Yazılı Radyo 9 – Gecenin Hüznü
Merhaba sevgili dost,
Yazılı Radyo’nun yeni yazısında yine biz bizeyiz.
İçinde gecenin hüznü, umumi bir tat bırakıyor; adını bilmediğim duygulara gebe okuyorum.
Az önce bir film izledim; aşkı, ölümü, yarıda bırakılmayı anlatıyordu.
Sevgili dostum, senin de benim de kendimizden sakladığımız, sonu yaşanmamış hikâyelerimiz yok mu?
Sen bunu düşüne dur, biz bu yazının ilk şarkısına geçelim:
🎵 Fairuz – “Habbaytak Bil Sayf”
Beklemeyi ve sevmeyi bir şarkıda anlatabilmek ne garip; hele ki bu, Fairuz’un sesiyle birleşince daha da hüzün kokuyor.
Sevgili dostum, Ademoğlu dünyaya ayak bastığından beri hep bir yarım kalmışlık hissi taşımıştır; zira böyle olmasa, Adem babamız tekrar cennete dönmeyi diler miydi Yaradan’dan?
En küçük şeylerde bile mutlu olabilen biz insanlar, neden yarım bir hikâyede mutlu kalmayı beceremiyoruz?
Hatta bir son için ısrar ediyoruz… Ne garip varlıklarız.
Daha dün bu hikâye başlamamıştı.
Sevgili dostum, sıradaki şarkım biraz daha derine inmek için olsun:
🎵 Sezen Aksu – “Kavaklar”
Ne güzel okumuş Sezen, ne güzel anlatılmış yarım kalmış, yersiz, yurtsuz kalmayı.
Sevgili dostum, Cemal Süreya’nın çok güzel bir şiiri var. Okuyalım istersen:
---
Cemal Süreya – Aşk
Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git.
Gözlerin durur mu, onlar da gidiyorlar. Gitsinler.
Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin.
Oysa Allah bilir, bugün iyi uyanmıştık.
Sevgiyeydi ilk açılışı gözlerimizin, sırf onaydı.
Bir kuş konmuş parmaklarıma, uzun uzun ötmüştü.
Bir sevişmek gelmiş, bir daha gitmemişti.
Yoktu dünlerde, evvelsi günlerdeki yoksulluğumuz;
sanki hiç olmamıştı.
Oysa kalbim işte şuracıkta çarpıyordu;
şurada senin gözlerindeki bakımsız mavi, güzel laflı İstanbullar.
Şurada da etin çoğalıyordu dokundukça lafların, dünyaların.
Öyle düzeltici, öyle yerine getiriciydi sevmek ki,
Karaköy Köprüsü’ne yağmur yağarken
bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti,
çünkü iki kişiydik.
Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya.
Bir dilim ekmeğin, bir iki zeytinin başınaydı doymamız.
Seni bir kere öpsem, ikinin hatırı kalıyordu.
İki kere öpeyim desem, üçün boynu bükük.
Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde
memelerin vardı, memelerin kahramandı sonra.
Sonrası iyilik, güzellik.
---
Sevgili dostum,
Cemal Süreya’yı her okuyuşta insanın içi bir başka burkuluyor değil mi?
Sanki kelimeleri değil, insanın içinden kopan sessiz çığlıkları dizelere döküyor.
Birini sevmenin, birine ait olmanın, sonra da onsuz kalmanın bütün ağırlığı var o satırlarda.
Bazen düşünüyorum da dostum, belki de aşk dediğimiz şey tam da bu eksiklik hissidir; tamamlanmayı değil, eksik kalmayı kabullenmektir.
Çünkü bazı hikâyeler biterse büyüsünü kaybeder; bazı şarkılar yarım kaldığı için güzeldir.
Gecenin bu saatinde pencereden dışarı bakarken, şehrin ışıkları bile sanki birer anı gibi yanıp sönüyor.
Bir yerlerde biri sigarasını yakıyor, biri sessizce ağlıyor, biri de bizim gibi geçmişine dalıyor.
Ve hepsi aynı gökyüzünün altında…
Belki de bu yüzden geceyi seviyoruz; çünkü gece, insanı kendiyle baş başa bırakıyor.
Sevgili dostum, şimdi bu duygulara bir şarkı daha yakışır:
🎵 Teoman – “Gönülçelen”
Biraz isyan, biraz teslimiyet…
Tıpkı hayat gibi. Tıpkı bizim gibi.
Bu şarkı çalarken sen de düşün biraz;
kim bilir, belki yarım kaldığını sandığın hikâyeler aslında tam da olması gerektiği gibidir.
Belki de bitmeyen şeyler, bitmiş olandan daha gerçektir.
Sevgili dostum,
Gecenin bu sessizliğinde bir kez daha anlıyorum ki;
yazmak da sevmek gibi — hem bir itiraf, hem bir sığınak.
O yüzden yazmaya, dinlemeye ve hissetmeye devam et.
Çünkü bazen bir kelime, bir nota, bir sessizlik…
Bütün hikâyeyi anlatmaya yeter.
Sevgili dostum,
Şimdi gece iyice derinleşti.
Sözlerin yerini yavaş yavaş sessizlik alıyor — ama biliyorsun, bazı sessizlikler kelimelerden daha yüksek konuşur.
Bütün bu konuşmaların, bütün bu şarkıların ardından geriye sadece bir his kalıyor: aşk.
Ne tanımı var, ne tarifi…
Sadece bir kalp atışı, bir bakış, bir hatıra kadar sade.
Ve şimdi sözü artık müziğe bırakalım:
🎵 Toygar Işıklı – “Bin Sözsüz”
Hiçbir kelime söylemeden her şeyi anlatan bir şarkı…
Aşkın, hüznün, kabullenişin… Hepsinin sesi var bu notalarda.
Kapat gözlerini sevgili dostum,
müziğin içine karış,
kalbinde hâlâ kıpırdayan o hikâyeye dokun.
Belki yarım kalmış ama hâlâ senin — hâlâ canlı.
Ben buradayım, her gece olduğu gibi;
kelimelerin gölgesinde, şarkıların kalbinde.
Bir sonraki yayında yine buluşuruz;
sen, ben ve bitmeyen hikâyelerimizle.