Mademki; ayrılık ensemize öpüşünü bıraktı arsızca
“Aşk olsun” diyecek değiliz elbette
Hakkını teslim edercesine buse konduracağız ellerine
“Al al bizi de savur göçmenliğine” dercesine
Eyvallah edeceğiz bu kez
Ne de olsa üstümüzde ayrılığın hatırı var
Uslandık, uslu uslu…
Yok öyle başı pek dikmiş gibi karşısına dikilmek
Boynumuzu eğeceğiz kurduğu sofrada
Kadehimize zehir dökse de
Şerbet niyetine içeceğiz
Yansa da soluğumuz sesimiz çıkmayacak
Kızılcık rengi taşacak dudaklarımızdan
Ne gözyaşı akıtacak, ne de hüzne boğulacağız,
Yüzümüz mü kaldı?
Efendi efendi susacağız…
Ne fayda falımızda sonsözün satırları okunmasa da
Yazgımızı ret etmek yakışık almaz
Kırılıp, dökülmeye gücümüz mü kaldı
Malum ayrılığın pençesi kudretli
Tırnakları epey sivri
Batacaktır iniltimize keskinliği
Kanatsa da yaraları zamana sarılıp avunacağız
Var mı başka çaresi…
Tozu üzerimizde kalacak bir süre;
Tebessümün soluk rengi okunacak yanaklarımızda
Konuşulmamış mevzular batacak dilimize
Yaşamsal alanımızın ne denli dar olduğuna şahit olacağız
Yakınen tanıdığımız duygularımıza kefil olmaktan vazgeçecek,
En derin gerçeklerle tanışacağız…
Hicran yok bu kez, katlanacağız
Olduğumuz yerde hoşça kalacağız
Hatta kendimize iyi bakacağız
Dünya gözüyle kusursuz ayrılığı tadacağız
Ben hazırım ayrılık, yak beni dilediğin kadar…
Nazlı Tolun