Gökyüzüne baktı. Bulutların arasında süzülen güneş ışıkları, umut ve kederi aynı anda fısıldıyordu. Yolcunun içi titredi. “Bir bulut olup yağsam,” diye mırıldandı. “Zulüm görenlerin çoraklaşmış yüreklerine, toprağına rahmet olsam…”


Adımları yavaşladı. Uzaklarda, göz alabildiğine uzanan kuru topraklar vardı. Çatlamış topraklar, bir ağrı gibi içini sızlatıyordu. Bu topraklar sadece susuz değildi; burada bir zamanlar yaşayan insanların izleri de silinmişti. “Zulüm görenler,” diye düşündü. “Onlar her yerdeler. Ama ben bir damla bile olsam, umut taşımalıyım.”


Bir ağacın gölgesine oturdu. Ellerini gökyüzüne kaldırdı. Yüreği, acıların ağırlığıyla doluydu:

“Ya Rabbi, zulüm görenlerin ahı göklere yükselirken, bana onların yaralarını sarmak için bir yol göster. Eğer bir bulut olursam, onların susuz topraklarına rahmet yağdırırım. Eğer bir rüzgâr olursam, acılarını savurur, onları rahatlatırım. Ama önce beni layık kıl, onlara hizmet edecek bir damla su, bir nefes rüzgâr olmaya…”


Gökyüzü karardı. Uzaklarda bir fırtına kopuyordu. Yolcu, o fırtınanın içinde zulüm görenlerin çığlıklarını işitiyordu. Kimisi açlıkla sınanıyordu, kimisi savaşın ortasında çaresiz kalmıştı. Çocuklar ağlıyor, anneler dualarını YÜCELER YÜCESİNE gönderiyordu.


Yolcu gözlerini kapattı ve onların yüreğine doğru bir yolculuğa çıktı. Her bir çığlık, her bir dua, kalbinde bir yankı buluyordu. Artık bu zulmün tam ortasında olduğunu hissetti. Yağmura dönüşmek için, gökyüzünün derinliklerine yükseldiğini hayal etti.


Bir damla yağmur oldu önce. Bu damla, susuz kalan bir çocuğun yanağına düştü. Sonra bir bulut oldu; gölgeliğiyle, yorgun bir annenin üzerini örttü. Ardından bir rüzgâr oldu; çatışmanın dumanlarını savurup, umut taşıyan bir esinti getirdi.


Ancak yolcu, bu yolculuk sırasında şunu fark etti: Zulüm sadece fiziksel değildi. Zulüm, kalplerdeki karanlıktı. O, sadece bir yağmur ya da rüzgâr değil, aynı zamanda bir ışık olmak zorundaydı. Kalplerin suskunluğunu aydınlatmak için…


Birden kendini büyük bir meydanın ortasında buldu. Meydanın dört bir yanında insanlar vardı: Çocuklar, anneler, yaşlılar… Kimi açlıkla, kimi korkuyla, kimi acıyla yüzleşiyordu. Fakat onların ortasında, zulmü temsil eden devasa bir ağacın kökleri, toprağı sıkıca kavramıştı. Bu ağaç, insanların gönüllerine ve bedenlerine kök salmış, umudu kurutmuştu.


Yolcu, kendini toparladı ve içindeki rahmeti harekete geçirdi. Gökyüzüne bir kez daha baktı ve şöyle haykırdı:

“Rabbim, bu kökleri sökmek için beni kullan! Bu toprağı yeniden canlandır, bu insanlara umut ver!”


Birden yağmur yeniden başladı. Ama bu sefer, yolcunun duasıyla birleşen bir yağmurdu bu. Her bir damla, ağacın köklerine düşüyor ve o kökleri zayıflatıyordu. Rüzgâr esmeye başladığında, zulüm ağacının dalları birer birer kırılmaya başladı. İnsanlar başlarını kaldırdı; bu, sadece bir yağmur değil, yılların duasına verilen bir cevaptı.


Sonunda, ağacın kökleri tamamen kurudu. Meydan bir kez daha ışıkla doldu, çocukların gülüşleri yükseldi. İnsanlar, gözyaşlarıyla toprağa düşen yağmuru avuçlarında biriktiriyordu. Herkes için bir umut kapısı açılmıştı.


Yolcu, bu manzarayı izlerken bir şey fark etti: Zulmün son bulması için önce kalpteki merhameti, insanlardaki dayanışmayı ve Allah’a olan bağlılığı yeniden yeşertmek gerekiyordu. Kendini bir bulut gibi hissetti, ama bu sefer yalnızca yağmur taşıyan bir bulut değil, dua ve ümitle yoğrulmuş bir rahmet bulutuydu.


Gökyüzüne son bir kez bakarak şöyle dedi:

“Şimdi bir bulut oldum, ama onların dualarıyla. Artık bu dünyada her zulme rahmet taşıyacak bir izim var…”


“Ya Rabbi, ben bir damla suydum. Ama şimdi, her bir damlamın bir ümidi taşıdığını görüyorum. Zulüm görenlere rahmet, susuz kalanlara hayat oldum. İşte, her birimiz birer umut taşıyıcılarıyız. Bu dünyada acı ne kadar büyük olursa olsun, kalplerde yeşeren sevgi ve dayanışma, her karanlığı aydınlatmaya yetecektir.”


Yolcu, bir adım daha attı. Her adımıyla, insanların kalplerindeki karanlıkları aydınlatmaya, zulmün gölgesini kaldırmaya ve rahmetin topraklara düşmesini sağlamaya devam edecekti. Onun yolculuğu, sadece bir insanın değil, tüm insanlığın yolculuğuydu. Çünkü her bir kalp, zulme karşı direnişin ve umudun sembolüydü.


Ve nihayetinde, o yolda yürüyen herkes, zulümden umuda, karanlıktan ışığa doğru ilerlerken, her birinin ruhu, bu dünyada ve ahirette sonsuz bir huzur bulacaktı. Bu, yolcunun sonu değil, bir başlangıçtı.





( Filistinde Zulümden Umuda Yolculuk başlıklı yazı SELVASELDA tarafından 17.01.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu