Hikaye / Anı Hikayeler

Eklenme Tarihi : 8.12.2024
Okunma Sayısı : 109
Yorum Sayısı : 6
Bindi İndi --4. Bölüm--

Balıkçılar çarşısının hemen başında Cumali adında bir balıkçı vardır. Hep ondan alırım balığı. Palamut niyetine yemek için üç adet Norveç uskumrusu aldım. Çünkü palamutun tanesi on beş lira, Norveç uskumrusu ise iki buçuk lira. Daha sonra Et Market’e daldım. Et ve market(!) ...Neyse … Bir kilo kemikli et, bir kilo da dana işkembesi alarak alışverişi tamamladım. Artık geri dönebilirdim.
Yollar,sokaklar hâlâ ana-baba günü. Kadıköy, Fenerli kaynıyor
‘’Türk’ün kalbi senle atar./Yaşa Fenerbahçe/ Mazinde bir tarih yatar/Yaşa Fenerbahçe’’
Onlar böyle bağıra bağıra bu marşı söylerken ben de içimden taaa çocukluk yıllarımdan aklımda kalan bir sloganı atıyorum tepki olarak. ‘’ Es es es..ki ki ki..Eski eski ess’’ ( Akşam, hasta BJK lı oğluma dedim. Gülmekten yerlere yattı ‘’ Yav baba o Eskişehir sporun sloganı ‘’ diye. ''Cim cim cim..Bom bom bom …Cim bom cim bom. Bom ‘’ mu diyecektim ? diye sordum G.S. li oğluma, gözleri parladı ‘’Babaaa sen de bizdensin ha? ‘’ diyerek. ) Meğer bizim marşımız: ‘’Karakartal/ Sen çok yaşa/ Canım feda olsun sana/ Hiç bir şeye değişilmez senin aşkın bu dünyada ‘’ imiş. ( Anlayın gayrı futbolla ne kadar ilgili olduğumu )
Dolmuş duraklarının olduğu yere geldim ama dolmuş molmuş hak getire. Ee nereden bineceğiz dolmuşa? En iyisi polislere sorayım. Onlar bilirler.
‘’Aha da benim K-9 .’’ Yani Alman kurdu. Zincir mesafesini iyice ayarladım ve yaklaştım. Namussuz hemen aldı et ve balığın kokusunu. Kulakları dikti. Kasıtlı olarak kemikli etten bir parçayı yere düşürdüm. K-9 neredeyse zinciri kıracak…Polisin dikkatini çekti tabii ki. Bana doğru yanaştı. Ben de kemiği ayağımla yavaşça daha ileriye ittim.
-Hemşerim sen az gel bakayım. Bu köpek niçin sana havlıyor?
Üstümü başımı bir güzel aradı. Kimliğime baktı. Poşetlere tek tek baktı. Bir anormallik yok. Tekrar yerine doğru giderken ben de kemiği K-9 a doğru iteledim tekrar. ‘’Seni namussuz seni, paçama işersin ha?’’ Polis kızdı köpeğine.
-Rambo oğlum uslu dur bakayım.
Rambo emre itaat etti ya gözü kemikli ette. Fena halde huzursuz. ‘’Bu kadar işkence yeter’’ diyerekten kemiği iyice yaklaştırdım. Tam yiyecekti polis zincire asıldı.
- Şiişşştt. Sana demedik mi yabancıdan bir şey almak yasak diye.
Sonra bana döndü.
-Abi bu biraz acemi daha. Ama polis köpeklerinin yabancılardan bir şey alıp yemesi yasaktır. Malum , zehirlenme tehlikesine karşı.
Yerdeki kemiği alıp çöp kutusuna atarken içim cız etti. İstemeden ağır bir intikam almıştım.
-Pardon memur bey minibüsler nereden kalkıyor?
-Tepe Natilus’un az yukarısından.
‘’Ulan Fener…Ulan Fener…İnşallah yenilirsin e mi’’ ( Yanlış hatırlamıyorsam 2-2 bittiydi maç. )
Şimdi diyeceksiniz ki ‘’Tepe Natilus’a bir diyeceğin yok mu?’’ O bana pek yabancı gelmiyor nedense. Hani şu Jules Verne’nin ‘’ Denizler Altında Yirmi bin Fersah’’ adını taşıyan romanındaki denizaltının adı değil miydi Natilus? Onun hatırına ses çıkarmıyorum.
Tepe Natilus’a geliyorum gelmesine de bizim oraya dolmuş yok. Mecburen E-5 e çıkıp oradan Üsküdar’a iniyorum. Tam Mihrimah Sultan Camiinin oradan bizim mahalleye 11-M Belediye otobüsleri var.
Vay beee….Dünyada adına iki tane cami yapılmış başka bir kadın var mıdır acaba? Ama söz konusu Kanuni Sultan Süleyman ‘ın on yedi yaşındaki kızı Mihrimah Sultan ve ona Aşık olan elli yaşındaki Mimar Sinan ise oluyor işte.
Mihrimah Sultan’ın Rüstem Paşa ile evlendirilmiş olmasına rağmen ona olan aşkı hiç bir zaman sönmeyen Koca Sinan biri Üsküdar’da, öteki Edirnekapı’da olmak üzere iki ayrı cami yapar Mihrimah Sultan adına. Ama Sinan aşkını öyle sihirli bir tılsımla mühürlemiştir ki bu sırra şaşırmamak, o sevdanın naifliğine imrenmemek elde değil. Sinan Usta’nın aşkının vesikasıdır sanki bu camiler. İki caminin de yeri özenle seçilmiştir. Güneşin doğum ve batım yerleri tespit edilerek yapılmış camilerdir. Edirnekapı’daki Mihrimah Sultan Camii’ni aynı anda görebileceğiniz bir yer tespit edin. Günbatımında (elbette yılın sadece bir gününde ki o gün 21 Mart, gece ile gündüzün birbirine eşit olarak kavuştuğu gündür.Daha da enteresanı o gün Mihrimah Sultan’ın doğum günüdür) göreceğiniz muhteşem manzara şudur: Edirnekapı Mihrimah Sultan Camii’nin tek minaresinin arkasından güneş batarken Üsküdar’daki Mihrimah Sultan Camiinin minareleri arasından ay doğmaktadır! “Bu nasıl bir hesaplama bu nasıl bir estetik anlayışıdır!”
Mihr: Güneş / Mah: Ay / Mihrimah: Güneş ve Ay
Belediye Otobüsüyle fıstık ile uzaktan yakından ilgisi olmayan Fıstıkağacı semtine kadar geldik. Bu sefer oturarak yolculuk ettiğim için o kadar sinirli değilim. Otobüs de dolu değil. Hatta benim yanım boş.
Fıstıkağacı’nda durduk ve bir yolcu bindi otobüsümüze. Kim olsa beğenirsiniz? Sabahki ‘’Yarma ‘’ Geldi tam da yanıma oturdu.( Eyvah ki eyvah ) 34 A.Y. Geçiyor … ( Ayvayı yedik )
-Selamünaleyküm amca.
-Ve aleyküm selam güzel evladım.
-Yav seni gözüm bir yerlerden ısırdı ama çıkartamadım.
-Hımmm benim de gözüm zat-ı âlinizi bir yerlerden ısırıyor ama… Eski bir öğrencim olabilir misiniz acaba?
-Hımm…Erkut Soyak Lisesinde görev yaptınız mı hiç?
-Yok yapmadım.
-O zaman öğretmenim değilsiniz. İyi de ben sizi nereden tanıyorum?
-İnsanoğlu çift yaratılmıştır efendim. Kim bilir kime benzettiniz.
-Yav sabahleyin dallamanın biri fena halde asabımı bozduydu. Biraz ona benzettim sanırım.
-Hımm beni de Dalai Lama’ya çok benzetirler. Olabilir.
-Demek öğretmensiniz. O dallama da sanırım öğretmendi. Öyle kıravatlı mıravatlı bir tipti.
Allah'tan montu almışım,tıraş olmuşum ve kravatı da çıkarıp montun cebine koymuşum.
-Ah ah sormayın muhterem evladım. Öğretmen oluyor ama adam olamıyor bazı meslektaşlarımız maalesef. Zât-ı âliniz ne işle iştigal edersiniz?
-Ben mi? Özel Güvenlik görevlisiyim ve amatör boksörüm beybaba…
-Maşallah…Maşallah ( Maazallah..Maazallah demek daha doğru olur sanırım )
-Sevdim seni bey amca. Harbi adama benziyorsun.
-Benim de zât-ı âlinize kanım ısındı efendim. Şerefyâb oldum.
-Çoluk çocuk var mı?
-Çocuk var da çoluk yok maalesef. Siz? Sizin var mı çoluk çocuk?
-Ne gezer ya?
-Aaaa olur mu hiç? Maşallah filinta gibi delikanlısınız.
-Aga , Özel Güvenlikçiye kız vermiyor kimse.
- Ne olmuş özel güvenlikçiysen. Benim oğullarım da özel güvenlikçi.
-Yaaaa nedere?
-Soyak Sitelerinde. Şelale Evlerinde..
-Ben de oradayım. Senin oğlanlarının adları ne?
-Biri Cihangir öteki Tuğrul.
-Anaaa…Sen Cihangir Biberoğulları’nın babası mısın yoksa?
-Eevet…Tanıyor musun oğlumu?
Tanımaz olur muyum amcacığım. Mesai arkadaşım o benim.
Öyle bir muhabbete daldık ki vakit nasıl geçti farkında bile olmadan Soyak-Yenişehir’e geldik. İkimiz de aynı yerde indik. Serdar’cığım ( O artık ‘’yarma ‘’ değil…Serdarcığım ) Elimi öptü.
-Hayırlı günler amcacığım. Cihangir’e selam söyle
-Hayırlı günler güzel evladım. Cihangir’e söyleyeyim yarın bize yemeğe gelin. Sana şöyle kendi ellerimle bol acılı etli kuru fasulye yapayım.
-Çok teşekkür ederim amcacığım. Mutlaka gelirim.
O anda bir taksi geçti yanımızdan. 34 Y.Y. ( Yırttık. Yine )
YUKARIDAKİ RESİMDE SERDAR VE BENİ GÖRÜYORSUNUZ. SONRADAN ÇOK İYİ DOST OLDUK ONUNLA
--BİTTİ--
( Bindi İndi --4. Bölüm-- başlıklı yazı Sami Biber tarafından 8.12.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu