İnsanlık tarihinde doğruları söyleyenlerin dik duruş sergiledikleri ve bu nedenle yaşamlarında lükse, ihtişama ve gösterişe rastlanmadığı herkesin bilgisi dahilindedir.
Hayat hikâyelerinde daima söylenenler, kişinin doğrulardan yana olmasıdır. Masallarda her türlü zorluklara rağmen kötü olanlara karşı iyilikten yana olup güçsüz olanlar, masalların sonunda güçlü olan kötüleri bir yolla alt edip, masalı dinleyenlere haklılıktan ve doğruluktan sapmamaları konusunda mesaj yollanır.
Bir sendika sitesinde masalın ne işi vardır? Sendikalılar, sitelerinde böyle bir yazıya ne derece ilgi gösterir?
Peki, bunca senedir çalışanların uyutuldukları ve emekleriyle haklarının masallar anlatılarak ellerinden almalarına ne denir?
Çalışanların feryad u figanına kulak tıkayanların, çalışanlarına getirdikleri kazanımlar, devenin kulağı oranında değil de nedir?
Masal çağını atlatmış, hemen hemen herkesin kendisince bir hikâyesinin bulunduğu ortamda halen masallarla uyutulmasının arkasındaki sır perdesi nedir?
Birinin iyi dediğine öbürü kötü, öbürünün doğru dediğine diğerinin yanlış dediği ortamda, anlatılanların bir masaldan öteye gitmediğini haykıran çalışanların içinde bulunduğu içler acısı durum karşısında ehl-i vicdan olanların suskunluğunu nasıl izah edebiliriz, artık?
Geleneğimizde çalışanın alın teri kurumadan hakkının verilmesi üzerine kurulan işveren ve işçi arasındaki anlaşmaların uygulanabilirliğini zedeleyen, işverenin her zaman haklı olduğu savunulduğunda mazlum, ezilen, hakkı elinden alınan, emeği çalınan çalışanın hakkını savunmak üzere yola çıkanların önüne getirilen engellere ne denir?
Biz, artık masallara inanmayan, masal çağını çoktan geçmiş, işin künhüne varmış, hak ve emek kutsallığını savunan çalışanlar olarak, toplumu şekillendirmede üzerine düşen eğitim camiası olarak deriz ki “Masallara terk edilen hakkımızı ve emeğimizi çalışmamız oranında vermeyenler, bizim toplumu şekillendirmede, adalet ve hak anlamında biçimlendirmede üzerimize düşeni yerine getirirken, bizi köle anlayışıyla cezalandırmalarla tedip etmeleri karşısında sesimizi oldukça gür şekilde çıkartıp, yasalarca korunan ve korunduğu iddia edilen haklarımızın neden gün geçtikçe küçültüldüğünü, sırtımıza yüklenilen sorumluluğun, yükün gün geçtikçe artırılmasını sorgulamamız “ suç kapsamına alınmış mıdır?
Hayata bakarken eğitim camiasının üstlendiği rol ve sorumluluk, diğer camiaların daha bir üstünde bir öneme sahip iken, günümüzde eğitime ve öğretime dair plânsızlığın girdaplarında boğulan biz değil miyiz?
Eğitim camiasını, gerektiği zamanda övenler, hayatlarını öğretmenlere borçlu olduğunu söyleyenler, hak ve emek söz konusu olunca, “Mum yanar, etrafına ışık verir” diyerek, çalışanı dertleriyle baş başa bırakır, durur.
Eğitim çalışanları, bir ülkede rahat olmadıkça, istenilen imkânlar verilmedikçe, kendisine verilen maaş ile ayın ortalarında kredi kartlarına mahkûm kılındıkça, kazanılanın kiraya, gıdaya ve zarurî diğer ihtiyaçları karşılamadıkça haklarının ve emeklerinin takipçisi olma zorundadır.
Eğitim çalışanları, rahat çalışma şartlarının uygulanmasını istemektedir. Onlar, bu ülkenin sağlıklı nesillere ihtiyacının olduğunu belirtmektedir. Onlar, bir toplumun hamuru olan gençliği bilgiyle erdemle tecrübeyle yoğurmaları gerekirken başka bir şeylerle ilgilenmemeli, dikkatlerini bu konu üzerinde toplamalı…
Şimdi anlattıklarımıza masal değil deme zahmetine katlanacak olanlar, meramımızı daha iyi anlamış mı? Anlayanları, aynı safta hak ve emek mücadelesine çağrımız söz konusu.:
-Hak ve emek için var mısınız?
Çağrımıza cevap verenler, verecek olanlar artık masallarla ninnilerle uyutulmanın zamanı olmadığını haykıracak ve elbette haktan ve emekten yana bir tavra sahip olacak… Bizim çağrımız evrensel sendikacılığın çerçevesinde çalışandan yanadır ve bu ilkemiz, haktan emekten yana olanlar oldukça ses bulacaktır.