Hikaye / Düş Hikayeleri

Eklenme Tarihi : 7.12.2024
Okunma Sayısı : 601
Yorum Sayısı : 25
Edebiyat Evi Uzayda-ikinci Bölüm


 

Sitemizin imtiyaz sahibi, aynı zamanda değerli editör Adem Efiloğlu’nun da Uzay Yolculuğu için izni alınmıştı. 


Hatta Adem üstadımız inşallah işlerimden vakit bulursam bende sizinle gelmek isterim dedi.

 

Ancak önemli bir sorun vardı; Hiç birimiz bir Uzay Aracı kalkmadan önce, yani ateşleme yapılmadan önce korna veya düdük benzeri bir şey çalar mı bilmiyorduk.

 

Bu olayı çözse çözse Uzay Aracımızın mucidi ve yapımcısı Çağatay hoca çözerdi;

 

-Yahu Çağatay, şimdi biz bu aracı kaldırırken korna çalacak mıyız? 

Madem bu aracı sen icat ettin anlarsın.

 

-Şey ben evet ben yaptım bu aracı, çünkü tecrübem var, daha önceden benim Konya’da dingil fabrikam vardı.

 

-İyi deDingil Fabrikası ile Uzay Aracının ilgisi ne?

 

-Teknik konular bunlar bilmezsin…

 

-Peki o halde  şu korna işi ne olacak?

 

-Onu bende düşünmedim hiç, bir çaresine bakarız.

 

Konuşmalara kulak kabartan yolcularımızdan Ahmet Zeytinci hemen lafa karıştı;

 -Ben çaresini biliyorum isterseniz korna işini çözebilirim.

-Peki Ahmet hocam tamam çözde, nasıl yapacaksın bu işi?

-Çok kolay; biliyorsunuz ben mızıka çalıyorum

-Evet de ne ilgisi var?

-Ya onu diyorum işte, siz kalkışa geçiyoruz dediğinizde ben İzmir Marşını çalmaya başlarım.

-Anladım, peki ya inişe geçerken.

-O da kolay o zaman da Mehter Marşını çalarım olur biter.

Çaresiz Ahmet hocanın bu önerisini kabul ettik, gerçi Sami hoca halay da çekelim diye diretti ama, onu da bunun gereksiz olduğuna ikna ettik.

Artık Ahmet Zeytinci hocamızda mürettebat arasına katılmıştı. O bundan sonra Uzay Aracımızın mızıkacı başıydı.

Yavaş yavaş Aracın yolcuları da tamamlanmaya başladı konuklarımız sırasıyla;

Demir Mutlugil, Halit Durucan, bizim Selocan, Düş Terzisi,  Hezerfan Ahmet Çelebi gibi uçmayı, hatta miracı kafasına koyup kaz uçarda laz uçmaz mı diyerek bize takılan yüz yılı yakalamaya çalışan Mustafaoğlu, Dalim, Ramazan Yıldız.

Sonra sonra efendim;  Kemal Doğanay, Bahadır Boranlı, Mucit Macit (Çağatay’dan sonra gelen Mucit) Gergef, halen nerede saklandığını bilemediğimiz Saklı Bahçe, Karadenizde Gemileri batan Emi.

Yıldırımlar yaratan Mavi Yıldırım, Kul 55, Musa Aslansofuoğlu, bizim Kul Mehmet, Ali Gorgan hocamız, Redfer, Kırşehir'in medarı iftiharlarından İpçi Erdoğan, Azeri dostumuz Faramarz (Kontenjandan) Hüseyin Ekici ve bizim evin mimarı Mihman hoca (İshak Aras),Yahya Koza.

Sitemizin ünlü simalarından Mücella Pakdemir üstadımız, hikayeleri gizli gizli okuyan Garip hasret, Sakin Mehmet, Kara Osman, Görüntüsü olduğunda sesi, sesi olduğunda görüntüsü olmayan Mecit hocamız (Mecit Aktürk) 

Sevgili Demirci hocamız, Mikail Dede, yalnızca kendinin Prensi; Prens, Erhan Tığlı hocamız, Enver ağabey (Enver Özçağlayan), Nejat hoca, Edip Gül, Herstory, kendi kendine coşan İbrahim Coşar, son zamanların sessiz şairi Önder 34 ve Aralık ayında Eylül'e isyan eden Hüseyin Yanmaz.

Aracın kapasitesi doldu dolacak şu ana kadar gelenler bunlardı, yeni gelenler oldukça onlar için de yer ayarlamak gerekecekti. 

Bu konuyla ilgili Sami hocamız beni görevlendirdi.

Yolcularımızdan İpçi  Erdoğan’ın gelir gelmez sorduğu ilk soru, uzayda çeşme var mı oldu.

-Çeşmeyi ne yapacaksın üstadım?

-Ya ben Çeşme olmayan yere gitmem

-İyi de Afrika’ya nasıl gittin, Afrika’da çeşme vardı da biz mi Uzay’a çeşme koymadık.

-Nuri hoca su için Afrika’ya tanker getirmişti, sen de Uzaya getir o zaman.

-Yahu İpçi hocam senin de ipinle kuyuya inilmiyor yani, bizde tertibimizi aldık herhalde, ama öyle çeşme falan bekleme.

-Tamam o zaman Uzayda kuyu varsa benim ipimle oraya inelimde gör sen.

-Peki peki varsa senin ipinle kuyuya ineriz Uzay'da

Ben tam durumu atlattık diye düşünürken çıkagelen Hotamişli; Uzayda etli ekmek var mı diye sormaz mı?

-Bu da nereden çıktı kardeşim, Mucit MCU biraz getirsin istersen Konya’lıdır kendisi.

-Yok yok bende Karamanlıyım, hem Petro-Kimyagerim, müsaade ederseniz, uzayda araştırma yapayım, altın, petrol ve etli ekmek var mı? Araştırayım.

-Haydi altın ve petrolü anladım da Hotamışlı, etli ekmek neyin nesi yahu, en iyisi biraz un ve et temin edelim siz MCU ile ikiniz Uzayda yapın etli ekmeğinizi.

Nuri hoca, sen ekipten değil misin kardeşim, kasım kasım kasılıp dolaşacağına, az yardımcı ol bak millet neler istiyor.

Hem nerede bu ekibin gerisi, nerede Harun’un sınıfı, haydi, haydi! Hareketlenin biraz, neredeyse yolcu tamamlanacak ve uçuşa geçeceğiz.

Rüyaaa hadi kızım bırak ayaküstü kahve içmeyi, hadi kızım hadi çalışalım biraz, Ali hocam sevgili Ali Gorgan bırak sende türkü söylemeyi, şimdi sırası değil, benim komşum Mihman nerede yahu, hani neredeyse imdat diye bağıracağım.

Şimdi Sami hocadan azar işiteceğim, biraz elinizi taşın altına koyun yav, bedava Uzaya götürüyoruz sizi daha ne istiyorsunuz.

Ama o arada Ali Gorgan göğsünden bayrağımızı çıkardı ve öyle bir türküye başladı ki, bir an susup onu dinledik, sözün bittiği yerdi artık başka şey söylemek mümkün değildi;

Şu Uzayı aşacağız

Türklüğe şan katacağız

Türk’ün şanlı bayrağını

Ay yüzüne asacağız

 

İşte türkü işte sazım

Ay karanlık ışık lazım

Türkün şanlı bayrağını

Asmak  olsun alın yazım

Tam olarak yörüngemizin ne olduğunu bilmiyordum ama artık Ay yüzeyine uğramak şart olmuştu.

Evet Ay'a gidecektik ve Sami üstadımla yaptığımız istişarede orada bayrak dikme görevini Ali hocamıza vermiştik.

Harun Yıldırım ise sınıfını etrafına toplamış ha bire şiir çalıştırıyordu, biraz sabrettim sonra dayanamadım ve;

-Haruni sen ve ekibin ne yapıyorsunuz orada, hani kıyafetler neden giyilmedi.

-Ders çalışıyoruz İhtiyar

-Bak hele kardeşim burada ihtiyar falan yok artık burada bir  hiyerarşi var ve herkes ona uyacak, bana kaptan diyeceksin.

-Tamam Kaptan

-Peki şimdi topla sınıfını hemen soyunma odasına gidip Uzay kıyafetlerini giysinler.

-Hemen

-Ha birde sınıfından Şiir sever, Hacer ve Reşat onları tanımıyorum birer ikametgah ve Nüfus Cüzdanı sureti getirsinler.

-Peki Kaptan

-Nurettin'e de söyle biraz kilo versin, gerçi zaten yakışıklı ama, kilo verince daha yakışıklı olur, hem yolcumuz çok fazla ağır olmasın araç.

-Söylerim Kaptan

Hotamışlıysa kendi kendine mırıldanıyordu “Araştırmama başlamadan önce kafamı toparlamalıyım, şimdi; Uzayda etli ekmek olması için un ve et olması lazım, eğer un ve et yoksa etli ekmek de yoktur.

Durun bakayım nasıldı, uzayda petrol varsa etli ekmek de vardır, yok öyle değildi. Yaparım araştırırım canım bakma şimdi kafam karıştı evet ne diyordum altın varsa un da vardır, ne alakası var. Hay Allah tamam tamam şimdi yormayayım kafamı, hele bir gidelim.”

Az sonra uykudan uyanıp gözlerini ovuşturarak gelen Sami üstadım, bana sertçe bakarak sordu.

-Bu ne gürültü kaptan

-Efendim arkadaşlar toplanıyor yavaş yavaş

-Ne diye acele ediyorsunuz, akşam serininde gidelim demiştim ben sana.

-İyi de Uzaya gideceğiz serin havayla ne ilgisi var.

-Ya kardeşim kaç defa söyleyeceğim ben anne tarafından Trabzon’luyum, yani bende Temel kafası var, rotamız ne Ay, ne Venüs, ne de Jüpiter, ben sizi Güneşe götüreceğim, onun için akşam serininde gidelim diyorum.

-Akın var desenize Güneşe J

-Kes tıraşı kaptan, Fatma bacı nerede, onu da takıma alıyorum, çağırın kabine gelsin, üçüncü kaptan yaptım Fatma bacıyı.

Eh Gezeravcı ve takım arkadaşları varsa bizde de Fatma bacı ve takım arkadaşları var.

Devamı Var

İkinci Bölümün Sonu

Mehmet Fikret ÜNALAN

 

 

 

 

 

 

 

 

( Edebiyat Evi Uzayda-ikinci Bölüm başlıklı yazı Mehmet Fikret ÜNALAN (Kul Fikret) tarafından 7.12.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu