Bir adın kalmalıydı geriye elbette;
Onca "siz"liğe sığdırabilmişken seni…
Bas bas bağıran gecenin boynuna dolamıştık,
Geriye kalan tüm bensizlikleri…
Oysa tüm önsözlerde, senin olmanı bekledim durup durup.
Tüm kitap başlıklarında, senliğe dair kırmızı çizikler;
Ama noktası çoktan konulmuş, bir romanı çektik içimize,
Son yudumuna dair, zail dehlizler sayılan bir konyak gibi…
Şimdi hangi şimal saklayan seni?
Hangi su damlası kursağında kaldı, habersiz?
Gittiniz bayım…
Aslında hiç olmamış halinizle…
Hani nerede o eski sen şimdi?
Nerelere saklandı yüreğin tiz sesi?
Ardımdaki suretine öylesine bakmışım ki yıllardır,
Önümdekiler hiçliğe kavuşmuş bir anda.
Tıpkı şu anki suretin gibi...
Şimdi
Bu sen olamazsın sevdiğim!
Yüreğime yansıyan bir yabancıdan, farksız yüreğin…
Değişmeyen, kulağımdaki sesini dinle simamdan şimdi.
Bu yetecek mi seni tanıyor olmama?
Yitik bir sevdaya mahkûmuz şimdi…
Zayi olmuşlukların, arta kalanları doyurur mu sevdamızı?
Kaç öğün yeter dersin, açlığımızı bastırmamıza?
Ellerimiz uzanır mı dersin, bizim olmayanlara?
Açlığımız başımıza vurduğunda,
Ölüm oruçlarına mı devam ederiz, nedensiz;
Bedenimizi taşıyana dek, takatimizle…
Şimdi tek bir adın kalmalıydı geriye,
Yüreğime tuzlu sular çalmalıydım, deniz görmeden.
Okyanus bilmeden, kelimelere tanık olmalıydım bir anda…
Gidişine dair hikâyeler anlatılmalıydı masallarda.
Kısmi gece masallarını, zatileştirmek giriyordu,
Çocuk gözlerinden.
Kırmızı bir canavarın sıçrattığı kıvılcımları koy verip,
Bir gidişi hedef almalıydı tüm masal kahramanları.
Siz gibi bayım!
Beni,
Ölüm oruçlarında terbiye etmelerin misali…
Yaşamaya tutunmak,
Biraz olsun gözlerde boğulmaktı niyetimiz.
Taa ki, gözlerime yeni daldığında,
Yüzme bilmediğini söyleyip, geri dönene dek.
Gidişlerinle öylesine tükettin ki,
"Gitme"...lerin bir kifayeti kalmadı artık.
Dön de suretine bak; bu sen misin şimdi?
Zoraki gülüşler, felçli sözlerin gizindeki...
Şimdi densiz gülüşlerin en ırağında,
Hayalimle avunsun yüreğin.
Geç olacak idrak ettiğinde, çok geç!
Sensizliğin girdabında sarhoş olacak yüreğim,
Arta kalanlara bakıp pişmanlığını gördüğünde,
"Geri dönüş" imgelerini yanıtsız bırakacak kadar geç...
Denge yoksunluğundan, soluksuz kalan sevda,
Can çekişmelerinde adını anamayacak kadar geç...
Şimdi bir adın kalmalı geriye…
Tüm gitmelerinin erkinliğine sığınıp da
Gözlerimi nereye koymalıyım, öğretmen gerek…
Tan henüz yüreğime düşmeden
Bu masaldan çekip gitmen gerek…
“Tut ki bir marul yaprağıydım, öldüm”
………………………………………
Şiir : Oya DOĞAN & Gökçe ERÖZDERİM