Gece yarısı hastanesi, flüoresan ışıkların solgun imparatorluğuydu. Ben ise bu çelik ve steril krallığın gedikli sakinlerinden biri… Serum askerleri kolumda nöbet tutarken, tomografi ve MR denen dev metal ejderhalar, sırlarımı yutmaya hazırlanıyordu. Kalabalık koridorlar acıyla buruşmuş yüzler, telaşlı ayak sesleri  hepsi bir sis perdesi ardındaydı adeta. Kalabalığın içinde yalnız kalmak: Tercih mi, kaderin ironisi mi? diye düşündüm. Belki de ikisi birden: Bir nehir ki kaynağından kopmuş, okyanusa ulaşmayı unutmuş…   MR ejderhasının kapısında, beyaz üniformalı bir muhafız durdu: Üzerinizdeki eşyaları yakınınıza teslim edin. Sessizlik çöktü. Dudaklarımdan dökülen cümle, koridorda çınlayan bir ok gibiydi: Yakınım yok. Size bırakabilir miyim? O an fark etmedim: Telefonumun tuş kilidi açık kalmış, sırlarım dışarı sızmıştı! Pazar sabahının pembe şafağı daha doğmamıştı ki, telefonum titredi. Hayatıma yeni giren o nadide insanlar belki de kaderin geç vakte sakladığı şövalyeler uykularını parçalayıp aramışlardı. Merak etme, önemli değil! dedikçe, direnişleri büyüdü: "Sus, geliyoruz!" Bu emir değil, bir sevgi manifestosuydu. Kantinde tek başıma sonuç beklerken, Alışkın olmadığım bir duygu kalbimi kemiriyordu: Yalnızlık zırhım çatlıyordu. 15 dakika sonra, koridorun sonunda belirdiler. Yüzümde alaycı bir gülümseme, Hayatı umursamaz bir tavır takındım. Ama içimde fırtınalar kopuyordu! Gözlerindeki o korkulu merak, o titreyen sevgi ışıltısı… Ben ki kalbi ne kadar donmuş olan ben buzlarımın eriyip hayat enerjime dönüştüğünü hissettim. Sanki unuttuğum bir büyüyü yeniden keşfediyordum!  Kantinde çaylarımızı yudumlarken, beni âdeta gök gürültülü bir sevgiyle azarladılar: Niye haber vermedin? Çayımı yudum yudum içiyordum; her yudum, içimdeki duygu volkanını patlatmaya yetecek güçteydi! O an anladım: 
Yalnızlık, bir zırh değil paslı bir prangaymış.  
İnsanlar, karanlıkta yanan ateş böcekleri gibiydi: Nadir, kıymetli, ısıtan…  O gün, hastanenin soğuk duvarları arasında koskoca bir evren keşfettim: İyi insanlar, kuyruklu yıldızlar gibidir; ömürde bir görünürler ama izleri kalbinize kazınır. Ben o gün, galaksimin nadide kuyruklu yıldızlarının ışığında yıkandım.  Ve anladım ki: Yakınım yok diyen o hasta beden, aslında işte yakınım! diye haykıran bir kalbe sahipmiş. Bu hikâye, yalnızlığın çölünde bulunan bir vahanın destanıdır. O şövalyelere selam olsun!
( Gece Yarısı Vardiyası Çelik Koridorlarda Yalnız Bir Leşker başlıklı yazı erem-uluc tarafından 4.08.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu