Artık bir yuva kurmanın zamanıydı. Kendi köyünden bir genç kızla evlenerek bir de kız çocuğu sahibi oldu. Çok mutluydu. Eşine, minik yavrusuna ve mesleğine aşıktı.
Geçen zaman içinde, her dilediğine kavuşmanın huzuru ile yaşarken, Ankara’da bomba uzmanlık kursu ve sınavı açılacağı haberinin hayatına hiç ummadığı bir yön vereceğini aklına bile getirmemişti.
Eşinin de rızasını aldıktan sonra, yeni başlangıca ilk adımını attı ve istediği kursa katılarak, sınavı da başarıp, bomba uzmanı statüsünü kazandı.
Yeni görevine başlamanın heyecanı içindeyken, bir taraftan da artık bir ev sahibi olmanın eşine ve yavrusuna daha iyi bir gelecek sağlamanın hayallerini kurmaya başlamıştı.
Teşkilatın görev gereği kendisine bir de lojman tahsis etmesi sonucu ekonomik durumu da rahatlamıştı. Böylelikle hedefine daha kısa sürede ulaşacaktı.
Bir taraftan para biriktiriyor, bir taraftan da en uygun şartlarda nasıl bir ev sahibi olacağının araştırmasını yapıyordu.
O gün çok güzel başlamıştı. Sabah erkenden bir kooperatifle anlaşmış, bir miktar para yatırıp, kalan tutarı da taksitlendirerek, üç yıl sonunda sahip olacağı evin ilk temelini atmıştı.
Heyecanla önce eşini, sonra anne ve babasını arayarak mutluluğunu paylaşıp görevinin başına koştu.
Bir müddet sonra birkaç arkadaşı ile birlikte oturmuş mutlulukla kahvesini yudumlamaya başlamıştı.
Yanlarına gelen bir görevlinin eline tutuşturduğu evrakta; daha önce imha etmiş olduğu bir bombanın son kontrolünü yapması, bu kontrolden sonra kalıntıyı Ankara’ya mahkemeye göndermesi isteniyordu.
Kahvesini yarım bırakarak hemen bombanın bulunduğu dolaba gitti ve söz de kalıntıyı eline aldı. Hem de daha önceden imha edildiğini bildiği için hiçbir önlem almadan.
Birden bombada bir hareketlenme olduğunu gördü, (Cumhuriyet Savcılığınca olaydan sonra “imha edilen bombanın içindeki bazı kimyasal maddelerin harekete geçerek, yeniden aktif hale geldiği” bilgisi verildi. ) Bombanın bina içinde patlaması birçok insanın hayatına mal olabilirdi.
Koşarak elindekini bina dışına taşımayı saliseler içinde düşündü.
“Yaklaşmayın” diye bağırarak bahçeye doğru hızla ilerledi. Bahçeye çıkar çıkmaz bir merdiven altına yöneldi, ne yazık ki tam elinden bırakacakken bomba patladı.
Televizyonlarda haber ilk duyulduğunda; Kemal’in şehit olduğu söylenmişti.
Ancak daha sonra haberler ağır yaralı olduğu yönündeydi. Evet kısa sürede Üniversite hastanesine yetiştirilen Kemal ölmemişti. Fakat oldukça ağır yaralıydı. iki gözünü ve sol elini kaybetmiş, yüzüyse tanınamayacak halde hasar görmüştü.
Hiç kimse habere inanamamıştı. Birkaç saat önce eşine, anne ve babasına bir ev sahibi olacağının müjdesini veren Kemal şimdi yoğun bakımda yatıyordu.
Hastane mahşer yeri gibiydi. Eşini, anne ve babasını, kız kardeşini zapt etmek mümkün değildi. Kadınlı erkekli meslek arkadaşları acil servisin önünü doldurmuş gözyaşlarını tutamıyordu.
Yaklaşık üç gün komada kaldı. Uyandığında herkes vereceği tepkiyi merak ediyordu;
-İlk sorusu neden her yer karanlık yoksa gözlerimi mi kaybettim? Oldu.
-Etrafındaki sessizlik ona gerçeği anlatmaya yetmişti.
-Sağ elini sol koluna doğru götürdü ve sol elinin de olmadığını fark etti.
-Sonra yüzüm çok kötü durumda mı?
Bakılmayacak halde miyim? Diye sordu.
-Eşinin ve annesinin hıçkırıklarını duyunca sakın ağlamayın ben iyiyim diyerek sustu.
Bir ay sonra hastaneden çıktı.
Hastaneden çıktığı günden beri kendisini ziyarete gelenlere hep şunları söylüyor;
- Yirmi altı yıl gördüm şu güzel dünyayı. Allah böyle istedi. Bundan sonra belki görmeyeceğim ama mutsuz değilim. Rabbimin takdiri buymuş.
-Sadece kızımın nasıl büyüdüğünü göremeyeceğime biraz üzülüyorum.
-Bir de yakınlarım bana ömrüm boyu bakmak zorunda kalacaklar onun üzüntüsünü yaşıyorum. Yine de Allah’a şükrediyorum beni sevdiklerime bağışladı.
Şimdi genç eşi ona bir bebek gibi bakıyor.
Yüzü için halen plastik cerrahi de tedavi görüyor. Emniyet teşkilatının katkılarıyla ve toplanan yardımlarla bir ev sahibi de oldular.
Hatta yine teşkilatın yardımıyla eşi ehliyet aldı, bir de araba sahibi oldular.
Belki ulaşmak için uzun yıllar bekleyecekleri çok şeye hiç beklemedikleri bir şekilde ve beklemedikleri bir zamanda ulaştılar. Ama kazandıklarının yanında yitirdikleri çok büyüktü.
Her şeye rağmen inançlarını ve içlerindeki sevgiyi kaybetmediler, her şeyi olduğu gibi kabul ettiler.
Hiçbirimizin takdiri ilahinin ne olacağını önceden kestirmesi mümkün değil…
Kemal’in yaşadığı acı hiç kimsenin yaşamasını istemediğimiz şeyler. Ama ne yaşarsak yaşayalım galiba en güzeli “O’nun gibi” içimizdeki inancı, sevgiyi kaybetmemek ve hayatı olduğu gibi kabullenmek.