Babaannem - Allah rahmet eylesin- nerede bir çocuk vefatı haberini alsa şunu söylerdi bizlere: “Çocuklar ölünce Cennet Kuşu olurlar” diye… Son günlerdeki çocuk ölümleri her birimizi yüreğimizin tam orta yerinden vururken aklıma geldi bu söz ve kendi kendime defalarca söyledim gayri ihtiyari… “Çocuklar ölünce Cennet Kuşu olurlar… Çocuklar ölünce Cennet Kuşu olurlar”

            Ahmet TUNA, DİLRUBA, TÜRKAN VE FIRAT. Yetmiş milyon haykırıyor tek ağızdan “Çocuklara uzanan eller kırılsın. Çocuklara sarkan gözler çıksın.  Çocuklara asılanlar ölsün.”

            Şeker toplamaya çıkmışlardı… Şeker toplamaya çıkmıştı şekerden daha tatlı çocuklar. Lakin sapkında avdaydı… Sapkın, manyak, psikopat… İnsan yeri geldi mi hayvandan daha aşağı olabilire misal… Polis arar anneyi… “Duaya çok ihtiyacımız var” diye… Annedir yüreği kıpırdar özel ekipten ararlar: 'İz üzerindeyiz. Hepimizin duaya çok ihtiyacı var. Ne olur bugün dua edin' Anne kalbidir hisseder elbet… Ve kara haber gelir.

            Anne baba ayrılmış ve üvey anneye teslim edilmişti Fırat. Kimliği yoktu. Okula gitmiyordu. 9 yaşında çalıştırılıyordu. Ve şiddet görüyordu… İstanbul’da Gürcü üvey annesi ve anneannesi tarafından vahşice öldürülen 9 yaşındaki Fırat Sezer… Öksüz Fırat Yetim Fırat. Anne baba var ama yok… Küçük Fırat'ın cenazesi camiden çıkarılıp mezarlığa götürülürken anne Meryem Gül'ün gözyaşları içerisinde "Fıratım nereye gidiyorsun" demesi herkesin yüreğini burktu

            Ve isimlerini sayamadığımız bilmediğimiz niceleri… Öldürülenler, tecavüz edilenler, kör topal bırakılanlar, kaçırılanlar, çalıştırılanlar, kullanılanlar… Nice niceleri… Toplum bir açık hava cinnet hanesi değil de nedir bugün? Sapıklar el ele kol kola; caddede çarşıda pazarda… Bu bir insanlık panayırı ki; ahiri iğrenç ve rezil ve ahlaksızlıkla saklı…

            Siz bu toplumun değerlerini çekip alırsanız çaktırmadan yüreğinden, beyninden; tıpkı boş viteste park edilmiş bir kamyonun tekerlerinin önüne koyulan takozu almış gibi olursunuz Siz eğitim adına her siyasete göre değişiklik yaparsanız ve önem vermezseniz bu hale gelir insanlar. Siz dini, imanı karalarsanız ve milletin dilinde zikrini alırsanız, yüreğinde inancı sökerseniz, beyninde fikirleri yıkarsanız bu hale gelir insanlar. Uyuşuk sünepe ve lakayt bir nesil yetiştirdik ki bununla sınırlı kalırsa yine de iyi derim. Sigarayı, içkiyi, baliyi, uyuşturucuyu çıkış yolu olarak gören bir gençlik durup dururken ortaya çıkmadı. Psikolojik olarak sıkıntılı, depresan kullanan, bunalan, havasız kalan ve kendisinden başkasını düşünmeyen düşünemeyen bir nesil! Hepimiz suçluyuz.

            Değersiz kalan, saygıyı bilmeyen, sevgiyi günübirlik ilişki menfaati ile algılayan bir nesil… Eser hepimizindir kimse kusura bakmasın. Makam kavgasına düştük, hesap peşinde koştuk, zenginlik istedik hep, çocuklarımızı ihmal ettik. Bugün hepimiz kan ağlıyoruz. Başımız sağ olsun. Mekânınız zaten cennettir sizlerin çocuklar; cennet kuşları… Bizleri affedin, koruyamadık sizleri… Asıl mevta olan toplumun ta kendisidir.

“Şeker toplamaktır çocukların işi,

Hey şekerci amca!

Şeker almak için,

Hep böyle ölecek miyiz

Bundan sonra?” diye şiirler yazmak istiyorum. Yüreğimi söküp yerinden yere çalmak istiyorum. Katledilen toplumun ta kendisidir. İnsanlığıdır evrenin, imanıdır, ahlakıdır. Eğitimidir iflas etmiş, değerleridir paspas edilmiş. Affıdır belki de canisine düzelir diye hediye ettiği…

“Kanayan bir yara gördüm mü yanar tâ ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
Adam aldırma da geç git, diyemem aldırırım.”
diyor ya Akif, kanayan yaralar

bugün toplumu boğuyor. Toplumun kanayan yarasını görmek ve duymak için kör ve sağır olmak dahi yetiyor bugün! Daha ne kadar başınızı kumun altına gömeceksiniz ey idraki meali küçücük akıllarına sığmayanlar!

            Peki, bu çocukları katledenler ne olur acaba diye düşünmeden yapamadım? "Her şey bir anda oldu. Çok pişmanım" diyor rezil adam… İki kez “pişmanım” demiş sapık herif…             

Ahmet Tuna ve Dilruba’nın annesi: “Evimize gelen bir kadın polis, katilin cezaevine götürülürken, kendilerine 'Beni öldürün, cezaevine götürmeyin' dediğini anlattılar. Katili alıp kendi elimizle halletmeliyiz. Devlet katili bize versin." diye haykırıyor. “Ben yapmadım” diyor Fırat’ı katleden üvey anne. “Önce o bana saldırdı” diyor elinde çekiçle katil üvey anne… Biz de bu ülkede idam kaldırıldı diye pişmanız. Biz de sizlerle aynı havayı teneffüs etmekten dahi ziyadesiyle rahatsızız.        

            Aynı mahallede aynı sokakta… Her gün o insanların acı çekişlerini ah çekişlerini yaşamış. Ve görmüş onları… Dalga geçmiş sanki aileyle. Onlar çocuklarına yanarken sapık da belki onların bu zor halinden dahi kendisine bir haz yaratıyormuş gizlice…

            Aynı evdeymişler. Sürekli dayak yiyormuş Fırat… Beni öldürecek bu kadınlar diyormuş arkadaşlarına…

            Dün Münevver vardı her yerinde memleketin. Bugün bu çocuklarımız… Yarını düşünmek bile istemiyorum.

                        Biz dört kişiydik, dört özge can, dört çocuk yürek… Dört güzel çocuk, baharında daha yaşamın… Boy verecektik memleketimizin toprağında… Fazla bir yer işgal etmemiştik küçük bedenlerimizle… Yalnız büyük bir boşluk bıraktınız milletin yüreğinde.

            Mekânınız cennettir, cennet kuşu olurmuş çocuklar ölünce öyle derdi ninem. Masumiyetleriyle beyazlıklarıyla cennet kuşu… Bir de cehennemin en dibine layık olan lağımdan daha lağım böcekler vardır ölünce ortaya çıkacak olan. Cehennemim dibinde yaşayacaklar sonsuza değin. Lanetli bir varlık olarak her türlü kusmuğu yiyecekler suratlarının orta yerine… İrinlerle karınları doyacak, pisliklerle soluklanacaklar. Allah’ın gazabı eksik olmasın bu sapıkların üzerinden.

            “Bu yavrularımızı toprağa verdik lakin o canileri bu toprak nasıl kabul edecek” diyordu çocukların gözü yaşlı dayısı… Bu toprak onları nasıl kabul edecek sahiden?

            Fırat’ın mezarı başında namaz öncesi kalabalığa hitap eden Müftü Tahiroğlu, cinayeti hangi kelimeyle ifade edeceğini bilemediğini belirterek, "Şu an sözün bittiği yerdeyiz. Allah'ın rahmetinden uzaklaşan insanların neler yapabileceğini gördük. Onun için ülkemizde anne baba, öğretmenlerimiz ve biz hocalar insanlara rahmet ve merhamet eğitimini daha çok vermemiz gerekiyor. Çocuklara her sabah okulda ders başında merhameti anlatmamız gerekiyor. Ben hem bu çocuğumuza hem de Kayseri'deki 3 çocuğumuza rahmet, yakınlarına sabır diliyorum. Keşke herkes onlar gibi günahsız olsa" dedi
            Son olarak da İclal AYDIN şunları yazdı köşesinde… Resmi nikâh olmayan iki beraberlikten sonra bir resmi evlilik, sosyal hizmetlere verilen iki çocuk, şikâyetlere çaresiz kalan resmi makamlar... Kahveye giden ve olanlara pek de aldırmayan bir baba. Dokuz yaşında, kimliksiz, bir pide salonunda çalışarak karnını doyuran, karanlık ve soğuğa rağmen evine girmeyip babasının gelmesini bekleyen, penceresiz bir banyonun ıslak zemininde beş gün yatırılan “annem beni öldürecekmiş” diyerek yardım isteyen Fırat başı doğru düzgün okşanmadan, kucaklanmadan, para biriktirip öz annesini aramaya çıkamadan öldü...
            Bir çocuk... Küçük işte. Çocuk... Kızım geldi şimdi. “Neden ağlıyorsun anne” dedi. Nasıl yanıt vereyim?”

Babaannem - Allah rahmet eylesin- nerede bir çocuk vefatı haberini alsa şunu söylerdi bizlere: “Çocuklar ölünce Cennet Kuşu olurlar” diye… Onlar Cennet Kuşu… Cennet Kuşu… Üzülme annesi, üzülme babası… Onlar Cennet Kuşu…diyorum habire..


 

( Cennet Kuşları başlıklı yazı GürhanGürses tarafından 30.03.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu