GÜLÜŞÜMDEKİ SAKLI HÜZÜN

 

     İçimdeki özlemlerin özetini çıkardım. Koca bir defter bitti. Özetim yarıda kaldı, tamamlayamadım. Önce hayatı aldım ele. Koca bir devin karşısında yere düşen umutlarım, parçalanan hayallerim. Her birine dokundukça, cam kırıklarının sesi yükseldi yüreğimden.

     Sonra annem dedim, anlatılmaz olanım, yaşanması gereken varlık dedim. Ama yaşamıyorum ki… En ihtiyaç duyduğum anda, kokusuna muhtaç  olduğum benim. Canım annem nerdesin?  Ne günah işledim de, ne kadar büyük bir suça ortak oldum da; yoksun yanımda? Sensizliğe dayanamıyor bu yürek. Minik  kızın kavruluyor anne… İlk göz ağrın dirhem dirhem yok oluyor. Oluyor da sen bunu fark edemiyorsun.

      Hatırla mısın o zamanları? Ben hiç unutmadım. Okuldan her dönüşümde mutfakta bulurdum seni. Ocağın başında, elinde tahta kaşık ya da kevgir. Musluğun yanında birkaç bulaşık. Veee…  Hoş geldin ile başlayan cümlelerin. Derken ben odama giderdim günün yorgunluğunu sirkelemek için üzerimden. Kardeşim beni odada karşılardı tüm muzipliği üzerinde. Şekerparem benim, canımın içi.  O sırada zil çalardı tekrar. Benim örnek aldığım, evimizin çınarı karşımızda olurdu birebirden. Babamı görünce önce bir ciddileşirdim. Eee… Baba ne de olsa öyle değil mi? Ama onun gülen yüzünü izledikçe yerini şımarıklığımız alırdı hemencecik.

      Yemek masasında herkesin yeri belliydi. Annem ile babam karşılıklı,  kardeşimle ben de çapraz otururduk. Hemen hemen her yemekte  senden ya da babamdan azar işitirdik. Ama ne yapalım çocuktuk ve kardeşimle o kadar ortak yönlerimiz vardı ki… Bir bakışımız dahi yeterdi yemekten kopmak için bize. Sonra da sen ya da babam koparırdınız bizi masadan.

     Yemekten sonra çay faslı başlardı. Tabi biz içemezdik. Çünkü birilerinin belirsiz bir tarihte söylediği “Çocuklar çay içemez.” Cümlesi bizim evde de geçerliydi. Mutfakta kaçamak çay saatimiz dışında. Ben nöbet tutardım kardeşim yudumlardı,  kardeşim nöbetteyken de ben. Hiç yakalanmadık, bu işte başarılıydık canım annem. 

     Sonra sert bir ses tonuyla  yaklaşırdın bize miskokulum. Ödevler bittiyse doğru yatağa, derdin hiç acımadan. Allah aşkına saat dokuzda yatağa girilir mi, insaf. Ama ne gezer… Emir annemden geldiyse olay bitmiştir. İstersen kafa tut bakalım. Tutamazsın, ne yaparsan yap galip gelirdin canım annem. Biz yatağa girerdik girmesine de uyuyamazdık ki bir türlü. Sağa dön sola dön derken yarım saat geçerdi. Sonra yine kışkırtırdık birbirimizi şekerparemle. Ben kudururdum o derdi “Yapma.” O kudururdu ; ama ben “Dur” demezdim asla.  Sonra bir bağırma sesi hem de hızla yaklaşırcasına bize. Yorganlar kafaya, nefesler tutulur, korkunun sahibinin odadan çekilmesini beklerdik dualarımızla. Giderdin ve biz kudurmaya devam. Gülerdik, gülerdik, gülerdik… Yerli yersiz her şeye gülerdik canım kardeşim.

     Şimdi büyüdük, ben çok nadir gülüyorum. Hatta sadece bir tebessüm de denebilir. Çoğu zaman şikayet ettiğim varlığınıza şimdi neden bu denli hasret kaldım? Koca bir kentte bir başımayım, kimseler görmüyor bunu. Ne mutfakta beni bekleyen bir annem var, ne masa başında gülmekten kırıldığım kardeşim, ne de gülen yüzüyle içimi kavuran çınarım…

     Yalnızlık çok zormuş anne, sensizlik zehir. Sensiz doğan her günle, o zehri damla damla çekiyorum içime. Yavaş yavaş donduruyor kanımı, kalbimi ağırdan ağıra tekletiyor. Özledim ailemi hem de çok. Akşamlarımı, hafta sonu kahvaltılarımızı, temizlik günlerimize kadar her şeyi, her şeyi çok özledim.

     İnsan istediği her şeye sahip olsun, en güzel arabalara binsin, evini kendince dayasın döşesin, en lüks eşyalarla bezesin, yesin, içsin. Ne fayda…? Bunu paylaşamıyorsan ailenle, annene anlatamıyorsan, kardeşinin zevkinden faydalanamıyorsan, babana danışamıyorsan bazı şeyleri, yardım alamıyorsan kendine ve hayata dair. Ne fayda…?

     Özlüyorum annem, çok özlüyorum sizi. Bir çatı altındaki ailemi çok özlüyorum. Damla damla aktınız gözümden hemen hemen her gece. Boğazımda düğüm oldunuz yediğim ne varsa. Gülüşümdeki saklı hüzün…

                                                                                      Begüm Özdikici

( Gülüşümdeki Hüzün başlıklı yazı BegümÖzdikici tarafından 13.04.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu