Rotamızın ikinci durağı Sudan idi.
Akşamleyin Çerkezoğlu kaptanın
-Mısır gezisi böylece bitti şimdi Sudan seyahati başlıyor Yarın sabah 10 00 da herkes gemide olsun saat 10 da demir alıyoruz Allah selamet versin .Kaptanınız Çerkezoğlu herkese saygılar.
Anonsuyla yatılmış uykular alınmış dinç bir şekilde kalkılmıştı.
Herkes güverteye toplandı. Teker teker isim okundu. İsmi okunan “ Ben burdayım” diyordu. Sıra Fikret üstada gelince birkaç kere ismi okunsa da ses çıkmadı.
Allah Allah neredeydi bu üstad?
Devamlı anonslar yapıldı.
Bir türlü ses Seda yok.
Acaba kalp krizi falan mı geçirdi diye kamarasına , yatağına bakıldı. Yok da yok.
Herkesin aklından kötü kötü şeyler geçmeye başladı.
Acaba denize düşüp boğuldu mu? Fikri ağır bastı. Ama öyle bir şey olsa üstad iyi yüzücüydü. Kolay kolay boğulmazdı.
Geminin kalkması bir saat kadar ertelendi.
Tam kalkış emri veriliyordu ki birden üstadın,
-Heyyyttttt beni almadan nereye? Durun be durun. Aha da geldim.
Herkes bir taraftan çıkışıyordu.
-Yav nereye kayboldun. Denize düşüp boğuldun diye ödümüz koptu.
-Yav ne denize düşmesi son anda farkettim. Meğerse çekirdeğim bitmiş. Limanın ötesinde de bir kuruyemişçi vardı. Oraya kadar koştum. İşte bakın aha da çekirdek torbam.
Sami hocanın kafası attı.
-Zıkkımın kökünü yiyesin. Bıktık senin şu çekirdek çıtlatmandan.
Kaptanın sesi duyuldu.
-Bizi bir saat beklettiği için Üstada bir ceza verelim. Aşağı mutfağa insin ne kadar bulaşık varsa yıkasın.
Bunu duyan Fikret üstad,
-Kaptan insafsızlık yapma. Sen de çekirdeği çok seviyorsun al bu çekirdeklerin yarısı senin olsun diye rüşvet vermeye kalkıştı ama söktüremedi. Kuzu kuzu bulaşık yıkamaya gitti.
Aradan yarım saat geçmedi ki bir şangırtı koptu.
Herkes merakla sesin geldiği mutfak tarafına koştu. Bir de ne görsünler, tabakları yıkayacağım diye zavallı üstad üst üste yığmış , tabakların yanında duran çekirdeğini almak için elini uzatınca tabaklar şangur şungur yere yuvarlanmış, tuzla buz olmuşlar.
Üstad süt dökmüş kedi gibi boynunu bükmüş kaderine razı olmuş , kendisine verilecek cezayı bekliyor.
Kaptan gürledi,”üstad bu kadar da olmaz ki şimdi bu kadar millete ben neyle yemek yedireceğim?
Neyse ki yedek tabaklar vardı ve ilk fırsatta kırdığı tabakları gittiğimiz yerde alıp temin etmedi koşuluyla cezadan kurtuldu.
Eski bir İngiliz sömürgesi olan1 milyon 886 bin kilometrekarelik yüz ölçümüyle Afrika’nın en geniş üçüncü ülkesi olan Sudan’ın, başkent Hartum, Omdurman, Port Sudan, Nyala, Kassala ve Cubagibi şehirlerinde yaklaşık 30 milyon kişi yaşıyor.
Afrika coğrafyasının zengin kültürel dokusunu ve göz kamaştıran manzaralarının görebileceğimiz bu ülke, Milattan Önce 5000’li yıllara dek uzanan köklü geçmişiyle de görülmeye değerdi. Önceden yapılan gezi planı gereği bu ülkede sadece Başken Hartum geçilecekti. Yoksa her şehri teker teker gezmeye kalksaydı Kaptanın gemisi buna aylar yetmezdi.
Sudan’ın başkenti olan Hartum, 5 milyondan fazla nüfusuyla, mavi ve beyaz Nil nehrinin birleştiği yerde yer alır. Hartum ismini ise, Arapçadan gelen fil hortumundan alıyor. Nehirin kıvrımlı fiil hortumuna benzemesinden dolayı kent bu ismi almıştır.
Gezi mürettebatı bu şehirde Suud el Arabi çarşısını ve Darfur çarşısını gezerlerken seyyar satıcılar sakız gibi yapışmışlar zorla illa bir şeyler satmak istemişlerdi. Bir türlü yolcuların peşini bırakmıyorlardı.
O sırada Yıldız Gülüm’ün, Meryem Hanım’ın, Fatma ve Mücella Hanım’ın
-Haydinnnnnn yatak çarşafları geldi. Allı pullu basmalar…Hanımlara beylere güzel güzel balonlarımız varrrr…
Abe yavrum birkaç tanecik alıversen ya şunlardan.
Şeklindeki pazarcı taklitleri olmasaydı hapı yutmuştuk.
Hanımlar satın aldıkları ufak tefek hediyelik eşyaları göstermelik de olsa onlara satmaya kalkışınca adamlar bunlar bizden de maharetliymiş diyerek yakamızdan düştüler.
MCU iki tane Fildişi aldı. Şampiyon bir nazar boncuğu,Sami hoca da Sudan’a mahsus kornaya benzer bir çalgı aldı.
Bunu ne yapacaksın diye sorduğumda
Hartum kentinin ortasında yer alan Cumhurbaşkanlığı müzesi, eskiden kilise olarak kullanılıyormuş. Şimdilerde ise diğer ülkelerden gelen hediyeler ve tarihi emanetler ve parçalar da bulunuyor. Ayrıca, 1924 yılındaki arabaları müzede görmek mümkün. Eski model arabaların heyecanını yaşamak için, ziyaret edilmesi gereken yerlerden biri.
O arabaları görünce bizim Adem bey’i bir türlü arabaların başından alamadık.
Bıraksak içinde yatacaktı neredeyse. Meğerse Adem bey’in bu eski arabalara karşı özel bir ilgisi varmış.
En sonunda MCU memlekete döndüğünde böyle bir araba alıp kendisine hediye edeceğini söyledi de oradan ayrılabildik.
Yoksa koskoca adam “Gelmem de gelmem” deyip duruyordu.
Beyaz Nil Ve Mavi Nil Kavşağı
Afrika’nın can damarı olarak geçen bölgesi Hartum, Nil nehirlerinin birleştiği yerde kurulu bir bölge olarak, Afrika’ya hayat veriyor. Beyaz Nil ve Mavi Nil nehrinin kaynak suları ve verimli çamurları ile Afrika’nın su kaynağını oluşturuyor. Nil nehri üzerinden bağlanan birçok köprü sayesinde, diğer eyaletlere ulaşma imkânı sağlanıyor. Mavi Nil nehri daha sert akarken, Beyaz Nil nehri daha sakin akıyor. Buraya gelen turistler, nehri daha yakından görebilmek ve suyun sesini, kokusunu alabilmek için, akşamları köprünün etrafını dolduruyorlar. Kenarlarda bulunan tekne ve botlarla, tekne gezintisi yapılabiliyor.
Akşamleyin biz de bu gezintiye katıldık.
Nil nehrinde tekne turu yaptıktan sonra Tuti adasına inip, harika Nil nehrini seyrederek çaylarımızı yudumladık.
Hartum’un merkezinde bulunan Burj El Fateh oteli Çin ve Malezya otellerinin yanında mimari yapısı ile dikkat çekiyordu. Dubai’deki Burj El Arap oteline benzerliği ile bilinir. Bu 5 yıldızlı otelde kalmak istedik ama uzay gemisinde mali işlerden sorumlu şef olarak çalışan Mücella hanım bir kızdı bir kızdı ki sormayın gitsin.