Sönmemecesine parlıyor yıldızlar
İştahlı oldukları bir öğün sanki gece
Üzerine kalp çizili ağaçlar
Işıltıya eşlik ediyorlar
Bir batıp
Bir çıkıyor denize yakamoz
Uzun uzun uğulduyor rüzgar
Aralık bırakılmış kapılardan
İçeri süzülüyor yalnızlık
En kadimin de
Hiç olmayanın da benim der gibi
Sessizce söyleşiyor benimle
Mazimi çekiştiriyorlar öte geçede birileri
Bilmediklerine dair şeylere değmek
Hoş geliyor belki onlara
Misafirliklerin uslu çocuğu
Haylaz yağmurlarda ıslanmayan bir delikanlı
Müzmin sevdaların demir başı
Bıkıyor tüm bu hallerinden
Unutup bu sıfatlarını
Hepsinden kendisine soyunup
Yaşam kılığındaki tabutundan
Çıkarıyor benliğini
Dolaştığı sokaklar sanki yok
Soluduğu hava eksik
Sudan sebeplerle kızmalar
Pencerelerin pervazlarına konmalar
Bir de delik deşik edilmiş
Yamalı bir yarın var elinde
İkimize bakıyorum
Vakur görünüyoruz
Canımızın yongası aynı
Sızlayışlarımız benzer
Kim bilir
Belki aynı anda ahlar çekip
Kül tablasında söndürüyoruz iç yangımızı
Kime kırılmalı
Kimden sormalı hesabı
Kelebek ömürlü slüetlere
Çınarlık bahşettiğimiz için?
Akıntının gittiği yöne doğru
Kürek çekip
Bir an önce
Varmak istiyoruz ikimiz de
O bilinmedik sona
İğdiş ediyoruz
Soran
Anlayan
Kabullenen
Kucaklayan
Büyüklü küçüklü algılarımızı
Giden gelmez dağlarına tırmanıp
İçimizin koruyla yakıyoruz
Zindan karası meşalemizi
Utanmayı bilirdi eskiden aşk
Her köşe başında belirmezdi
Yüksünürdü eksilmekten
Saygınlıktan beslenirdi
Kim bozduysa çizgileri
Kim kırdıysa aşkın fanusunu
Artık yalnızca
Sivriltip kalemini
Can yakmayı becerebiliyor
Hangi avaz
Nihayete erdirebilirki bu odunsuz yanışı
Ve hangi mısralara sığdırılabilirki
Aşkın bu kötürüm hali
Yine de canımızın yongası
Aklımızın varisi
Satır başlarımızın emanetçisi o...