimiz yamaçta gelincik
Kimimiz zirvede kardelen
Ülkemizin ovalarında lale nergis sıklamen
Güneşler ve sular tenlerini okşamak için
Hala çiçeklere koşuyorlar