1918 Yılı Ağustos ayı başlarında Halide Edip, İstanbul’dadır Osmanlı’nın üç ahmağından biri olan Cemal Paşa’nın da yüksek himayeleri ile ‘’ Kenan Çobanları’’ bir kez daha İstanbul’da sahneye konulacaktır.
Sadece bir ay kadar önce padişah V. Mehmed Reşad vefat etmiş ve yerine VI. Mehmed Vahdeddin geçmiştir. Osmanlı ordusu İngilizler karşısında perişan vaziyettedir. İngilizlere karşı direnen tek Türk komutanı…. ‘’ Bildim Mustafa Kemal ‘’ mi dediniz?
Maalesef bilemediniz. İngilizlere karşı direnen tek Türk komutanı Medine Müdafii Ömer Fahrettin ( Türkkan ) Paşadır.
İşte bu uğursuz günlerde Halide Edip Hanımın ve onun müdafisi Cemal Paşa’nın derdi ‘’Kenan Çobanları’’ adlı operayı bir kez daha sahneye koymaktır.
Ama bu sefer şöyle daha bir şanına (!) yakışır şekilde sahneye konmalıdır bu opera. O sebeple de herhangi bir eksiklik-aksaklık olmasın diye bir heyet kurulur. Heyetin başında tabii ki Halide Edip Hanım vardır. Ayrıca heyette Celal Esat ( Arseven ) ve yazdığı Çankaya adlı eser hâlâ TC. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük Dersleri için kaynak eser olarak tavsiye edilen Falih Rıfkı ( Atay ) yer almaktadır. Işık ve sahne süzeni de yine Muhsin Ertuğrul tarafından yapılacaktır.
Peki eser nerede sahneye konacaktır?
‘’Bildim ODTÜ’de’’ mi dediniz? Çok komiksiniz. O zaman ODTÜ mü vardı?
Evet, o zamanlar ODTÜ Yoktu, onun yerine bugünkü Boğaziçi Üniversitesi olan Robert Kolej vardı ve ‘’ Kenan Çobanları ‘’ Robert Kolej Tiyatro sahnesinde 1918 Yılının Teşrinsâni aynıda ( Yani Kasım ayında ) sahneye kondu.
Bu tarih itibariyle Osmanlı Ordusu Nablus Savaşı denilen savaşta düşman karşısında perişan olmuş, 30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkes Antlaşması ile yurdun her tarafı işgal edilmeye başlanmış, 13 Kasım 1918’de İtilaf Devletleri Donanması İstanbul’a girmişti ve yine bu tarihlerde düşmana teslim olmamış, halen savaşmakta olan tek bir Türk komutanı kalmıştı. Diğerlerinin neredeyse hepsi bugünkü Beyoğlu’da, halen aynı adla varlığını sürdüren Pera Palas’ta İngiliz, Fransız, İtalyan subaylarla bira ya da şampanya tokuşturuyorlardı.
‘’Düşmana teslim olmayıp hâlâ savaşan komutan Mustafa Kemal Paşaydı değil mi?’’ Diye soruyorsunuz sanırım.
Yok değildi. Mustafa Kemal Paşa 13 Kasım 1918’de yani bahsi geçen operanın sahneye konduğu günlerde İstanbul’daydı. O paşa ise yine Medine Müdafii Fahreddin Ömer Paşaydı.
Evet, ülkemizin işgal edilmeye başlandığı, 61 düşman gemisinin Marmara’ya girip daha sonra toplarının namlularını Dolmabahçe Sarayına çevirdikleri bir esnada Bahriye Nazırımız Cemal Paşa’nın, Ülkemizin en aydın kadını Halide Edip’in, en aydın erkekleri Celal Esat’ın, Falih Rıfkı’nın iki derdi vardı 1- Bizim kızlarınızı, kadınlarımızı feminist yapmak 2- Yahudilerin lanetli değil tam tersine en çok sevilmeye ve saygı gösterilmeye layık insanlar olduğunu bizim insanımıza aşılamak.
Halide Edip’e göre ideal kadın, modern batılı eğitim almış, gelenek ve dinin kadını kısıtlayan her türlü kayıtlarından kurtulmuş, hayatın her sahasında erkeğin arkadaşı olan, Batılı devletlerin kadına verdiği bütün haklardan istifade eden kadındır.
Kenan Çobanları adlı operada Hz. Yusuf, kendisini diğer kardeşlerinden üstün gören, onları babası Yakub’a gammazlayan gurur ve kibir abidesi bir şahıstır. Aynı zamanda zevke, eğlenceye düşkündür. Karısı Asenat’ın dansözlerini raks ederken izler ve mahzun bir şekilde karısı Asenat’a dans görmeye ve dans etmeğe özlem duyduğunu anlatır. Ama daha önemli bir husus vardır bu operada.
Halide Edip bu operada Hz. Yusuf’un ağzından şu sözleri söyletir:
“Bu büyük ülkeyi elimin altında sizin dölünüz, gücünüz için tutuyorum.. Ta ki Mısır, Yahova’nın seçtiği İsrail kavminin ola..” (s.26)
Peki Halide Edip, zannedildiği gibi Türkçü değil miydi?
İşte dananın kuyruğunun koptuğu nokta da burasıdır zira evet, Halide Edip çok önemli bir Türkçüydü. Ancak bu yıllarda dikkat edilecek olursa Yahudilerin önde gelen isimleri hep Türkçüydü.
‘’Bir dakika, bir dakika… Sen şimdi Halide Edip Yahudiydi mi diyorsun?’’ Diye soruyorsunuz.
Ben demiyorum. Bakın kimler, kimler onun Yahudi olduğunu söylüyor:
Mesela Özbekler Tekkesi’nin son şeyhi Necmeddin Özbekkazgan, Necmeddin Sadak, Yusuf Akçura, Refet Paşa, Münevver Ayaşlı ve Necip Fazıl Kısakürek gibi isimler, Halide Edib’in Yahudi olduğunu söylerler.
Halide Edip’in yakın dostu, manda taraftarı ve Yunus Nadi, Ahmet Emin, Dr. Celal Muhtar, Velit Ebüzziya, Ali Kemal ve Halide Edip’le birlikte ABD Başkanı Wilson’a bir mektup yazıp Amerikan mandasını isteyen Necmeddin Sadak, 7 Aralık 1932’de Akşam gazetesinde Armstrong’a verdiği cevapta “Mustafa Kemal, Yahudi bir babanın kızı olan Halide Hanım’dan asla hoşlanmamıştır” diyerek onun Yahudi kökenine işaret eder.
Mesela Celal Bayar, Necip Fazıl’la yaptığı bir konuşmada gençliğinde İttihat ve Terakki’ye mensup olduğunu ve meşhur dönmelerden Halide Edip’in babası Edip Beyin kendisine mason olmayı teklif ettiğini söyle
Mesela Refet(Bele) Paşa, Atatürk’ün ölümünden sonra yurda dönen Adnan Adıvar’ın bir ilim adamı kisvesinde dinler hakkında yazdığı eserleri inceledikten sonra : "Biz Halide Hanım’ı Müslüman ettik zannediyorduk, meğer Halide Hanım Adnan Bey’i Yahudi etmiş.’’ Demiştir.
İşte kafamızı karıştıran en önemli hususlardan biri budur: Bir insan hem Yahudi, hem Türk Milliyetçisi olur mu?
Şimdi dikkatle takip edin.
Jön Türkler ya da Genç Osmanlılar tabirini ilk kullanan kişi Nazım Hikmet’in dedesi olan Konstanty Borzęcki ( Mahmut Celalettin Paşa ) bir Polonya Yahudisiydi ve 1908’de İngiliz Sefiri, Kraliçe’ye yazdığı bir raporda İttihat ve Terakki Cemiyetinden ‘’ Yahudi Cemiyeti’’ diye bahsediyordu.
Osmanlı topraklarında henüz Türk milliyetçiliğinin M harfi bile anılmazken bir Fransız Yahudisi olan David Leon Cahun, 1876 Yılında ‘’ Gök Bayrak ‘’ ve ‘’Yeniçeri Hasan ‘’ adlı eserleriyle Türk’ten daha çok Türk Milliyetçiliği yapıyordu.
Osmanlı topraklarında yaşayan Yahudileri ısrarla Türkçe konuşmaya davet eden Moiz Kohen, Cumhuriyet döneminde hem ‘’ Türk’ün Yeni Amentüsünü’’ hem ‘’ Kemalizm’’ i ve hem de Tük Milliyetçilerinin bu gün de değişmez ideli olan ‘’ Turan’’ı yazıyordu.
Türk dilini yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmak için (!) çırpınanların başında gelen Avram Gallante, bir Yahudiydi ve çok çok ilginçtir ki 1927 Yılında yani Atatürk yeni Türk Alfabesi olarak Latin alfabesini kullanma çalışmaları yaparken Avram Gallannte ( Bodrumlu soyadını aldı daha sonra ) 1927 Yılında ‘’ Arabî Harfleri Terakkimize Mâni Değildir ‘’ { Yani ‘’Arap Harfleri gelişmemize engel değildir. ‘’}
başlıklı bir kitap yazdı
1971 Yılına kadar İzmir’de Yunan’a ilk kurşunu kimin sıktığını bilmezdik. Bu tarihte Ahmet Emin Yalman sayesinde öğrendik ki bu kişi Hasan Tahsin ( Osman Nevres ) imiş, 1974’de İzmir’e heykelini diktik Hasan Tahsin’in ama sonra bir baktık ki gerek Hasan Tahsin’in, gerek Ahmet Emin Yalman'ın mezarları Üsküdar-Bülbülderesinde. Yani Sabetayistlerin mezarlığında.. Yani ‘Abooooovvvv. İkisi de Yahudiymiş meğer.’’
Yani biz Türk Milliyetçiliği adına ne öğrenmişsek onu da Yahudilerden öğrenmişiz.
Haydi dahasını da söyleyeyim:
Senelerdir araştırmalar yaparak yazılar yazarım illevelakin herkes hakkında bilgi bulabildim de çocukluğumdan öğretmenlik yıllarıma kadar ( Öğretmenlik yıllarımın önemli bir bölümünde ) Tarih Ders kitaplarımızı yazan Emin Oktay kimdir, nedir, neyin nesidir, hakkında hiç bir şey bulamadım. Ancak araştırmalar yaparken gördüğüm dehşetengiz şey şu oldu: Şu anda dünya üzerinde- içinde Türk Tarihi, Türk dili, Türk Kültürü vb. bölümler bulunan yüksek öğretim kurumlarının neredeyse hepsinin başında Yahudi Bilim insanları varmış. Yani neredeyse tüm dünya Türk tarihini, kültürünü vb.. Yahudilerden öğreniyormuş ( Allah’ım ! İnşallah bari bu yalan olsun.)
İşte bu ahval ve şerait altında Üsküdar Amerikan Kız Kolejinden mezun olan Halide Edip’in hem Yahudi, hem Amerikalı hem de modern, çağdaş, yüzü batıya dönük bir Türk Milliyetçisi olması gayet doğaldır. Bir bedende üç ruh taşıyan bir ruh hastası gibi…
Şimdi kafalarda şu soru doğmuştur doğal olarak?
Yahudiler neden Türk Milliyetçiliğinin öncüleri oldular?
1912 Yılına kadar Osmanlı Devletinin mutlu azınlığı Rumlar ve Ermenilerdi. 1912’den sonra Yahudiler, bu Türk Milliyetçiliği faaliyetleriyle Ermeni ve Rumları ekonomi piyasasından neredeyse tamamen sildiler.
Yani efendim, Yahudi hiç bir şeyi hesapsız, kitapsız, ileriyi düşünmeden yapmıyor.
(
Kenan Çobanları- Iı.bölüm başlıklı yazı
Sami Biber tarafından
22.06.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.