Uyan rüzgâr, uyan!
Güneşin tutsağı çöllerden eserek O’nu bul!
Kokusunu bağrına sarıp,
Döndür yönünü beklemekte İstanbul.
Itri’nin nağmesinde süzülürken yâr,
Hasret alevine esir gözyaşı,
Yedi tepeye yağıyor, yağıyor
Rüzgâr.
Harem-i Şerif’e dayayıp sırtını,
Safa, Merve’den süzül.
Dağlardan vav olup geç, ovalardan mim,
Aciz, günahkâr, yorgun, sabırsız bekleyenim.
Gül kokusuna hasret ruhları,
Dili, bedeni azığınla okşayıp sar!
Gönlümü açtım O’nun yoluna
Rüzgâr!
Çölün kumlarında yalın ayak es,
Vahalarda mola ver birkaç nefes!
Mescid-i Nebevi ’de eğil secdeye,
Dua et ki beni de eklesin, eklesin o müjdeye
Mescit-i Aksa!
Hüzün sarmış, mahzun, yorgun,
İncitme, sana olmasın dargın,
Gül kokusuna o hüzünleri de ekle,
Getir bana kadar.
Viraneleri, kırık gönülleri kucaklayıp
Rüzgâr!
Sen yorulma, sen ezilme,
Tenimde dinlen, saçlarıma tutun,
Gönlümü bırakayım kanatlarına,
Binelim özgür yılkı atlarına,
Gidelim diyar diyar
Rüzgâr!
Anadolu erenlerinin dokunup toprağına; Hatay’dan Bayezid-i Bestami,
Kayseri’den Seyyid Burhaneddin,
Konya’dan Mevlana...
Taptuk ve Yunus’a da selam verip,
Bursa’ ya doğru dolana dolana,
Şeyh Edebali’nin otağına...
Baş üstünde tutup,
“ Hû” diyerek kalplerine koyarlar,
Ulvi bir denizde serinlersin
Rüzgâr!
Mavileri yoklayıp yeşil dağlardan,
Süzül ki bulutlar beklemekte,
Ha ağladı, ha ağlayacak.
Kaç gönül o kokuya muhtaç,
Kaç gönül asırlardır aç?
Ruhum serinliğinde raks etsin,
Sönsün içimizdeki nâr,
O’nun kokusuyla
Ey rüzgâr!
Ovalara, ırmaklara, köylere,
Ormanlara şöyle bir dokun.
Eşref-i mahlûkata ulaşsın taşıdığın...
Erisin yüreğimize çullanan kar,
Misafiri olmak hayâlim, düşüm,
Bekletme bekleyeni
Rüzgâr!
Açtım sayfaları önüne ey rüzgâr!
Serdim ahvalimi, dağıtma!
Sürükleyip ıssızlara atma!
Anladım ki ben bana boldum,
Alem büyük, alem sonsuz,
Ne kadar küçüktüm ki kayboldum.
Es hoyratça, es dalgalı maviliklerden,
Kokusu akrepsiz, yelkovansız versin kalbime ayar,
Titremeler şaha kalksın iliklerden
Rüzgâr.
Kokusuna hasret boynu bükük kul,
Kavuşsun imsak vakti,
Ve övülen İstanbul.