Irmak Destanı
yürüdü...
ve zeytuni bir siyaha kesti damarlarımızda dolaşan kan
yürüdü...
denizler yürüdü ardından
kıvrak bir dalga gibi biz ardarda hüzün,
ardarda indirilmiş bir kılıcın gölgesine düşen dağlanmış iki yürek
kalakaldık kırk yama yelken gibi
rüzgarımız bile yırtık
haydi türküler söylesin şimdi
akşamdan dağların kuytuluğuna düşen hareler
her su sesinde irkilen ceylan gibi kanat çırpsın yüreklerimiz
üzülmüşlüğümle dökülürken yollarına
bir dal gibi kırık ve suları çekilmiş
hangi iklimin teninden sızıyorsan yarama
Tanrı katında kutsanmış bir kadının
alevler halinde parmaklarında sızlıyorsan
yıldızlar ülkesinde sabah olurken
şafaklara son kalesini teslim etmeyen
davasına baş koyduğum
aydınlık hülyalarımın gönderinde gerilen umut,
karanlık sürüleri içinde
ve yüzümün gülen ülkesinde
yıldızlı bir gecesin sen
fırtına söylüyor türkülerini...
sular sessizce yürüyor damara...
zaman,
zaman keskin dişli, yalpalı, alkolik bir dalgınlık denizi
bırak sokulmayı balıkların düşlerine,
bu gece öyle bir gece ki, düş kuran ölür.
yıldızlar ve dağlar tanıktır,
göbeğimize okunmuş bir ırmağın yazgısı bu
kara yazgısı
fakat sevgilim, sen hep güzel düşün
güneş diliyle ışıklar çizerek gecede,
karanlığı kuşatanlar aklayacak sevdayı...
15.04.2010 Ünal YİĞİT
(
Irmak Destanı başlıklı yazı
unal--yigit tarafından
27.05.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.