Ne çok anlatırdın bana ilkyazları abla
Soluksuz dinlerdim sesinden,
Kavuşamamış anların efsane sancılarını…

Geceden sabaha,
Sabahtan akşama
Ne çok hayat koklardık,
Aşka bakardık biz abla…
On ikinin gizemli sihrini umursamaz,
Sonsuza giden yollara adardık heveslerimizi…
Heybemizde bir tutam gerçeği saklayarak
Hayallerle umudu harmanlardık…

‘Umut’ derdin ‘Aldığın nefesin hakkıdır…’

Bir yudum kahvede dinlenirdin sen
Gözlerin geçmişin buğulu gölgesinde tenhalaşır
Bir noktaya kilitlenip ıslanırdı
Dudaklarında ince bir kıvrım
Her şeye rağmen gülümserdin sen abla…

Derin soluğun ısıtırken içimi
Anlatırdın usanmadan…
Öylesine bir mecnunken beden
Leyla’sına kavuşurdu kaleminde
Aslı susuz kalırdı Kerem misali çöllerde…
Hiç duymadığım bir karakter yaratırdın sen
Kurbağa olurdu prens
Sevdası yoluna gönül gözünü düşler,
Usanmadan, uslanmadan
Aşk ikliminde adıyla yaşardı…

Hikaye olurdun sen,
Gece güne giderken huzurlu rüyalar akardı uykularımıza
Huzursuzluklarımız kısa bir süreliğine saklanırdı
Yastık altına…

‘İmkansız yoktur’ derdin bir yıldıza göz kırparken sessizce
‘İmkansızlık insanın duvarıdır,
Duvarlarsa kul kararının yansımasıdır…’

Biz seninle nice duvarları yıktık abla…

Ah abla sen ne kanaatkar bakardın hayata…
Acıları içtiğin her santimde
Kardelenler açardı bakışlarında…
Sen içine ağlarken,
Hıçkırıklarımı susturmamayı öğrettin bana abla…

Ufukta daldığım uzak bir yelkenlinin
Çürümüş tahtalarına hasret,
Yakamoz olup dokunmayı özledim dediğim zamanları
Şiirlerle sustururdun sen…
Olmazlar dinmese de yüreğin sol yangınında
Kederler toplardık papatya tarlasında…
Bir şiir olurdun sen
Bir şiir yaşardım ben
Bir şiir yağardı başlıksız
Sırça yüreğimizin buğusuna…

Bir darbede kırılacak kadar narin,
Bin darbede yenilenecek kadar güçlüydük biz…
Sır tutardık yaralarımıza
Kabuklarımızın ağrılarını dindirirdik
Bir fincan kahvenin hoş tadında…

Ah abla kışlara saklandığımda
Birbirinden habersiz her kar tanesinde titrerken içim
Saçlarımı okşardın derinden…
Yüzünde kederli tebessüm
‘İnan’ derdin…
‘Habercilere inan baharın,
İnan, ilkbaharın çok yakında…’

Oysa bilirdim ben,
Nice baharlara küsmüştün sen
Ne ilk ne de son olurdu özlemin…
Tomurcuklanırken dut ağacı durulur,
Erguvanlar dökülürken hüzünlenir,
Sarıya boyandığında doğa, ağlardın…

Ağlardık beraber
Ağlardık sessizce
İçimizde gözyaşlarımız kaynağında coşarken
‘Aşk’ derdin ‘Yüreğinin sesinde…’

İnanmazdım sana,
İnanamazdım, şaşardım…
Geçit vermez Zigana’nın kayalıklarında
Aç gözlü akbabalar zifir ile doldururken ciğerlerimi
Nasıl inanırdım ki,
Görünmez bir elin havayı aydınlatacağına…

Aydınlandı abla…
Hani göz kırptığın yıldız var ya
Dileklerimi tuttu.
Bir yaşamı söndürdüğü batılına inat
Armağanını yolladı…
Ben sihre inandım abla…

Kara gömülen toprağıma,
Nefessiz kalan ruhuma,
Damarlarımda can suyuma,
Yüreğime,
Yüreğime cemre düştü be abla
Aşk düştü
İlkyazlar uzaktı ya baharlar göründü…

Gözlerime değen ilk cemrenin ömür çağrısında
Gökyüzünden aktı bal yağmurları
Ne çok ıslanmak istediğimi unutmuşken
Duaların gerçek oldu
Ben aşkla ıslandım abla…

Ruhumda filizlenen koyu yeşillerim var artık benim
Düşlerim, gülüşlerim, huzurum,
Yüreğimde emanet bir yürek var abla…
Aşk var,
Aşkla ben varım abla…

Ah abla,
Ben tazelenirken yenibaharlara
İnandır sen beni imkansızlığa
İnandır masallarına…

Şimdi yüreğimin sesinde dönüyorum yarınlara…
‘Hoş geldin’ diyorum aşka
‘Hoş geldin hayatıma…’


*****
02 Haziran 2009/İstanbul
( Yüreğime Cemre Düştü Be Abla… başlıklı yazı asli-kaya tarafından 4.06.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.