
İçimde Bir Şeylerin Yolunda Gitmeyeceğini Hissetmiştim!
Bir sabah, güneşin ilk ışıkları penceremden içeri
süzüldüğünde, içimde bir şeylerin yolunda gitmeyeceğini hissetmiştim, aptala
malum olur derler onun gibi bir şey diyelim. O gün, sıradan bir gün olmayı
reddetmişti benim için. Kahvaltımı yaparken, ekmek kızartıcısının tam da en
kritik anında bozulması, günün habercisi gibiydi. Ekmek, bir anda havada
süzülerek yere düştü ve kahvaltı masamı bir savaş alanına çevirdi. Kendimi
toparlayıp dışarı çıktım. Hava güzel, kuşlar cıvıldıyordu. “Bugün her şey
yolunda gidecek!” diye düşündüm. Ama hayat, benim bu saf düşüncelerimi pek
sevmezdi. İlk adımımı attığım anda, komşum Ayşe Teyze, bahçesinde çiçek
sularken su hortumunu bana doğrulttu. “Günaydın, genç!” dedi, gözleri
parlayarak. Hortumdan fışkıran su, beni sırılsıklam yapmıştı. “Günaydın, Ayşe
Teyze! Benim için özel bir duş mu hazırladın?” dedim, gülerek.
Islak bir şekilde yola devam ettim. Bir kafeye oturup kahve
siparişi verdim. Siparişim gelirken, garsonun elindeki tepsi birden kaydı ve
kahveler masama uçtu. “Sıcak kahve mi, yoksa soğuk kahve mi istersiniz?” diye
sordu garson, yüzünde bir gülümsemeyle. “Sanırım ikisi de!” dedim,
kahkahalarla. Kahvemi içmeye çalışırken, yan masada oturan bir adamın kediye
benzer bir tavırla, telefonunu yere düşürüp, “Hayır, hayır! Bu bir felaket!”
diye bağırması dikkatimi çekti. “Ne oldu?” diye sordum. “Kedim, Instagram'da
takipçi kaybediyor!” dedi, gözleri dolarak. O an, hayatın ne kadar absürt
olabileceğini bir kez daha anladım.
Kahvemi bitirip yürümeye devam ettim. Parkta bir grup insan,
köpeklerini gezdiriyordu. Bir köpek, sahibiyle birlikte koşarken, aniden durup,
bir çiçeği koklamaya başladı. Sahibi, “Hayır, Max! O çiçek senin değil!” diye
bağırdı. Ama Max, çiçeği sanki hayatının aşkıymış gibi koklamaya devam etti.
“Aşk, bazen köpekler için bile zor!” dedim, içimden gülerek. O günün sonunda,
eve dönerken bir şey fark ettim. Hayat, ne kadar karmaşık olursa olsun, mizah
her zaman yanımızdaydı. Belki de en büyük yaşadığımız anları gülümseyerek
karşılamakta gizliydi. Evet, bazen işler ters gidebilir, ama bu, gülmemizi
engellemezdi. Eve dönerken, aklımda bir düşünce belirdi: “Bugün başıma
gelenler, kesinlikle bir yazı konusu olmalı!” Hemen telefonumu çıkarıp not
almaya başladım. Ama o sırada, yolda yürüyen bir adam, telefonuma dikkatlice
bakarak “Beni çek, beni çek!” diye bağırdı. “Siz de kimsiniz?” diye sordum
şaşkınlıkla. “Kendimi tanımıyorum siz tanıtıyor musunuz diyerek sormak için!”
dedi. “Ama henüz hiç tanıyanım yok!”
“Belki de bu yazıdan sonra sizi anlatırsam tanınırsınız!”
dedim. Adam, bu öneriyi ciddiye almış olacak ki, birden poz vermeye başladı.
“Yüzde yüz doğalım!” dedi, gülümseyerek. Elimdeki not defterine bakarak
“Doğallığınız tam olarak ne kadar?” diye sordum. “Bilmiyorum ama kesinlikle
yapay değilim!” diye yanıtladı. O an, gülmekten kendimi alamadım. Eve
vardığımda, annem mutfakta bir şeyler yapıyordu. “Ne oldu, neden bu kadar
ıslaksın?” diye sordu. “Bir duş aldım ama Ayşe Teyze’nin bahçesinden!” dedim.
Annenin yüzündeki ifade, sanki bir komedi filminden fırlamış gibiydi. “Bunu
anlatırken lütfen abartma, yoksa ben de Ayşe Teyze gibi bahçeye sulama
hortumuyla çıkmak zorunda kalırım!” dedi, gülerek. Akşam yemeği hazırlığı
sırasında, annem mutfakta bir şeyler yaparken, ben de ona yardım etmeye karar
verdim. Ama bu, mutfak savaşına dönüşmüştü. Un torbasını açarken, un bir anda
etrafa fışkırdı ve her yer bembeyaz oldu. “Artık mutfağa kar yağdı!” dedim,
kahkahalarla. Annem, “Sakın dışarı çıkıp kar toplama!” diye yanıtladı, gözleri
parlayarak.
Devam edecek inşallah
Mehmet Aluç