Eveleyip gevemeye lüzum yok; işi düşünce arayıp soran, peşinizden ayrılmayan ve sümüklü böcek gibi yakanıza yapışan
ama sizin işiniz düştüğünde tanımamazlıktan gelen kimselere “sahte dost” denir. Bu insanların sözü de, yüzü de, bakışı da sahtedir ama öyle güzel rol yaparlar ki her biri adeta Oscar’a adaydır.
İzinli günümde telefonum çaldı bangır bangır. Rahatsız edilmekten hoşlanmadığım gibi kimseyi rahatsız etmekten de hoşlanmam. Hepinizin bildiği o klasik konuşma başladı:
— “Nasılsın?”
— “İyiyim, sen?”
— “Ben de iyi sayılırım, ne yapıyorsun?”
— “Evde dinleniyorum.”
— “Ben çarşıdayım, bana yemek ısmarlar mısın?”
— “Olur, ama çarşıya varmam yarım saati bulur.”
— “Beklerim sorun değil; ha, bu arada bir şey diyeceğim...”
— “Dinliyorum.”
— “Elektrik faturalarım birikmiş, biraz yardım edebilir misin?”
— “Konuşuruz, oraya gelince.”
— “Tamam, bekliyorum,geç kalma!”
Burçlara inanır mısınız bilmem ama biz yengeç burçları “hayır” diyemiyoruz,karşımızdaki ne kadar kötülük yapmış olursa olsun.O gün pide salonuna gidip ona yemek ısmarladım, ardından cebine biraz harçlık koyup eve döndüm.
Dün ise aradığımda söylediği tek kelime şu oldu: “Çok işim var.”
Beş dakikasını bana çok gördü yani. Üstüne bir de yeni moda çıktı, sosyal medyadan numaramı hemen engellemiş.
Mevlânâ’nın dediği gibi:
“Mecnun değilim ey dost;
Lakin çağırırsan çöllere gelirim.
Sana yalan halde gelmem,
Toplarım özümü, yalın halde gelirim.
Kapıyı çaldığımda ‘kim o?’ dersen; ben olmam kapında, sen olur gelirim.
Sen gel de yeter ki;
Yola yük olmam,
Yol olur gelirim.”
Ama iyi niyetimi suistimal etmemen şartıyla.