Ruhumdan damıtmak istedim sana hasretimi, imbikti gönlün bana. Ben sana olan özlemle yanıp kavururken bedenim içindeki duvarlar içinde.

Sensizliğin verdiği ıstırabı dillendirmek isteyen kalemimin karşılaştığı zorlukları dile getirmenin bile suç sayıldığı evrelerde, sana olan iştiyakımı seslendiren yüreğim, duyduğu elemi kan kusarak çekerken, dar günlerde ara sokaklara dağılanlar, geniş zamanlarda duygularımın sözcülüğüne soyunalı, bendeniz kendi halimde olmanın daha faydalı olacağına karar vererek, siyasanın kirli, mülevves yüzüyle tanıştırmak, lekelemek istemedim, kimliğimi.

Biliyorum, kendilerini daima nimetten sayan zakkum çiçeklerinin canlılığı, bizim elem ve kahır görmüş yapraklarımızın yanında albenilidir. Yapma kokularla aroma kazandırtılan kokulara aşina olan ve her gülü yakasına takıp gezenler, gittikleri yerlerde katlandıkları sıkıntıları anlatırken, gül için ellerine batan dikenlerden duydukları acıyı dillendirirler. Onlar bilmezler ki gülü koruma adına diken olmakla şeref duyanlar, her kırıldıklarında kendilerinin karşısında sevince kapılanların çarpılmış suratlarındaki kahkahaların bir gün ağlamakla yer değiştireceğini…

Biz o dikenlerdik ki güle zarar verilsin istemedik.

Biz o dikenlerdik ki her gül yaprağına yabancı elin değmesine edilecek müsamahanın, var oluşumuzun sonunun belirleyicisi olduğunu bildik.

Hoşgörüyü bayrak edinmenin teslimiyet olduğunun şuuruyla hareket ederken gülü susuz bırakıp, yapma çiçeklere halkı musallat edenlerin duyduğu memnuniyet, bizim yabancımızdır.

Biliyorum anlatmak istediğim gül ile anlatamadığım güllerin arasındaki farkların gölgede kaldığını.

Biri bugünü kurtarmaya çalışmakta biri ebediyete uzanan çizgide her türlü cefaya göğüs germektedir.

Biri akşama kadar olan aydınlıkla yetinmekte biri akşam sonrası geceyle söken şafağa hasret gidermektedir.

Biri oyuncakla avunur, kendince hayal dünyaları kurar. Biri masallara reddiye yazar ve olması gerekeni ısrarla savunur.

Biri Arslan Yürekli Richard’ı ulular öbürü Selahaddin’i.

Ben, kendi dünyamda kendi acılarımı büyüterek kurdurttuğum otağda tek başına yaşam sürmeyi başkalarının desteğiyle ayakta durmaktan ve sonra aşağılanmaktansa başı dik alnı açık tarzda olmayı ilke bilirken, öbür tarafta bizden iyilerin her türlü konfor içinde benim adıma söz söylemelerine aklım ermiyor. Siz, kimin adına bu hakkı elde ettiniz, baylar?

Çok söz söylemeye gerek var mı?

Güller eskisi gibi kokmuyor, artık.

Güllere diken olmaya ahdetmiş biz, şimdi yapma güllerin bekçisi kesilmiş isek, bize eyvahlar olsun!...

Biz, yapma güllere mi kapılanacaktık, gülistanlar içre?

Biz kendi mecnun halimizle Leyla’ya varmayı murad ederken karşımıza Afroditlere esir olmayı nasıl kabullendik?

Biz, fırtınaların deviremediği, kasırgaların baş edemediği benliğimizi bir pula mı satacaktık?

Biz ne adamlardık ki böyle yaşamaya esir kıldık, benliğimizi?

Her kim olursa olsun nasıl bir yaşam sürmek isterse öylece yaşayacağını bilenlerdendik.

Bize ne oldu?

Nasıl ise öyle yönetileceğine dair uyarıyı kulağına küpe etmeyenler, şimdi bulunduğu bataklığı kurutmayı bırakıp sineklerle uğraşıp mutlu oluyor.

Biz, neden ve nasıl bu hale geldik?

Sahi bayım, siz hangi futbol takımını tutmaktasınız ve kanınız seçtiğiniz, taraftarın forma renkleri gibi mi akmaktadır, damarlarınızda?

Söyler misiniz bayım, aksesuarını ithal ettiğiniz bu finonun harcaması, kaç ailenin aylık masrafına mukabildir?

Bayım, siz neden susarsınız?

Bayım, Bayram Namazında sizinle aynı safta değil miydik?

Ah bayım ah!... Aldığınız aracın amblemine her bakışımda bir üzülür üzülürüm ki size anlatamam. Siz, bir üst model için çabalarsınız ben, kalbime saplanan acıların kaynağı olarak görürüm, o amblemi…

Bayım, senin konuşman halen değişmedi de yaşantın farklılaştı.

Bayım, doğrusunu istersen söyleyeyim.

Ben sizin katiliniz olarak donattım ruhumu. Öyle eli kanlı bir katil değilimdir, asla. Ben, kendi halinde bir insanım.

Bilir misin Bayım, dualarımda siz de varsanız…

Sizin için Allah’tan istediklerim var. Kendi dilini unutmanı istemem, tarihini unutmanı istemem, inancını hatırlamanı isterim, toprağına bağlı kalmanı arzularım, haksızlığa bulaşmanı istemem, mazlumun yanında yer alıp, âhını üzerinize almanızı istemem.

Bayım, aynı kıbleye yönelmek istiyorum, sizinle beraber.

Yöneldiğiniz kıbleden yana endişem var…

Yoksa seccadenizin üzerindeki yön gösteren pusulayı mı bozmuşlar?

Hacc’a gidenler, hep yabancı marka seccade alıp başkasını kalkındırtıyor. Bak, onlar da işin hakkını veriyor, açıkçası.. İnanmamalarına rağmen, mallarını satmak için inançlarından taviz verip, seccade üretiyor, takke yapıyor, bizden biri olarak görünüyor.

Ah bayım, onlar ne denli acılar çekmekte, bizim için.

Özellikle senin mutlu olman adına, ne derecede kendilerini harap etmektedir… Bilemezsin, sanan söylemezler…

Muhakkak bir sebebi olmalı…

Bayım, nefsinizin hâkimi olmayalı kaç sene geçti, aradan?

Bayım, benim size çağrımı bir davet bilin.

Yarın Bayım, iki elinizle yakamdan tutup, beni sarsarak, yanlıştan niçin döndürülmek için benim uyarmadığımı bana sormanı istemem. Ol zaman soramayacaksın, açıkçası.

Bayım, gittiğiniz yollar Roma’ya çıkıyor. Sana tüm yolların Roma’ya çıktığını kabul ettirenleri tanı ve tanı da kendine ne denli yabancılaştığını gör.

( Bayıma Mektuplar Öykü 1. Bölüm başlıklı yazı MehmetALİ tarafından 7.05.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu