Devşirilmiş Varoluş
Şehrin göğü, ne aydınlık ne de karanlık, boğucu-
 bir anlamsızlık yılgısıyla kaplıydı. 
Yaşlı ve yalnız mimar Kâhin, dipsiz bir yerçekimli -
materyalist sistemin tam kalbinde, 
her köşesi parlatılmış bir komformist mezarlık -
olan stüdyosunda oturuyordu.
 Duvarlar, hayran kaldığı ama bir türlü devşiremediği -
bir devrim dirik mimarinin taslaklarıyla doluydu. 
Kâhin'in tüm yaşamı, bir fetişist serüven-materyalizm sarmalıydı; 
her nesne, her proje, varoluşunu rasyonelleştirmek-
 için birer bahaneydi.

Masada, bir zamanlar büyükbabasına ait olan, şimdi ise sadece
oymalı bir sedir parçasından yayılan loş ışık, 
Kâhin’in çehresindeki tragedyalar, tiksinti, endişe -
ve yoksulluk izlerini aydınlatıyordu. 
Kendini tanımladığı persona-imge, aslında büyük bir -
trajik mitosun sadece soluk bir kopyasıydı.

Son projesi olan 'Kusursuz Bütün' gökdeleni, 
bu yaşamsal olguyu eyleme dökme çabasıydı
Fakat Kâhin biliyordu ki, gökdelen yükseldikçe, 
içindeki hiçlik de o oranda derinleşiyordu.
 Bu yapı, dirlik düzenlik kisvesi altında, toplumun radikal -
dışsallıklara karşı ördüğü bir duvardı.
 Oysa, gökdelen camlarında yansıyan her şey, 
toplumsal dışavurmuşlukun donmuş bir anıydı.

Kâhin, masadaki soğuk kahvesini yudumlarken, 
bir eleştiriyel söylem kurmaya çalıştı. 
Zihni, soyut-somut, açık-kapalı kavramlar arasında mekik dokuyordu. 
Gerçek diyaloğu ne zaman kurmuştu? 
Her ilişki, ya sahte bir bütünsel bağ ya da kaçınılmaz-
 bir kopuk-istisnadan ibaretti.
Tezatlar ve olgular beyninde çarpışıyordu
O an, stüdyonun kapısı gıcırdayarak açıldı. İçeriye,
 genç ve gözlerinde inanılmaz bir varoluş-
 çığlığı taşıyan bir öğrenci girdi.
 Öğrenci, elinde Kâhin’in geçmiş incelemeler-
 ve tezlerinden oluşan yıpranmış bir dosyayla, 
Usta," dedi, "Yaratılış mitosunu neden bu-
 komformist kalıplara sığdırdınız?"
Bu söz, Kâhin'in içindeki özneyi gafil avladı. 
Genç adamın, iz sürdüğü düşünsel derinlik ona -
kendi gençliğini gösteriyordu:
Başlangıçta o da bir radikaldi, ama sistem onu -
yavaş, yavaş devşirmek zorunda bırakmıştı. 
Şimdi, ışığın tam altında duruyor, ama sadece gölgesi görülüyordu.

Kâhin, tek kelime etmedi. 
Sadece, stüdyonun tozlu yaygısına vuran, kendi elleriyle çizdiği -
ve tüm materyalist saplantısını temsil eden gökdelenin gölgesine baktı.
 O gölge, artık binaların değil, yitip giden varoluşunun bir yansımasıydı. 
Işığın gölgesi, hiçlikin ta kendisiydi.



Mustafa Yaman
18 kasım 2025

( Işığın Gölgesi başlıklı yazı AuBaDe) tarafından 24.11.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu