
Devlet, millet, inanç, töre, bağımsızlık gibi kavramlar Türk milletinin kalbinde, ruhunda ve zih-ninde bir zümrüt gibi asılı kalmıştır. Devleti devlet yapan, milleti millet yapan bu değerler asırlar boyu nasıl bir zekâ ve devlet anlayışıyla var olagelmiş kısaca özet halinde paylaşmak istiyorum. Çünkü “Hankâh” meselesi, hem Türk-İslam devlet geleneğinde hem de modern Türkiye’nin kuru-luşunda Atatürk’ün danışma modeline uzanan çok özel bir çizgi taşımaktadır.
Hankâhlık, devlet dışı bilgeliğin korunduğu bir alan,
siyaset üstü aklın merkezi mekânı, tecrübe sahiplerinin yönetiminden bağımsız
tutulduğu bir gözlem odası, liderlerin kriz anında başvurduğu akıl meclisidir.
Hankâh erbapları genellikle devlette görev almayan ama
devlet işleyişini ve toplum psikolojisini çok iyi bilen, bilgeliği ile
tanınmış; çoğu zaman eski asker, bilgin, seyyah, müderris ve hikmet sahipleri
olarak tanınan kişilerden oluşurdu. Bu insanlar bir tarikata bağlı olmak
zorunda değildi; asıl nitelik iktidarın uzağında kalarak iktidara yön verme
kabiliyetiydi.
Göktürk, Uygur ve Oğuz geleneğinde devlet, yalnızca kağanın gücüne değil; “aksakallar” diye bi-linen yaşlı-bilge kişilerin görüşlerine dayanırdı. Bu meclis, doğrudan yönetimde değildi ama yöne-time yön verirlerdi. Bu yapı, Hankâh’ın en eski köklerinden biridir.
Büyük Selçuklular döneminde Nizamülmülk’ün
Siyasetname’sinde tarif ettiği riyazet ehli bilge kişiler devlet kararlarında
referans alınırdı. Hankâhlar sadece ibadet değil, siyaset psikolojisi,
devlet-toplum dengesi, adalet-merhamet ilişkisi gibi konularda da başvuru
merkezleriydi.
Osmanlı siyaset geleneğinin Hankâhları; Akşemseddin, Şeyh Edebali, İbn Kemal, Molla Gürani, Hacı Bayram-ı Veli gibi isimler fiili görev almadan devlet aklını şekillendiren isimler olmuşlardır. Bu sistemde dikkatleri çeken tek şey, Hankâhlar asla iktidarın bir parçası olmamış, daima denge-leyici roller üstlenmiştir.
Modern Türkiye’ye geçiş sürecinde Atatürk’ün danışma modeli ile Hankâh zihniyeti arasında güçlü bir paralellik görülmektedir. Mustafa Kemal, Osmanlı’nın son yüzyılındaki yozlaşmış tarikat yapılarından tamamen kopmuş ancak bilgeliğe başvurma geleneğini modernleştirerek sürdür-müştür. Atatürk’ün çevresinde siyaset yapmayan ama akıl veren bir Cumhuriyet Hankâh’ı oluş-muştur.
Bu Hankâhlar;
Prof. Afet İnan; Tarih bilinci ve kadın reformları,
Mahmut Esat Bozkurt; Hukuk inkılabı,
Şevket Süreyya Aydemir, devletçilik analizleri,
Falih Rıfkı Atay, toplum psikolojisi,
Kazım Karabekir (erken dönemde) Askeri strateji,
Fuat Köprülü, Türk tarih tezi,
Yunus Nadi, siyasal iletişim,
Mehmet Emin Yurdakul, milli ruh ve şiir konusunda
danışmanlık yaptılar ancak birçoğu bakan olup mecliste görev almadılar, devlet
hiyerarşisine dâhil edilmediler ama Atatürk’ün zihinsel Hankâhını oluşturdular.
Atatürk’ün anlayışına göre “devlet aklı, iktidarın değil, bilginin tekelinde
olmalıdır” Bu anlayış, Türk tarihinde Hankâh rolünün modern karşılığı olmuştur.
Atatürk’ün neden böyle bir modeli benimsediği sorusuna verilecek en iyi cevap; yozlaşmış tarikat-ları tasfiye ederken tefekkür mekânını modernleştirmekti. Bilgi üretimini tüm kurumlara yaymak, bilginin siyaset üzerindeki ağırlığını korumak, iktidarın mutlaklaşmasını engellemekti. İşte bu nedenlerle Türk Dil Kurumu Türk Tarih Kurumu, Matbuat rejimi, üniversite reformu birer laik Hankâhlardır. Bu kurumlara alınan insanlar devlet memuru, partili ve güç sahibi değillerdi ama devlet aklını inşa eden bağımsız bilgelerdi.
Özet olarak;
Eski Hankâhlık; dini çerçevede bilgelik alanı; Cumhuriyet Hankâh’ı ise bilimsel ve teknik bir bil-gelik alanıdır. Ancak her ikisinin de işlevi aynıdır. “Siyasete mesafeli, bilgiye yakın bir akıl mer-kezi" İşte Mustafa Kemal bunu modernleştirip kurumlaştırarak tarihte benzeri az görülebilen bir dönüşüm gerçekleştirmiştir İsim değişti ama ruh değişmedi…