Rüzgara Karşı

Bazen sadece yazmak istersiniz. Hayatı, yaşadıklarınızı unutursunuz sizden başka hayatların varlığını, insanların yaşama arzularını.

Bir var oluş hikayesi içinde evrimleşme geçirdiklerini.

İnsan nerden geldiğini anne karnına yerleşmeden hemen önce unutur ve bir daha anımsamaz. Kimyasallar, yaşananlar, kalplerindeki enerjiyi sömürür ve renkleri soldurur.

Sevgi üzerine ne varsa bir şekilde yok olmaya mahkum olur. Anlaşmalar , verilen sözler, ilgili çekişmeler hepsi birer birer görünmez bir duvar olur varoluş hikayesi içerisinde.

Işık hep vardır aslında fakat kişi bu ışığı daima unutmuştur. Gökteki yıldızlara baktığında gördüğü sadecec bir yıldızdır. Oysa gökyüzü hep aydınlıktır. Asla kararmaz. İnsanoğlunun anımsaması gereken en önemli özellik özellikle budur kanaatimce.

Düşeriz, kalkarız. Bir daha düşeriz, bir daha kalkarız ve bir daha, bir daha, bir daha günler ayları, aylar yılları kovalar ve her düşüş bir hendek oluşturur beyinlerimizde, labirentler ve çıkışı kapalı kapılar.

Yorgun zihinler pes eder bir mühlet sonra. Acı ile kavrulurken beden, hüzün ile ağlarken gözler nerden geldiğimizi ve gideceğimizi unuturuz. Sen , ben, biz, onlar, yani dünyada yaşayan herkes bir adım uzaklaşır gerçeklikten. Unuturuz yani daha ana rahmine düştüğümüz ilk andan itibaren. Yıldız tortusu her düştüğümüzde saçlarımıza yani aklaştıkça saçlar, birer birer geçmiş ve gelecek arasında sıkışıp kalırız.

Şimdi kelimesini bilmeyen kalmaz fakat kullanmayan da çıkmaz. Evren günü gelen herkesi birer birer yıldızını söndürür gökyüzünde ve biz asalak olarak yaşadıysak bir yıldız olduğumuzu unutur ve gökteki yerimizi asla bulamayız. Gökte bir yıldız parıldadığında doğan, solduğunda da ölen biz insanlar nerdeyiz, kiminleyiz, ne için var oluruz bilmeyiz.

Hep bir koşuşturma içerisindeyken dertler içerisinde boğuluruz. Saf bir ruh. İnce bir ruh gelip hayatımızı altını üstüne getirene dek. Yazık olan bir ömürün zehirde verse bal yiyen bir kişi haline geliriz. Zira korkularımız , kaygılarımız, endişelerimiz çoğalır. Yaşadıklarımız bizi esir alır. Ruhun karanlıkta sıkıştıkça isyan başlar. Nefret, kin, öfke ve bu üçü şeytani duyguları ortaya çıkarır yani içinizdeki karanlığı. Şeytan da biziz, melekte. Hangi tarafı beslemek isterdiniz?

Zira beslediğiniz taraf seçimleriniz olur. Seçimler önemlidir. Kaos kaçınılmaz olur. Kaygı çoğaldıkça konuşamaz, anlatamaz, ifade edemez oluruz. Ya da tam tersi o kadar çok boğuluruz ki düşünceler ve yaşanılanlar arasında çok fazla konuşuruz.

Ufak bir hesap hatası vardır , işlemler ve algoritması bozuktur. Çözümler nerede arar durursunuz. Algoritma çözülemez hal alır.

Oysa tek bir düşünce var olma zihinlerde. Tanrı dünyayı yaratırken Havva ve Adem onu kızdırmış, öfkelendirmişti, altı gün içerisinde inanılmaz azamet göstermiş ve dünyayı yaratmıştı fakat görmüştü ki ışık dünya üzerine düştüğünde dünya çok güzel. Özel. İnanılmaz bir şahaser. Tek bir damla göz yaşı düşmüştür gözünden, yüreğinden evrene. Evren yaratılışta ilk kez bir damla su ile karşılaşmış ve ilk çiçek dünyada var olmuştur. Ben adına gözyaşı çiçeği ya da aşkın göz yaşı diyeceğim. Sevgi gözyaşı da denebilir aslında.

Kırgınlıklar çok derin yaşandığında kendine sarılan tanrı gibi bizde sarılırız kendimize. Zira burada elbette varoluşu ve tanrı hakkında kötü konuşmak, hatalı bir varsayımla yola çıkmak değil niyetim benimkisi sadece bir düşünüş şekli. Okunan kitaplar, filmler ve benzeri şeylerden yola çıkıyorum sadece sizler elbette daha iyisini bilirsiniz ve okumuşsunuzdur, fikrimi destekleyebilir ya da desteklemeyebilirsiniz çünkü bu benim düşüncem. Çünkü yaşanılan şeylerden çıkarılan dersler olmalı öyle değil mi?

Öfke anında insanlar kalkıp koşuyor, öfke anında ağzından çıkanı duymuyor, öfke anında cesur ve sert adımlar atabiliyor ve inanılmaz kırıldığında yollar açılıyor.

Zihnin labirentinden çıkmaya ve aydınlanma yaşamaya başladığında işler değişiyor.

Dünya çok güzel ve yaşamaya değer, bilgileri aktarmaya da. Sevgi içerisinde varsa cesur adım yine atılmalı ve korkmamalı. Zira sevgi ile var oldu dünya. Tanrı, yaradan, Allah, ona her ne isim ile sesleniyorsan dünyayı bir üzüntü halinde yaratmış olabilir fakat sonra sevgi ile ışığını saçmış.

Sevgi herşeyin başı ve sonu bana kalırsa.

Sevgi ışık demek

Sevgi ibadet demek

Sevgi umut ve hayallerin gerçekleşmesi demek

Sevgi iki avucun birleşmesi gibi sıcak ve ılık bir suyun kalpten kalbe akması demek.

Sevgiyi yüreğinde hisset ve bitir kalbindeki öfkeyi, nefreti, kini. Zira yaşadıklarımız hep bizi daha iyiye taşımak içindi unuttuğunu hatırla.

Kendini sevmekle başladı dünya, yanında bir omuz aramakla, bir dost, bir arkadaş, bir sırdaş, bir akraba, bir kardeş.

Affetmek erdemi çok önemli. Neden affedemez ki insan. O öfkeyi neden kalbinde ömür boyu taşımak zorunda kalır anlamam. Zira birine öfkeliysen konuşmak zorunda değilsindir, affet yükünü boşalt ve yoluna bak. İçindeki öfkenin keskin dişli fareler gibi içini kemirmesine neden izin veresin ki öyle değil mi? Haksız mıyım.

Bırak herşeyi, çaresizlik hissini, öfkeni, nefretini, inan bana hayatına giren herkes bir gün gidecek hayatından. Bu ister bir akraba, bir eş, bir anne, bir baba, bir çocuk. Bunların hiçbiri senin değil di ki! Hepsinin doğması gerekiyordu bir şekilde. Yani hepimiz bağlantılıyız, bağımlıyız, biriz aslında. Hayatlarımız neden benzer . benzer benzeri çeker. Neden biri yukarı da biri de aşağıdadır işte bu yüzden bağıntılar. Formülü hatırla. Üç daire iç içe geçmiştir, A,B,C, AB,BC,AC daireleri gibidir. Hayatlarda öyle, yaşanılanlarda.

Zihnini ve labirentlerini gir ve temizle lütfen. İnan bana zeki bir varlık olarak yaratıldın sadece hatırlamıyorsun o kadar. Çünkü herşeyi hatırlasaydın kesinlikle dünyadaki herkes zır deli olurdu. Hastane delilerden geçilmezdi. Çünkü insanın doğasındadır unutmak. Her ne kadar iyileri önce unutsak da kötüleri de unutuyoruz zamanla çünkü acıları ilk günkü gibi derin kalmıyor.

En kötü gününde hatırlaman gereken en önemli şey nedir biliyor musun : mutlu anını hatırlaman ve o ana tutulman .

Ağlamayı insan olarak çok severiz ya, ağla ve sonra da kalk ayağa oyna. Çünkü hayat kısa. Anda kal. Sevgiyle kal.

( Rüzgara Karşı başlıklı yazı nurcan-aslansoy tarafından 22.02.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu