
Bal Tutan Parmağını Yalar
Kadim Anadolu topraklarında hem
atasözlerimiz hem de atasözü gibi bilinen anonim sözler söylenir. Çok
düşündürücü olmakla birlikte öğüt verici özelliği vardır ruhunda. Anonim
olduğunu düşündüğün bir söz düştü aklıma ve hemen kısa bir sörf yaptım ChatGPT
üzerinden, bilgileri not ettim ve makaleye çevirdim. Konumun görselini ChatGPT’ye hazırlatıp, paylaşmak istedim.
Bal tutan parmağını yalar:
Bu değerli sözün ruhunda
emek ve paylaşım ses vermektedir. Bu söz Anadolu’da a-rıcılık yapan köylüler
arasında söylenmiştir. Bu yönüyle masum bir deyimdir. Masumiyeti şudur ki; “kim
bir iş yaparsa, o işten fayda elde eder” Yani üretici köylülerimiz ürettiği
ürünün kokusunu, arıcılık yapanlarda balın tadını alır. Burada ahlaki bir
sıkıntı yoktur; emekçinin hakkı, terinin karşılığı anlatılır. Bu anlayış;
İslami “emeğin bereketi” öğretisiyle de oldukça uyumludur. Kur’an bize der ki;
“İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır.” Necm; 53-39
Ancak insanoğlunun olduğu
yerde mutlaka olumsuzluklar ortaya çıkmaktadır. Güzel ve iyi olanlar zaman
içinde erozyona uğrar ve anlam sapmasına mahkûm olur. Bu değerli söz de
zamanın akıntısı içinde “menfaat” olarak söylenir olmuştur.
Menfaatin öznesi insan
olmakla birlikte imge olarak bal, parmak, kamu malı olmuştur. Burada parmak;
güç veya makam sahibi kişileri temsil ederek şu söyleme dönüşmüştür; “işi
elinde tutan, kendine de çıkar sağlar” Bu söz, halkın gözlemle yarattığı bir
eleştirel değerlendirmedir. Yani sözü ilk kullananlar, masum bir emek metaforu
üretmişken, sonraki nesiller rüşvet, kayırma ve menfaat düzenine dikkat çekmek
için kullanmaya başlamıştır. Özünde; “güç kimdeyse menfaat onda olur” diyen acı
bir toplumsal gerçeklik gizlidir. Aslında halkın adaletsiz düzene karşı
sitemini dile getirmektedir. “Bal tutan parmağını yalar” diyen köylüler, çoğu
kez yozlaştırılmış bu sözü onaylamaz; teslimiyetle eleştirir. Bir bakıma “ne
yazık ki böyledir” der. Burada vicdani bir isyanın sesi yankılanır aslında:
Hakkı olanın değil, fırsatı olanın pay kaptığı bir sistem sorgulanır.
Bu
deyimin dönüşümü, ahlakın toplumsal güç ilişkileriyle nasıl şekil ve anlam
değiştirdiğini göstermesi bakımından çok düşündürücüdür. İlk dönemde emekle
adalet, ikincisinde çıkarla fırsatçılık yan yana gelmiştir. Bu anlam değişimi,
Anadolu insanının ahlak pusulasının nasıl yozlaşan düzenle mücadele ettiğini de
öz bir şekilde ortaya koyar. Bir halk sözü, hem ahlaki öğüt, hem sosyal durum
tespiti, hem de politik eleştiri haline gelmiştir. Bu durumda; emanet ve adalet anlayışı üzerinden şu soru
aklımıza geliyor; “balın tadı mı, parmağın hakkı mı?”
Cevabı yine Kutsal
Kuran’da arıyoruz: Nisa- 4:58
“Allah size, emanetleri
ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi
emreder.”
Bu ayet üzerinde şapkamızı
önümüze koyup derin derin düşünmemiz gerekiyor. Çünkü mesajlar çok net: Ayet,
hem kişisel ahlakın hem toplumsal yönetimin özüdür. Emanet, yalnızca bir eşyayı
korumak anlamına gelmez; gücü, makamı, yetkiyi, bilgiyi ve güveni vicdanıyla
kullanma sorumluluğudur. Gerçek “bal tutan” kişi, balı hak eden arı gibi
çalışandır; balı çalan parmak değildir. A’raf-7:31; “yiyin, için ama israf
etmeyin” buyruğu da aynı ahlaki çizgiyi korur. Denilebilir ki; nimetle temas
edebilirsin ama asla onu hak etmeden tüketemezsin.