
29 EKİM RUHU
Yarın 29 Ekim. Cumhuriyet Bayramımızı kutlayacağız. Bu tarih, bir milletin ruhunu temsil ediyor. Hem de Osmanlı’nın küllerinden doğan bir ruh; tıpkı Anka Kuşu gibi… Yeni, bağımsız, rejimi Cumhuriyet olan bir devlet. Bu rejimde insanlar millet olma şuuruna kavuştu, kadınlara seçme ve seçilme hakkı verildi. Halk artık tebaa değil, millet oldu.
Bu kutlu gün, tarih sahnesine ayağıyla değil, yüreğiyle basan bir milletin özgürlük destanıdır. Tarihi hakikatler şöyleydi; Anadolu bir zamanlar yangın yeriydi. Mondros’tan sonra aziz İstanbul’un üzerine çöken karabulutlar, sadece sokakları değil insanların umutlarını da karartmıştı. Deyim yerindeyse ülkemizin kapısına çelik kilitler vurulmuştu. İşgaller, yoksulluk ve dağılmış bir ordu! Fakat Türk milleti, küllerin içinden bir kıvılcımla yeni bir can arayan rüzgâr gibiydi. Ve 19 Mayıs 1919 sabahında beklenen rüzgâr, Bandırma Vapurunu Samsun kıyılarına dayadı. Ufkun ötelerinden ışık saçan bir çift mavi gözde milletin sesi yankılanıyordu; “Manda yok, esaret yok. Bağımsızlık benim karakterimdir…”
Amasya’da cihanı sarsan şu cümleler yankılandı: “Milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararlılığı kurtaracaktır.” Gücünü milletinden ve cesaretinden alan bu cümleler aslında yüzyıllık emperyalist kuşatmanın kalbini yerinden söken kurtpençesiydi.
Çaresiz ve dağılmış millet, Sivas ve Erzurum kongreleriyle bir araya geldi. Yetkiler saraylardan değil halktan akıyordu artık. O güne kadar halk, yöneten değil sadece yönetilendi. Tarihin kırılma noktası burada başladı; taşra kahvehanelerinde yorgun ve bıkkın köylüler; “biz de varız” diyerek kararlılığını ve cesaretini ortaya koyuyordu.
23 Nisan 1920 tarihinde Ankara’da Büyük Millet Meclisi açıldı. Ve mebusların umuda açılan gözlerinde şu sözler parlıyordu: “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” İşte bu sesleniş, top mermilerine cevap veren ve insanlık onurunun en yüksek yankısı olmuştur.
Ve tarihi destan Sakarya’da yazılacaktı: Bu destan üç gün değil günlerce sürecek bir destan olacaktı. Kocatepe’nin rüzgârları 26 Ağustos 1922’de kesin zafer kokusunu taşıyordu. Ve düşmanlar İzmir’de denizin maviliğine dökülürken, gök kubbe bile mavi bir alkışla bu zaferi selamlıyordu.
Ve Artık Anadolu’nun bağrında Cumhuriyet rejimi bir sistem değil, aynı zamanda bir devrimdi. Kula kulluğun reddedildiği, yurttaş olma bilincinin doğduğu bir rejimdi. Ve artık babadan oğula geçen padişahlık sistemi tarihin tozlu raflarına kaldırılmıştı. Artık Türkiye, padişah fermanlarıyla değil, milletin iradesiyle yönetilecekti.
Yedi Düveli denize döken Mavi Gözlü Dev Adam, 29 Ekim 1923 günü tarihin sayfalarına altın harflerle yazılacak şu cümleleri söyledi: “Efendiler, yarın Cumhuriyet’i ilan edeceğiz.”
Bu tarihi sözler, bir ülkenin hem söken şafağı hem de bir milletin Zümrüt-ü Anka Kuşu gibi küllerinden doğduğunun belgesidir.
Bu özel günü şu cümlelerle özetleyerek tamamlamak istiyorum:
Bir çift kara lastikle yollara düşen öğretmenin tutkusudur Cumhuriyet,
Alfabeyi yeni
öğrenen çocuğun gözündeki parıltıdır Cumhuriyet,
Kadının seçme ve
seçilme hakkıyla ayağa kalkışıdır Cumhuriyet,
Yoksulun devlet
kapısında başı dik yürüyüşüdür Cumhuriyet,
“Ben de varım”
diyen bir milletin bağımsızlık türküsüdür Cumhuriyet,
Eğitimin, aklın
ve bilimin rehber edildiği bir anlayışın adresidir Cumhuriyet,
Yobaz düşünceleri
ve tüm batıl inançları ortadan kaldıran bir rejimin nefesidir Cumhuriyet.
Eşitlikçi
anlayışın can bulduğu bir devrimin yankısıdır Cumhuriyet,
Çaresizlik içinde çare üretebilmektir Cumhuriyet...
Bağımsızlığı karakterle
eşitleyen liderin eseridir Cumhuriyet…
Bu vesileyle, Cumhuriyet Türkiye’sini bizlere emanet eden başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, silah arkadaşlarını, şehitlerimizi ve ahirete intikal eden gazilerimizi rahmet ve minnetle anıyoruz.
Cumhuriyet Bayramı’mız kutlu olsun. Nice kutlu günlere…
Ne Mutlu Türk’üm
diyene