Taşlar
yuvarlanmıştı dereye
Münzevi
dağların sükutunu bozan
Çoktan
kapanmıştı yollar
Ulaşılmazdı
inzivaya çekildiğin mağaran
Aşamıyordum
yoldaşın engelleri
Birikmişken
şaşkın sular
Saplanırdım
zehirli balçıklara
Taşardı hem
sular hem de özlemim
Çağlayanlar
gibi yol almaya,
Maşuk
girmemiş yuvana
Yalnızlık
kraliçesi…
Kutsal bir
ayna vardı elimde
Hatırlatacaktım
unuttuğun yüzünü
Mehtaba
nefes aldıran;
Hatırlatacaktım
hazinelerini
Yalnızlığın
dehlizlerinde tozlanmış
Yıldızlara
yol gösteren…
Toplanırdı
tüm ışıksızlar
Mağaranın
önünde
Görmek için
ışık membasını
Karanlığın
tahtı vardı yüreğimde ise
Aydınlığın
lütfunu bekleyen
Yalnızlık
kraliçesinden…
Yuvarlandı
zaman, yaşlandı tabiat
Değişirken
her şey
Deveran
etmedi seni bekleyişim
Mağaranın
önünde,
Nurani
alemlere geçit kılınmış
Yalnızlık
kraliçesi…