
YADA TAŞI
EFSANESİ
Günlük
yaşantımızda Yada taşını çok az kişi duymuştur. Hiç duymayanlar bile vardır.
Ben de Yada Taşı ilgili yazılar okumuştum; bu sebeple internet üzerinden bir
araştırma yapıp, teferruatını görmek istedim.
Yada Taşı, Türk-Altay
mitolojilerinde Simya Taşı olarak geçer. (Cata, Sata, Caya, Zaya) taşı da
denir. Özelliği; Türk mitolojisine göre yağmur yağdıran sihirli bir taştır.
Bazı kaynaklarda
Türklerin atası olarak görülen Nuh’un oğlu Yafes’in bu sihirli taşı Yada
Taşı’nı Çin kaynaklarında da görmek mümkündür. Çin kaynaklarına göre Türk şamanları
savaş zamanlarında Yada Taşı ile kar ve yağmur yağdırarak zaferler kazandırırmış.
Bu taşlarla büyü
yapanlara Yadaç/Yatçı/Cadacı/Yaycı denilirmiş. Türklerin atalarına Tanrının
yağmur yağdırma gücü verdiğine inanılır. Bu söylentiler Çin, Hristiyan ve İslam
kaynaklarına girmiştir.
Edebiyat alanında
Yada Taşı; Farslılar ve Türkler arasında Yada ve Cada taşı olarak bi-linmektedir.
İhtiyaç halinde bu taş birbirine sürtülerek yağmur yağdırılırdı. Bu taş ile Nuh
Peygamberin oğullarından olan ve Türklerin atası olarak kabul edilen Yafes’in idaresin-deki
bölgelerin yağan yağmurların bereketiyle birçok nimetle buluşmasını sağlarmış.
Aynı kaynakta Yafes, bu taşı Oğuz Kağan’a verdiği kaydedilir.
Yada Taşıyla
ilgili ciddi malumatları Kaşgarlı Mahmut’tan alabiliriz.
“Bir türlü kamlik
(kâhinliktir) belli başlı taşlarla (yada taşı ile) yapılır. Böylelikle yağmur
ve kar yağdırılır; rüzgâr estirilir. Bu, Türkler arasında tanınmış bir şeydir.
Ben bunu Yağma ülkesinde gözümle gördüm. Orada bir yangın olmuştu, mevsim yaz
idi. Bu sürede kar yağdırıldı ve Ulu Tanrı'nın izniyle yangın söndürüldü."
Türk Alplerinin
silah kabzalarında ya da kalkanlarında çeşitli yada taşı süslemesi bulu-nurdu. İyi
bir savaşçı olmanın yanında iyi bir "yadacı" olmak, yani göklere
hükmetmek de Türk destanlarının ve geleneklerinin başında geliyordu.
İnanışa göre bu
taşla ateşin ormanları yakmasının önüne geçebilir, toprağın bereket-lenmesi için
kar yağdırabilir yahut düşmanını bertaraf etmek için fırtınalar çıkarabilmek
mümkündür.
İslam inancında
yağmur duasının bulunması sebebiyle Türklerin bu inanışı Arap aydın-larının ilgisini
çekmişti. Konuyla alakalı Arap seyyahların ilgisi bunu ortaya koymuştur. Arapların
hacer'ül metar dedikleri sihirli Türk taşı için Kazvini şu sözleri söylemiştir:
“Türk memleketlerinden getirilir. Çeşitli renklerdedir. Bir şey içindeki suya konulduğunda
gök yüzü bulutlanır ve yağmur yağar, hava soğur ve kar yağar. Bu meşhur bir
iştir. Ben bu şekilde yağmur yağdırıldığını gören birisini gördüm.”
Yine Makdîsî ve
İbn Haldun gibi isimlerin bu taşı zikrederken "Türklerin coğrafya üstün-deki
avantajı" şeklinde ele alıp değerlendirmeleri konuyu son derece ilgi
çekici bir hale getiriyor. Öte taraftan Osmanlı ulemasının bu geleneğe bidat
şeklinde yaklaştığını görüyoruz. Taşköprülüzade Ahmet Efendi, Türklerin bu eski
inanışını İslam dairesi içeri-sinde “küfür” olarak görmüş ve şöyle söylemiştir:
“Türklerden bazı idraksiz taifenin, yağ murların meydana gelişini veya
uzaklaştırılmasını sağlayabildiklerini iddia ederler. İn-celeyip tecrübe
etmemiş olan şehirler halkı bile bunu tasdik ederler. Öyle bildirirler ki,
efsun veyahut Allah tarafından şefaat yolu ile yağmur yağdırır veya yağan yağmuru
uzaklaştırırlar. Bu büyük bir dolap, kuvvetli bir fitne ve hiledir. Bu durum,
avamdan ve sıradan boş insanlardan pek çoğu için ibret ve sapıklık sebebidir.
Yine bu türden o-larak bazı dağlı Türkler yanında bir taş vardır ki,
sanıldığına göre yağmuru ve haşa küf-rü gerektiren bazı sözler söylerler.”
Osmanlı
ulemasının bu kesin yaklaşımının aksine büyük İslam âlimi Ebu Bekir er-Razi’nin
konuya yaklaşımı bidat-küfür şeklinde değildir.
"Türkistan'da
Karluklar ile Peçeneklerin ülkeleri arasında bir yokuşa ordu veya bir sürü
uğrarsa, taşlar sürtünüp de karanlık sis basmasın veya bardaktan boşanırcasına yağmur
yağmasın diye hayvanların tırnaklarına yün bağlanır ve yürümeleri hafifletilir.
Eğer hayvaların tırnağı o taşa dokunursa veya hayvanı sıkı sürmekten dolayı
bir taş ze-delenirse hemen hava kararır, etrafta bulutlar peyda olur ve yağmur
başlar. Mevsim kış ise yağmur tufan gibi şiddetli yağar, yollar kapanır. Bu
diyardan geçenler bu taşlardan alarak Türkistan şehirlerine ve sair yerlere
götürürler…”
Marco Polo da, Türklerle karışan Keşmir halklarında da Yada Taşı ve yağmur yağdırma sanatının bulunduğunu yazar. Moğol döneminde Farsçaya geçen Yadamışı/Cadamışı deyimleri sihirli güçlerle yağmur yağdırmak anlamına gelmektedir. Türklerin ya da Taşı'nı kullanmaları üzerine kaynaklarda ayrıntılı kayıtlar vardır. Örneğin bir eserde şöyle denil-mektedir.
"Türkler arasında, türlü renk ve cinsleri olan Yat Taşı (Yada Taşı) vardır ki onun madeni Hıtay ve Tavgaç Dağlarından çıkar. Bu taş aracılığı ile yağmur, kar, dolu çekilir. Türkler, bu sanatı bilip uygulayanlara Yatçı derler. Bu işte yetenekli olanlar, köyün bir yanına yağmur ve kar getirdiklerinde, köyün öbür yanında Güneş açar. Türkler bu taşı yanlarında taşırlar ve bu taş sayesinde düşmanlarına üstünlük sağlarlar. Türkistan'da bir tepeden çıkan bu taşları kentlere götürürler, suya asar ve yağmur yağdırırlar.”
Velhasıl, zaman
içinde Yada Taşı’nın kaybolduğu ya da Türklerin zaman içinde bu taşı kullanmayı
unuttuğu ileri sürülmektedir. Bu efsunlu taş hakkında daha fazla malumatı Ahmet
Öğreten'in Türk Kültüründe Yada Taşı ve XVIII. Yüzyıl Sonu Osmanlı-Rus savaş-larında
Kullanılması makalesinde fazlasıyla bulabilirsiniz. Bilhassa sayısız âlimin görüşüne
referans vererek konuyu ele alması okuyanı mest edecektir.
Türkler, diğer
bütün medeniyetlerden daha fazla gök ile ilişki içerisinde olmuşlardı. Bu taş
ile doğaya hükmettiklerine dair inanış bunun en mücessem örneği idi. Bu taşla
yangın zamanlarında yağmur kuraklık vaktinde kar yağdırıldığına inanırdı.
Sözü Merhum Üstat
Sezai Karakoç ile bitirelim:
"Yağmur
duasına çıksaydık dostlar,
Bulutlar
yarılır, hava açardı,
Şimdi
ne ihtimal, ne de imkân var,
Göğe
hükmetmekten kolay ne vardı.
Yağmur
duasına çıksaydık dostlar!
Ben
geldim geleli açmadı gökler;
Ya
ben bulutları anlamıyorum,
Ya
bulutlar benden bir şeyler bekler,
Hayat
bir ölümdür, aşk bir uçurum;
Ben
geldim geleli açmadı gökler..."
Kaynak:
The Independentturkish