Abdullah Öcalan isimli hainin emriyle hareket eden PKK eşkıya çetelerinin vahşet ve cinayetlerinin devam ettiği yıllardı. Yaşlı, genç kadın, bebek demeden katledilen masum insanların liste basında gene öğretmenlerimiz vardı. Bu aziz vatanın insanlarına bilgi ve ışık götürmek için Doğudaki köylerde fedakârca görev yapan bu öğretmenler zaman zaman PKKnın baş hedefi oldular.
Şuurlu insanlarımız o kanlı günleri asla unutmadı. Hele bu ihanet kavgasında yavrularını şehit vermiş ana ve babaların kalbinde kanayan yaralara hiçbir merhem deva olmadı.
Son günlerde Doğudan Batıya gönderilen şehit cenazeleri artmaya başlayınca şahit olduğum eski bir hatıra hayalimde canlandı:
Yıl 1993... Okullar açılalı birkaç hafta olmuş. Ilık bir sonbahar akşamı. O bölgedeki PKK çetesinin listesinde bir okul var. Tunceli ili Pertek ilçesindeki Bölge İlköğretim Okulu Lojmanında kalan öğretmenlerin katledilmesi kararlaştırılmış.
Altı öğretmen bir lojmana toplanarak kurşuna diziliyor. Öğretmenlerden dördü hemen ölürken, biri ağır yaralı olmak üzere ikisi kurtuluyor. Üzerindeki tişörtte 4 kurşun deliği olmasına rağmen hiç yara almadan kurtulan ve şok geçiren bir öğretmen, daha sonra memleketi Balıkesirdeki Devlet Hastanesinde psikiyatri servisinde tedavi altına alınıyor.
Hemen hastaneye gittim. Evli ve İmam-Hatip Lisesinde okuyan bir oğlu olan 35 yaşındaki öğretmen S. T., 7 Ekimdeki o kanlı akşamın şokunu daha atlatamamıştı. Yattığı serviste kendisini ziyaret ettiğimde aldığı ilaçların etkisi altında idi. Olayı şöyle anlattı: "Akşam saat 18.00 sıralarında beş öğretmen arkadaş, kaldığımız lojmanda akşam yemeğine hazırlanıyorduk. Birden kapı çalındı. Silahlı birkaç PKKlı içeri girdi. Dışarıda dolaşan ve emniyetlerini sağlayan başka PKKlılarda vardı. Korkmayın, bir şey yapmayacağız dediler. Yemek teklif ettik, kabul etmediler, içlerinde reis olduğunu tahmin ettiğim birisi su istedi, verdik. Gayet sakin ye yumuşak hareket ediyorlardı. Kimliklerimizi isteyerek kontrol ettiler. Su isteyen PKKlı cebinden bir hap çıkararak yuttu. Tahmin ediyorum ki cesaret hapıydı. Sonra hepimizi odanın içinde duvar dibine yanyana dizdiler. Bitişik lojmanda kalan evli arkadaşımızı da yanımıza getirdiler. Oda içerisinde 3-4 metre mesafedeki bir PKKlı ışığı söndürerek seri bir şekilde ateş etmeye başladı. Korkunç bir gürültü ile yere yığıldık. Ayakta iken başladığım dualarıma devam ediyordum. Nefes almaktan korkarcasına adeta bir heykel gibi taş kesilmiştim. Yattığım yerde bir ölüden farksızdım. Dua ediyordum... Ölmüş mü diyerek herkesi tekrar yokladılar. Benim sol paçam kan içindeydi. Arkadaşlarımdan akan kanın sıcaklığını sırtımda hissediyordum. Bacağımdan tutarak silkeleyip bıraktılar. Hepimizin öldüğüne kanaat getirerek çekip gittiler. Korkunç bir durumdaydık. Yaralı bir arkadaşım hem inliyor, hem de Hayatta kalan var mı? diye bağırıyordu. Kendisine seslendim. Bir, birbuçuk saat sonra köylüler gelerek bizi aldılar. Muhtarın evine götürdüler, bu arada askeriyeye haber vermişler. Gece yarısına doğru 6 saat sonra askerler geldiklerinde yaralı arkadaşım bir hayli kan kaybetmişti. Onu alarak hastaneye götürdüler. Beni de başka bir eve gizlediler. Sabaha kadar her an PKK dönüp beni öldürebilir korkusuyla titredim. Arkadaşlarım aklıma geldikçe hep ağladım. Ama şimdi bana verilen ilaçların tesiriyle artık ağlamıyorum. PKK, gözüme bir canavar gibi görünüyor, kulaklarımda silahların korkunç patlamaları uğulduyor ve arkadaşlarım için çok üzülüyorum. Fakat ilaçlardan ağlayamıyorum."
Balıkesir nüfusuna kayıtlı öğretmen S.Tye soruyorum: "Babandan öğrendiğimize göre senin üzerinde bir dua kitabı varmış, doğru mu?"
"Evet, üzerimde Cevşen vardı. Ben devamlı dua ediyordum, yere yıkıldıktan sonra da dua etmeye devam ettim."
"Hiç yaran beren var mı?" diye sordum, baştabib de hayretle bizi dinliyor ve hastaya ilgi gösteriyor.
"Hayır" diyor öğretmen, Hiç yaram yok... Yalnız tişörtümde dört kurşun deliği var." Eliyle, midesinden kalbine doğru bir hat çiziyor.
Daha sonra öğretmenin Balıkesirdeki evlerinde anne ve babasını ziyaret ediyorum. Baba o sırada abdest alıyormuş, bizleri sevinç ve heyecanla karşılıyorlar. Almanyada isçilik yaptıktan sonra kesin dönüş yapan baba H.T. anlatıyor, anlatıyor: "Üç tane Cevşen almıştım. Bir tanesini oğluma verdim. Onu imanlı bir insan olarak yetiştirdik. Rabbim onu korudu, hamdolsun!" diyordu. Cevşeni oğlunun fanilesine eliyle iğneleyen anneye "Allah (cc) yavrunuzu size bağışladı, ne kadar şükretseniz azdır" dediğimde boynunu bükerek samimi bir ifade ile "Allah bizi seviyor... biz de Allahı seviyoruz" diye cevap veriyordu.
Bu imanlı anneden olay sırasında oğlunun üzerinde olan tişörtü getirmesini istedim. Koşup sandıktan tişörtü çıkardı, ben hemen yakın plandan resimlerini çektim. Göğüs kısmında renkli çiçek desenleri olan tişörtün ön kısmında muhtemelen kalaşnikof marka bir silahtan atılmış dört mermi deliği mevcut... öğretmenin üzerinde bulunan tişörtün sağ karın bölgesinde böbrekten mide ve kalbe doğru uzanan düz bir çizgi üzerinde 6-2 ve 3 santimetrelik aralıklarla mermi delikleri mevcut. Olayı emekli bir asker olarak çözmeye çalıştım. Farzedelim mermiler yan açıyla boşluk yapan tişört katından geçmiş olsaydı dikdörtgen veya kare seklinde dört delik açılır. Ama burada seri atış yapan bir silahın mermi girişleri düz sayılacak bir hat üzerinde bulunuyordu. Giren bir merminin doğal olarak ya vücutta kalması veya sırttan delerek çıkması gerekiyordu. Bunu teknik olarak açıklamaktan aciz kaldım. Sakladığım o resme baktıkça hâlâ bir cevap bulamadım, ama gücü her şeye yeten yüce Allahın sonsuz ilminde bunun cevabının bulunduğuna hep inandım. Tişörtünde dört kurşun deliği bulunan ve katliamdan tek çizik almadan kurtulan Balıkesirli öğretmenin fanilasında iğneli bulunan mübarek bir dua vardı. Cevşen ismiyle bilinen bu dua, Sevgili Peygamberimize -(sav.)- Bedir savaşından önce Cebrail (as.) tarafından vahyolunmuştu. "Cevşen"in kelime anlamı "Zırh" olup bu duaya çok önemli ve büyük bir münacatın (Allaha yalvarışın) ismi olarak Cevşen denilmiştir.
Bu mükemmel yakarış yüce Allaha yaklaşma yolunda ömrünü veren tüm Allah dostlarının yalvarışlarının üzerindedir. Bin özel faydası ve tesiri olan ve bin Esma-ül Hüsnayı (yüce Allahın güzel isimlerini) içine alan, eşi bulunmaz bir Peygamberî yakarış, mübarek bir duadır.
Cebrail (as) bu duayı öğrettikten sonra Sevgili Peygamberimizden (sav) savaş öncesi giydiği zırhını çıkarmasını istemiştir. Yüce Rabbimizin özel ikramına ve korumasına ulaşarak manen zırhlanan aziz Peygamber (sav), bu ilahi emre uyarak üzerindeki demir zırhı çıkarmıştır.
( 22.Temmuz.2004 Vakit
Ahmet Müfit Kutlu
Emekli Binbaşı )