-         Merhaba dostum

-         Merhaba

-         Nasılsın? Neler yapıyorsun?

-         Bildiğin gibi işte. Bende bir değişiklik yok, tekkeyi bekliyoruz. Sen ne yapıyorsun?

-         Bende de pek bir değişiklik yok, iyi diyelim iyi olalım kıvamında yaşıyoruz.

-         Evet. Sen ve senin şu şiirsel konuşmaların değil mi? Ne içersin?

-         Soğuk bir şeyler olursa alırım.

-         Hava çok sıcak değil mi?

-         Hiç sorma ya yanıyoruz resmen.

-         Aynen öyle. Kola söyleyeyim o zaman.

-         Olur.

-         Alo, iki kola getir, buzlu olsun.

-         Ne yaptın? Nasıl gidiyor hayat.

-         Bildiğin gibi be dostum. Bende bir değişiklik yok.

-         Baban nasıl oldu?

-         Geçenlerde yine hastaneye götürdüm ama değişen bir şey yok.

-         Geçmiş olsun.

-         Yaşlılık işte dostum geçmiyor; şeker, tansiyon, kalp, romatizma. Ne ararsan var. Doktor hastaneye yatırmanın bir manası yok dedi. Bırakın evinde olsun dedi. Sanırım son zamanlarını yaşıyor.

-         Allah gecinden versin.

-         Hayırlısını versin dostum. İhtiyarlığı eve sokmamak lazım.

-         Doğru söylüyorsun. Çocuklar nasıl?

-         İyi onlar da iyi. Sen ne yapıyorsun? Hala şiir yazmaya devam mı?

-         Aynen öyle.

-         Evlilik filan yok mu?

-         Yok dostum ya.

-         Yeter artık oğlum yaşın geldi.

-         Annem gibi konuşuyorsun.

-         Annen doğru konuşuyor demek ki.

-         Bana laf oyunu yapma.

-         Aday filanda mı yok.

-         Aslında var birisi.

-         İyi, gayet güzel. Adı neydi, ha Ayten. O mu yoksa?

-         Ohoooo Ayten’le ayrılalı neredeyse yüz yıl oldu.

-         Tabi sen sanatçı adamsın, ama bokunu çıkarma.

-         Ne alakası var sanatla arkadaşım ya?

-         Öyle öyle. Televizyonlarda görüyoruz işte ünlüleri. Çorap değiştirir gibi sevgili değiştiriyorlar.

-         Benimle ne ilgisi var televizyondakilerin?

-         Sende şiir yazmıyor musun?

-         Evet yazıyorum.

-         Şiir kitapların yok mu?

-         Evet var.

-         Sende sanatçısın işte. Sende yersin o bokları.

-         Yanlış düşünüyorsun dostum. Ben mühendisim bir kere. Şiirde benim için bir hobi o kadar. Her kitabı çıkan sanatçı mı yani?

-         Evet. Ben neden yazamıyorum şiir? Hem senin neden şiir yazdığını da biliyorum.

-         Neden yazıyormuşum?

-         Neden olacak kız tavlamak için.

-         Yuh artık.

-         Hadi hadi yeme beni. Yoksa niye şiir yazasın ki?

-         Ya dostum çok sığ bakıyorsun olaya.

-         Ya şimdi bu geyiklerle kafamı ütüleme. Şiirlerinden bir kaçını okudum.

-         Eeee?

-         Hepsi aşk meşk üzerine.

-         Aşk üzerine ise ne olmuş?

-         Ne olacağı var mı? Niyetin ortada işte.

-         Yapma Allah’ını seversen.

-         Ne yani memlekette başka konu kalmadı mı da aşk üzerine yazıyorsun. Bende bunu uyuz oluyorum ha. Bak sen üniversite okudun ben okumadım. Hatta ben meslek lisesi mezunuyum. Yani ufkum senden elbette ki düşük. Öyle pek konuşmasını da beceremem.

-         Estağfurullah.

-         Yok yok öyle. Ama ben bu kafamla bile sizleri değerlendirebiliyorum. İnternette görüyorum şiirleri ve şiir yazanları. Hepsi aşk meşk üzerine ve bence hepsinin de niyeti belli. Memlekette başka konu mu yok ya? Tamam yazılmaz demiyorum. Ama bu kadar da cılkı çıkarılmaz işin yani.

-         Peki, ne yazalım dostum?

-         Öncekiler ne yazıyorsa sende O’nu yaz. Ne bileyim şair olan sensin. Memlekette açlık var, yoksulluk var, yoksunluklar, kavgalar var, davalar var, siyaset var, çalışma var, çalışanların sorunları var. Yani var oğlu var.

-         Tamam da şiir ısmarlama yazılmıyor ki?

-         Nasıl yazılıyor peki?

-         Hissederek yazabilirsin ancak.

-         Bu daha kötü?

-         Nasıl yani?

-         Yani şimdi sen ve diğer şairler aşktan başka bir şey hissetmiyor musunuz? İçinde yaşadığınız memlekette hissettiğiniz tek duygu aşk mı?

-         Ya ama saptırıyorsun olayı.

-         Kaçma şimdi benden. Açlığı, yokluğu ve yoksunluğu sen hissetmiyor musun ki yazmıyorsun?

-         Ya hissediyorum tabi.

-         Ama tuzun kuru değil mi?

-         Ya sen neden bana saldırıyorsun.

-         Bu bir saldırı değil dostum. Sen benim arkadaşımsın neden sana saldırayım? Ben yalnızca var olanı söylüyorum sana. Buna duyarlı bir okuyucu yorumu diyebilirsin. Hadi kolalarımızı içelim.

-         Tamam tamam. Ağzıma şeyettin resmen.

-         Sana böyle konuşmak yakışıyor mu şair bey?

-         Dalga geçme.

-         Ama bu bir gerçek dostum. Herkes şiir yazmayı bir araç haline getiriyor. Zaten o yüzden birçok şiir bir boka benzemiyor. Bir de etrafta çok fazla kirlilik var. Oğlum cinsel arzularını tatmin etmek istiyorsan pavyona git, mektebe git, gazinoya git. İnternetteysen arkadaşlık sitelerine gir. Neden sanatı kötü emellerine alet ediyorsun değil mi?

-         Ya sen neden bu kadar kafayı taktın bu konuya?

-         Konunun muhatabını buldum da o yüzden çenem düştü dostum.

-         Neyse.

-         Ya benim içinde bir şiir yazar mısın?

-         Nasıl yani?

-         Ya işte benden bahseden bir şiir.

-         Nasıl olacak o?

-         Ne bileyim sen bileceksin.

-         Ben yazamam öyle.

-         Neden benim hakkımda hiçbir şey hissetmiyor musun?

-         Güldürme beni ya.

-         Ulen bizde şair arkadaşımız var diye övünüyoruz ha.

-         Ben öyle ısmarlama yazamıyorum ya.

-         Yazan nasıl yazıyor?

-         Yazanları bilemem ama benim tarzım değil bu. Hem kim yazmış?

-         Ya şu üst sokakta Çağlısoy kebap salonu yok mu?

-         Evet var.

-         İşte geçenlerde dikkatimi çekti, kebap salonu hakkında birisi şiir yazmış. Salon sahibi de çerçeveletip asmış.

-         Nasıl ya? Adam kebap salonu hakkında şiir mi yazmış?

-         Evet. Hem de çok süper olmuş. Böyle kafiyeli filan.

-         Ya ben yazamam arkadaşım öyle ya. Hem ben serbest vezinde yazıyorum.

-         Biliyorum biliyorum.

-         Ne oldu pek hoşuna gitmedi herhalde.

-         Ne bileyim ben pek hoşlanmıyorum öyle şiirlerden. Sanki gündelik konuşur gibi. Kafiye filan yok.

-         Ya kafiye ve vezin kaygısı gütmeden içimden geçenleri yazıyorum işte. Ya sen neden eleştirip duruyorsun beni?

-         Seni ben değil tarih yargılıyor dostum.

-         Ama başlayacağım şimdi şarap çanağına.

-         Tamam tamam.

-         Kola için teşekkürler.

-         Ne oldu?

-         Ya benim gitmem lazım.

-         Oturuyorduk ne güzel.

-         Evden bekliyorlar ya, biliyorsun işte annemi.

-         Tamam tamam. Akşam kahvede toplanıyoruz maç var.

-         Gelmeye çalışırım.

-         Çalışırım yok bekliyoruz şair bey.

-         Olur. Hadi kendine dikkat et.

-         Tamam.

-         Görüşürüz, kolay gelsin.

-         Görüşürüz.

( Aslında başlıklı yazı MESUT ÇİFTCİ tarafından 5.08.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu