Dedem,
"-vahıt" der
köstekli saatine bakar bir taraftan
"-fakıt gelip geli(r)"
her öğle, her ikindi
kışları sobada ısınan
ıbrıkdaki sudan
leğende apdestini alırdı,
ayakları mesli
omuzumda bekletip sunulan
kimbilir kimin düğün okusu peşkirle
ellerini yüzünü kurular,
ezanın bitmesini beklerdi
bağa giderdi,
baharda yazda,
öğle sıcağında eve gelirdi
o kıraç kumlu bayırda
zümrüt yeşili,
ne fidanlar yetiştirdi.
cansuyu[1] vermek
kumluktaki fidanlara
hemen her ikindi
en asli görevimdi
ıbrık ya da testi.
eşekteki heybeye
şiril-şiril akardı mübarek Günsüz çeşme
ne boyum, ne gücüm yeterdi,
dolu kabı heybeye koyamazdım
ama daha çok dev gibi
sürü köpeklerinden
korkardım.
sağ olsun çobanlar yardım ederlerdi..
Dedem bağdaysa,
kolaydı heybeyi indirmek
ilk işi bir fidanın dibine abdestini alırdı
Kıblesinde duvar, taş, ağaç,
olmadı yere ziplenmiş değnek,
sakin-sakin namazını kılardı
alnında secdenin toprağı,
sağa-sola selam verip;
yüzünü sıvaşlardı
“kabil eyle Ya Rabbi”.
gün geldi dedem bağın altındaki kumlu karpuz tarlasına
"-takadım yetmeyo çapasına"
diye, kış önünde badem dikti.
baharında bir kese daha
bademle “-Kumluğa” dedi
çücüklerini, kırıp, telef edecekti
"-ne çücüğü len"
…
“-bu sene gış, gış gibi olmadı" dedi
"-gış dedin mi, don dutacak,
toprak payamın gabığını sıkacak
don salarkana; tav içine işleyecek,
ciğesini[2] şişirecek
ciğe kabığını çıtlatacak
daaaa!
senin payamlar öyle süyecek[3]
yaa İbrem efendi..."
anlattı yol boyunca, anlamadığım tafsilatları
tarlaya vardığımızda;
kahırla emenleri kazdı
sanırsın arzın merkezini ulaşacaktı
cücüklenmiş bademleri hesaba katmadan
merhametsizce kazma vurdu
…
bir yandan;
bir yandan da;
derin solukla bölünen kelimelerle
boğuk boğuk konuştu
"-bu sene gış, gış gibi olmadı,
ya(ğ)mır-gar suyu gabığa işleyip bille
ciğe şişecek, gabık ıslanıp don dutacak,
gün vurunca barabar[4] çatla(ya)cak
ki süğsün[5], değil mi..
bak hinci hu var ya hu,
hu nokda mıktar payam ucu,
kendini ya(ğ)mırdan, yaşdan goruyan,
gollayan
dırnak galınnığındaki gabığı
sonura da daşın zor gırdığı sert gabığı
vahtı sahatı gelince, nassı şak ediyoru[6]
işdee dünnenin hali budur.
illem Guduretten “ol” denilecek
dee!!!!!!!
öyle…
aç bakalım..
senin “besmelesiz[7]”aşdığın çukurları,
goduğun-goduk gibi duruyodur,
hinci görürsün.
……
nassıı dediğim gibi mi?" ..
…
o sene kışın, [8]
kış gibi olmadığını
bademlerin don tutup
çatlayamadığını[9]
toprağa gömdüğümüz haliyle kaldığını
“bir tane bile çatlayan, fisirdeyen[10]”
çücükleyen olmadığını gördük
küçük çekiçle özenle çıtlatıp bademleri,
açtığımız emene[11] yeniden gömdük
geleceğin bademlerini..
[1] cansuyu: şaşırtılmış (yeni dikilmiş)fideye yeni yerinde verilen ilk su
[2] ciğe: çekirdeğin yenilecek iç kısmı (badem içi)
[3] süymek / süğmek: fidanın dalın sürgün vermesi, uzamak, gelişmek, atılmak,
[4] barabar: beraber, birlikte
[5] süğmek / süymek: uzamak, bitmek, yeşermek, filizlenmek
[6] şak etmek: ikiye ayırmak
[7] besmelesiz: besmele (bismillahirrahmanirrahim : esirgeyip bağışlayan Allahın adıyla) denilmeden
[8] cücük: Büyümek adına yaprak, dal oluşumu
[9] çatlamak: yarılmak
[10] fisirdemek: filizlenmek, tohumun fidanlanmaya başlaması, kök salmaya başlaması
[11] emen: fidan dikimi yapılacak çukur