Deneme / Hayata Dair Denemeler
Eklenme Tarihi : 6/6/2025
Gurbette Bayram Sessiz Bir Sabahın Hüznü


Bayram sabahına uyanmak, insanın içini sıcacık duygularla doldurması gereken bir başlangıçtır. Fakat gurbet ellerde, o tanıdık bayram sesleri yerini derin bir sessizliğe bırakır. Kapı zilinin çalmayışı, çocukların şeker toplama telaşına düşmeyişi, karşı komşudan gelen mis gibi kahve kokusunun eksikliği… İnsan ancak böyle zamanlarda anlar bayramın asıl renginin aileden, komşulardan, dost sohbetlerinden neşesiyle süslemek ister, lakin gurbet ilde büyük şehirlerde bundan mahrumuz ne yazık ki! Şehir yabancı, sokaklar sessizdir. Elbiseler ütülü, kahvaltı masası özenle hazırlanmış olsa da, kalpteki boşluk doldurulamaz. Bayram yalnız kutlanmaz; bayramın ruhu, paylaşılan tebessümlerde, bir muhabbetin, selamın eşlik ettiği eski hatıralarda saklıdır. Uzaktan bir telefon sesi bölüyor sessizliği—anne, baba, belki bir kardeşin sıcak sesi. "Bayramın mübarek olsun!" cümlesi, kilometrelerce uzaklıktan bile insanın ruhuna dokunmuyor.
Bayramın öğleden sonrası, bir çay demlenir. Belki birkaç dost mesaj atar, belki eski bir dost arayıp hatıralara dalar. Ama eksik kalan yanlar vardır hep: birlikte yenilen yemekler, kapıda edilen bayramlaşmalar, ellerin avuç içinde buluştuğu samimi sarılmalar. Akşam çökerken insan anlarız ki artık bayram, sadece takvimde işaretli bir gün değil; kalpten kalbe kurulan bir bağdır. Gurbetin hüznü ağırdır, ama insan bilir ki mesafeler bir bayramı eksiltmez, sadece onu daha derinden hissettirir.
Akşamın Sessizliğinde Gurbet Bayramı
Gün yavaş yavaş sona ererken, şehir ışıkları tek tek yanmaya başlar. Uzaktan gelen sokak sesleri arasında neşeli bayram kahkahaları arayan bir kulak, burada o sesi bulamaz. Bayramın sıcaklığı, eski mahallelerde komşuların kapı kapı dolaşmasında, çocukların elinde şeker poşetleriyle koşturmasında saklıdır. Oysa gurbetin bayramı, bir pencere kenarında tek başına içilen çayla yaşanır. Hatıralar sessizce belirir; çocukken babaannenin evinde toplanılan bayram sofraları, kapıdan içeri girerken yaşlı elleri usulca öpen mahcup dokunuşlar. Sanki geçmiş, bugünden daha canlıdır. Bir an için insan, zamanın durmasını ve kendisini o eski bayramlara geri götürmesini ister. Ama zaman yolculuğu mümkün değil, anılarsa hep yanında. Belki dışarı çıkıp şehrin sokaklarında yürümek iyi gelir, belki bir pastanede tatlı alıp bayramın tadını hissetmek. Ama her şey yine de eksik kalır. Gurbetin bayramı, yalnızlığın içinde sabırla büyüyen bir duygu, insanı derin düşüncelere sürükleyen bir iç sızısıdır. Ve en sonunda insan anlar; bayramın anlamı sadece sevinç değildir. Bayram, özlemdir; bayram, hatıradır; bayram, beklenen bir kavuşmanın hayaliyle şekillenir. Belki bu sene yalnız geçmiştir, ama gelecek bayramda yollar kısalacak, hasret son bulacaktır inşallah.
Oysa güneş yavaş yavaş batarken, sokakların ışıkları tek tek yanıyor. Bir yerde bayram neşesiyle dolup taşan evler, bir başka yerde ise o neşenin hasretle izlediği pencereler var. Gurbetin bayramı, işte tam da bu iki dünyanın arasındaki derin uçurumda yaşanıyor. Kalabalık sofralar kurulmuş, kahkahalar havada uçuşuyor. Fakat burada, gurbetin soğuk sessizliğinde, yalnız bir masa, tek kişilik bir çay fincanı ve geçmişin sıcaklığına duyulan özlem var. Belki bir tabak baklava alınıyor, belki eski bir şarkı açılıyor, ama hiçbir şey o eksik parçayı tamamlayamıyor. Bayram, insanın yüreğine dokunan seslerden, ellerin birbirine kavuşmasından, çocukların neşeli adımlarından doğuyor. Oysa bugün, bunlardan hiçbiri burada değil.
Telefonun ekranına uzun uzun bakıyorsun, kimden gelecek bir mesaj, kimin sesi kıracak bu derin sessizliği? Bir arama gelir belki, "Seni çok özledik!" diyen bir ses yankılanır. Fakat telefon kapandığında yine sessizlik, yine eksiklik, yine gurbet... Gece iyice bastırırken, bayramın hüzünlü yüzü tam anlamıyla kendini gösterir. Uykunun kaçtığı saatlerde, zihinde eski bayram sabahları belirir: mis kokulu kahvaltılar, kapı kapı dolaşılan ziyaretler, büyüklerin ellerini saygıyla öpmek, çocuklara harçlık uzatan sevgi dolu eller... Geçmiş, şimdiden çok daha gerçek gelir insana. O hatıraların sıcaklığı, şu anki soğuk yalnızlığı biraz olsun hafifletir. Ama bilir insan, bu bayram böyle geçti, gelecek bayramda belki yollar kapanmaz, hasret son bulur. Belki bir gün, bu yalnızlık bu hatıra canlanır umarım.
Evet, eskiden bayram demek, büyüklerin evinde toplanmak, kapı kapı ziyaretler yapmak, dostlarla sofralar kurmak demekti. Şimdi ise birçok kişi bayramı bir tatil fırsatı olarak görüyor, uzaklara gidiyor, şehirler boşalıyor. Bayramın coşkusu, mahallede çocukların koşuşturmasıyla, kapı ziliyle, kalabalık kahvaltı sofralarıyla hissedilirdi. O sıcaklık, yerini sessiz sokaklara ve yalnız bayramlara bıraktı. Belki bayramın özü hala içinde bir yerlerde saklıdır, özlemle, hatıralarla, belki birkaç telefon görüşmesiyle. Ama o eski bayramların içtenliği, neşesi, birlikte olmanın kıymeti artık eskisi gibi yaşanamıyor. Kim bilir, belki bir gün eski bayramların ruhu yeniden canlanır, belki bir sabah, sokakta şeker toplayan çocukların sesleriyle uyanırız. Bayramın anlamı, tatilden çok, kalpten kalbe kurulan bağlarda gizlidir, umarım fark ederiz ne dersiniz?
Çocukluğumda Bayram Hatıraların Sıcacık Dokusunda Bayramlarım
Bayram sabahı, çocukluğumda gece henüz tam anlamıyla yerini güne bırakmamışken başlardı. Bayram namazından dönen babamın kapıyı açışı, evin içine yayılan o tanıdık huzur... Kahvaltı masası, bayramın bereketini yansıtacak şekilde özenle hazırlanır; sıcacık çay eşlik ederdi simitlere, böreklere. Büyüklerin elleri öpülür, bayramın ilk harçlıkları ceplerde yerini bulurdu. Ama asıl coşku, mahalleye çıkıldığında başlardı. Mahalle sokaklarında bayramın çocuk neşesi yankılanırdı. Ev ev dolaşıp şekerler ve harçlıklar toplanır, herkesin yüzüne bayramın sevinci işlenirdi. Kapılar açılır, gülen yüzlerle “Bayramınız mübarek olsun!” cümlesi yayılırdı havaya. Eller dolup taşar, sokaklarda kahkahalar yarışırdı. Bayram tatilden ibaret değildi. Bayram, sıcaklık, paylaşım, mahallede birlikte büyüyen anılar demekti. Ama zamanla, bayram sabahları sessizleşti, mahalle çocuklarının sesi azaldı. Şimdi insanlar tatil planları yapıyor, şehirler boşalıyor, bayramın eski ruhu yavaş yavaş soluklaşıyor. Sokaklar, o eski bayram karnavalından yoksun kaldı; bayram sadece takvimde bir gün gibi görünmeye başladı. Ama bayramın gerçek anlamı hatıralarda yaşar. O bayram sabahlarının içtenliği, çocukların sevinçle koşturduğu o günler, geçmişin en güzel hazineleri olarak kalır. Ve bir gün belki yine kapılar çalınır, eski mahalle bayramları geri döner inşallah, vesselam.
Mehmet Aluç