Bazen derin sessizliğin çöker rıhtımıma bazen de gürültün
Parçalar kulaklarımı...Suskun kalırım!
Bazen loş bir bakışın bazen de güneşin
Parlar gözlerime...Aydınlanırım!
Bazen hikâyesi aşk olan eski bir türkü
Bazen de yazılmış en güzel şiir olursun hafızamda...Ağlarım!...
…
…
…
Kim bilir /
Daha neler vardır gönül ağacımda
Sana sıralayamadığım…
Ah be güneyin narin buğday tanesi
Ah be memleketimin yaylalarındaki
Kışın açmış yaban kokulu çiçeği
Bir kere de sen koşup gelsen!
Devrim yapamamış bir milletin isyanıyla yollarıma dökülsen!
Darağacına çıkmış bir mahkûmun
Son dileğindeki yutkunduğu hayat dolu cümlelerini söylesen
Bense bu cümleden hemen sonra
Tüm şiirlerimi yollarına sersem
Beline kadar çamura batmış yüreğini ellerimle temizlesem,
Aşka dair hatırladığın tüm acılarını
Şiilerimle süsleyip naftalinli sandıklara kilitlesem
Ah be yalan sevgisine bile hasret kaldığım...Yârim!
Kim bilir/
Yanık bir sabahta acısı yağmurla söndürülmüş bu kentte
Sırtından yara almış bir masalın
Tam ortasında çekip gideceksin
Ve sen!
Bu acımasız okyanusta
Bir çiğ tanesi gibi yalan aşklara karışacaksın
Ve ben!
Sarılsın diye beklediğim her yaramdan
Hatırladıkça bu dizeleri
Okudukça sana yazdığım gri şiirlerim
Sen yanımdan kanayacak!!
Siyah bir gece de
Rüzgarda uçuşan beyaz bir eteğin mahçubiyetinde
Sokaktan acı çığlıklarla geçen bir ambulansın siren sesinde
Aklıma düşeceksin belki de
İşte o zaman adın düğümlenecek boğazımda bir yerde
Ve sen!
Yeni aşkların mavi sularında demir atmış bir gemi gibi
Uzakta olacaksın
Unutacaksın!
Yıldızları sönsede bu şehrin
Bir aşkın özneleri raydan çıksa bile