Hatice ateşte
 
(Gerçek Hikaye)

 Abdurrahman Deveci - Türkmensahra

 

Midibüsta oturup, diğer yolcularla birlikte, iki tarafını yeşil otlar kuşatan, taşlık caddeyi geçip gidiyordum. Birkaç köyü arkada bıraktıktan sonra ancak “Gorpılca”ya varabilecektık, Hatice’nın yaşadığı köye. Bu köyün adını ben daha önce sadece Hatice’nın yazdığı mektuplarda biliyordum. Köye bir an önce varmak için sabırsızlanıyordum, galiba midibüsteki yolcular da bunu fark etmiştiler ki hep yüzüme bakıyorlardı, belki de benim yabancı olduğumu anlamışlardı. Evet benim yaşadığım “Bender Türkmen” şehrinden buraya araba ile üç dört saatlik yol vardı. Aslında ben birkaç ay önce buraya gelecektim, o acı haberi aldığım zaman. Ama yolun uzak olması ve işin yoğunluğu şimdiye kadar yola çıkmama izin vermemişti. Ben Hatice’nın ölüm nedenini araştırmak için hep uygun bir fırsat arıyordum. Açıkçası onun ölüm haberini ilk duyduğumda, intihar ettiğini hiç sanmıyordum. Çünkü o kadar iyi arzular besleyen on dört yaşındaki bir kızdan asla beklenmezdi, özellikle Hatice gibi güzel hikayeler yazan yetenekli bir kızdan. O hikayelerini hep Gürgen radyosuna gönderiyordu. Biz birkaç kez onun hikayelerini radyodan okumuştuk ve Hatice’yı oradan tanıyorduk. O aydın bir edebi geleceği olan gençti. Açıkçası Hatice’nın mektuplarında yazdığına göre onun en büyük arzusu ünlü yazar olmaktı. Ama kendi neden birdenbire o güzel hayalinden vazgeçti? Kesinlikte büyük bir sorun vardı ortada. O olaydan birkaç gün sonra iş arkadaşlarımın yolu onların köyüne düştüğünde bu haberi getirmiştiler.

- Açık bir şey demiyorlar, birisi bir kaza idi diyor,   birisi hastaydı diyor, birisi küçük bahaneler yüzünden dövülüyormuş,  birisi hikaye yazmasını engelliyormuş o da kendisini öldürmüş dediler.

- Size ne düşünüyorsunuz?

-Vallahi bir şey diyemeyiz, ailesi üzülüyordu çok soramadık. Bizim de azla inceleyip durmak istemedik.

Gerçekten ne olmuştu? Ne sorunlar ne sıkıntılar vardı ortada. Hatice hayallerine ulaşmadan gitmişti. Bu arada hiç olmasa onun arzularının bir parçasını gerçekleştirmek bizim boynumuza borçtu. Evet, barı onun hikayeleri ve şerhi halini bir kitap şeklinde veya dergide yayınlamak istiyordum.

_ Gorpulca!

 

Sürücünün yüksek sesi ile kendime geldim. Arabadan indim. Gorpulca köyünün geniş bir alanı vardı. Evler çoğunlukla bir kat ve kerpiçten yapılmış, çatıları tenekeli ve araları açık açıktı. Bir evin önünde göttikme[1] gözüküyordu, onun yanında yaşlı beyaz köpek pinekliyordu.

Hatice Ermeşilerin evlerinin nerede olduğunu birilerine sormak için ileriye yöneldim. Köyün çamur ve kamıştan yapılan bakkalının önünde “Hacımurat Sakavı” ile tanıştım, ağırbaşlı bir gençti. Amacımı ona söyledim.

Edebiyat ve kültüre gönüllü olan Hacımurat yapacağım işten memnuniyet duyarak bana yardımcı olmaya hazır olduğunu söyledi. Onun motosikletine binerek yola çıktık. Ermeşilerin evine gittik. Ancak orada kimse yoktu. Komşu çocuklar, Hatice’nın anne babasının bir iş yüzünden başka bir köye gittiklerini, ancak Hatice’nın kardeşi Yakup’un köy okulunda olduğunu söylediler.

Okula gittik. Yakup için izin aldık. Omuz omuza yürüdük. Yakup sessiz sakin ve utangaç bir çocuktu, az konuşuyordu ve gözünü iyi açamıyordu. Kendi söylediğine göre göz  hastalığı varmış.  O Hatice’nın ölüm nedeni hakkında bize somut bir cevap vermedi. Sonunda da:

-          Abim Recep Muhammet iyi bilir, o Sultanalı köyünde okula gidiyor, öğleyin saat bire doğru gelir, dedi.

Ben ve Hacımurat Yakup’u  okula bırakıp Recep Muhammet’i beklemeye karar verdik. Saat birde onların evine doğru gittik. Köpekler çevremizi kuşattı. Havlayarak dişlerini bize gösterdiler. Birdenbire iki çocuk bir evin arkasından çıkıp ellerindeki sobayla bizesaldıran köpekleri kovaladılar. Köpekler dağıdılar. Ermeşi’lerin evine geldik. Ev duvarını eskiyip paslayan bir dikenli tel oluşturuyordu. Evin yanında kamış ve çamurdan yapılan bir odacık gözüküyordu ki köy dükanlarına benziyordu. Bir katlı ve kerpiçten oluşan küçük bir evdi. Dışarıdan iki üç odadan fazlası gözükmüyordu. Kısa bir merdiban  yeri eyvana bağlıyordu. Hacımurat motosikletini söndürüyordu. Bir genç oda kapısını eyvana doğru açarak dışarıya çıktı. İnce uzun bolyluydu. Kısa saçlı ve beyz renkli olan çocuk meraklı gözlerini bize dikti.

Gülümseyerek:

-          Selam!, dedim.

Yavaşça selamımı aldı.

Hacımurat: “Recepmuhammet sen misin?” diye sordu.

-          Evet.

-          Recepmuhammet bu adamın seninle bir işri var.

Recepmuhammet şaşkın gözlerini bana dikerek:

-          Buyrunuz gelin eve!, dedi.

-          Sağ olunuz!

Eve girmek için motosikletten yere indim. Hacımurat:

-          Sen git işini yap, benim de bir yer uğrayıp gelmem lazım, dedi.

-          Tamam.

Hacımurat motosikleti çalıştırıp yola koyuldu. Ben Recep ile eve girdim. Rengi uçan eski bir keçe odaya serilmişti. Her şeyden önce ona sıcak sıcak hal hatır sordum. Sonra bir kenarda oturdum. Dışardaki iki çocuk da eve girip kapının ağzında oturdular. Onların komşusu çocukları olduğunu ve sözlerimizi dinlemeye geldiklerini anladım. Recepmuhammet de benim yanımda oturdu. Meraklı bakışlarından beni dinlemeye hazır olduğunu anladım. Ben de nereden başlayacağımı düşünüyordum. Nihayet sordum:

-          Okuldan geldiğinde Yakup ile görüştün mü?

-          Evet.

-          Benden bir şeye dedi mi?

-          Evet.

-          Beni tanıyor musun?

-          Hayır.

Gülümseyerek:

-          Tabii ki tanıyamazsın!, dedim.

Sonra:

-          Ben Hatice hakkında seninle konuşmaya geldim, radyoya hep hikaye gönderiyordu biliyor musun?, dedim.

-          Evet her zaman gönderiyordu.

-          Onun hakkında konuşsam üzülür müsün?

-          Hayır!

Cevabı somut ve erkekçe’di.

-          Bak Recepmuhammet, Hatice radyo için güzel hikayeler gönderirdi. Biz de radyoda okuyorduk. Biz böyle yetenekli bir kardeşeimiz olduğuna seviniyorduk. Ancak bir gün o kötü haberi duyduk.

Recepmuhammet yüzünü başını yere eğdi. Gene hemen başını kaldırıp:

-          Evet ben de hikayelerini duyuyordum, dedi.

-          Recepmuhammet o hadise  nasıl oldu?

şaşkınlıkla  yüzüme baktı:

-          Bilmiyorum.

-          Sen kardeşi değil misin? Nasıl bilmiyorsun?

Sustu.

-          Benden korkuyor musun?, diye sordum.

-          Hayır, dedi.

-          Bak, ben Hatice’nın hikayelerini dergide bastırmak istiyorum. Kendisinden de bir şerhi hal yazacağım. Sen bana yardım etmezsen ben bunu yapamam.

-          Ben o olayın nasıl olduğunu bilmiyorum.

Recepmuhmmet’in cevap vermek istemediğini anladım. Ama neden? Anne babası mı istemiyordu? Öyle ise anne babası neden radyo dekilerle konuşmuşlardı? Belki arada başkaların bilmesini istemedikleri bir sır vardır. Belki de Recepmuhammet hala bana güvenemiyordur, belki de sözlerini kapının ağzında oturan çocuklar duysun istemiyordur. Eğer sorun bu ise onun çözümü kolaydı. Onlara bakarak:

-          Siz dışarıya çıkabilir misiniz?, dedim.

Onlar suskun ve inatlı davranışla dışarı çıktılar.

-          Şimdi Allah’tan başkası bizim sesimiz duyamaz. Beni kardeşin gibi bil. Emin ol ki hiçbir zarar size gelmeyecektir. Yoksa beni polis mı sanıyorsun? Bak benim polis elbisem yok ki, ben zayıfım, bana yakışmaz bile.

Gülümsedi.

-          Hayır, dedi.

Sordum:

-          Hatice hikaye yazmayı çok severdi değil mi?

-          Evet!

-          Annen, radyo ile konuştuğunda baban Hatice’nın hikaye yazdığına rahatsız oluyordu demiş, öyle mi?

-          Evet bir az.

-          Dövüyor muydu?

-          Hayır, asla!

-          Lütfen gerçeği söyle, bizim kimse ile işimiz olmaz. Ben sadece öğrenmek istiyorum.

-          Hayır, vallahi dövmezdi.

-          Hikayelerini yırtıyor muydu?

-          Hayır anne babam onu serzeniş ederlerdi ama dövmezlerdi.

-          Ama annen radyo ile konuştuğunda baban hikaye yazmasını engellediği için bunu yaptı demiş, öyle değil mi?

-          Hayır  yanlış söylemiştir.

-          Lütfen doğrusunu söyle, ben de bir zamanlar senin yaşlarındayken çok hikaye yazıp dersime önem vermiyordum ve bazen babam kızarak benim hikayeleri yırtıyordu.

-          Hayır o zaman babam kümede yatıyordu.

-          Neden Gümbet’e?

Süstü ve cevaplamadı.

-          Neden?!

Yavaşça: “ Her sene altı yedi ay babamın hali kötüleşiyor. Onun el ayağına zincir bağlayıp yatırıyorlar.” dedi.

-          Altı yedi ay mı?

-          Evet her sene öyle.

-          Şimdi nasıl baban durumu?

İlk defa gözlerinin içi parladı.

-          Şimdi babamın durumu iyi. Her sene dört beş ay durumu iyidi, babam iyi insandır, şimdi de annemle komşu köye gitti.

-          Ne zamandan beri babanın durumu böyle?

-          Bilmiyorum, çoktan.

-          Kötüleştiğinde dengesini tamamen kaybediyor mu?

-          Evet, hep ona buna küfür ediyor ve kimseyi tanımıyor ve kötü işler yapıyor. O halde amcam ve  komşularımız zorla onu yakalayıp kümeye basıyorlar, kendine gelene kadar zincirliyorlar.

-          Hatice baban hastalığı için o işi etmiş olmasın?

-          Hayır!

-          O zaman ne?

Sustu. Yeni bir soruyu ortaya attım.

-          Kendinden büyük kardeşin var mı?

-          Hayır?

-          O zaman baban rahatsızken ev masraflarını kim çekiyor?

-          Bakkalımız var, dedi.

Sonra: “Biz yoksul değiliz, bir ihtiyacımız olursa dayı ve amcamız da yardım ederler” diye ciddi bir tarzda konuştu.

-          Kaçıncı sınıftasın?

-          Orta, üçüncü sınıf.

-          Aferin çok güzel, hangi okulda?

-          Sultanali köyünde, buraya çok yakın.

-          kaçıncısın?

Yüzü açıldı:

-          İkinci.

-          Aferin, o zaman lise için tecrübi bilimler bölümünü seçebilirsin, derslerine devam edip doktor olabilirsin.

Gülümsedi.

Hatice kaçıncı sınıftaydı, diye sordum.

-          İlk okulu beşinci sınıfa kadar devam ettirdi. Sonra okulu bıraktı.

-          Kendisini bıraktı mı?

Durakladı.

-          Babanmı bıraktırdı?

-          Evet!

-          O zaman Hatice üzülmedi mi?

-          Üzüldü.

-          Ağlamadı mı?

-          Çok!

-          Ne kadar bu olayın üzerinden geçti?

-          Biz üç sene önceye kadar Gümbet’de ikamet ediyorduk. Babam onu Gümbet[2]’de okuldan almıştı.   

-          Neden?

-          Bir kız için beşe kadar okumak yeter derdi.

-          Şimdi neden bu köye geldiniz?

-          Benim babam aslen buradandır. Büyük annem ve büyük babamın da evleri buradaydı. Amcalarımda burada yaşıyorlar. Biz küçükken babam ailemizi Gümbet’e götürmüştü. Üç sene önce yine dönüp geldik buraya.

-          Demek ki Hatice Gümbet’den dönüp geldiğinizden sonra hikaye yazmayı başlamış.

-          Evet o çok zeki bir kızdı. Her zaman kitap okumayı severdi. Çok hikaye  yazardı. Gece saat on ikilere kadar evde oturup kitap okurdu. Özellikle hikaye okumayı severdi. Namaz kılmayı da severdi.

-          Onun hakkında yazmamı seversin değil mi?

-          Evet!

-          O zaman neden bana gerçeği söylemiyorsun?

Gülümsedi ama yüzünün rengi değişti.

-          Ne olur beni kardeşin gibi bil ve neyin ne olduğunu bana anlat!

Recepmuhammet ciddiyetle yüzüme baktı:

-          O sadece okula gitmek ve hikaye yazmak için intihar etmedi.

-          Başka ne sorunlar vardı?

-          Açıkçası Hatice her zaman okulu bıraktığına ve hikaye yazdığında serzeniş olduğuna üzülüyordu ama bir sene önce…

Yine durakladı.

-          Evet, söyle devam et!

-          Evet birkaç kişi şehirden köye geldiler. Köyde sağlık ocağı açacağız bize iki erkek iki kız lazım dediler. Hatice da sınava katılıp kazandı. Ondan sonra bir arkadaşı ile Minudeşt şehrine gidip eğitim alacaktılar.

-          Evet, sonra?

-          O zaman babam küme[3]de yatıyordu. Annem Haticenın Gümbet’e gidip dayısı ile danışmasını istedi. Hatice dayımdan izin almaya gitti. Ancak maalesef dayım ona izin vermemiş, bir kıza uzak bir şehre gidip eğitim almak yakışamaz, sorun çıkar demiş. Hatice o gün eve gelip çok ağladı, çok yaş döktü. Hep okumak, eğitimli biri  olarakyetişmek istiyorum, derdi. Beni okuldan aldınız yetmiyor mu? Sağlı ocağından neden? derdi. Annem ona teselli vermeye çalışırdı ama faydası yoktu. O gece gündüz ağlıyordu. Geceleri ağlayarak uyduğunu ben duyuyordum. Eğer sağlık ocağına izin vermezseniz kendimi öldürürüm, diye hep anneme söylüyordu. O birkaç gün bunu söyledi ancak biz hiç ciddiye almadık. Bir hafta sonrası bir gün ben ve Yakup okula gitmiştik. Bender Türkmen’de  annemin akrabalarından biri vefat etmiş ve annem onun cenazesine gitmişti. Babam da zincire bağlı olarak kümede yatıyordu. Hatice evde yalnız kalmıştı. O gün amcamın kızı gitmiş yanına, ama Hatice onun evdeki elbiselerini yıkamasını istemiş de göndermiş evlerine. O gittikten sonra üstüne benzin koyarak kendini ateşe vermiş.

-          Kimse onu fark etmemiş mi? Kimse yardıma gelmemiş mi?

-          Hatice boydan başa yandıktan sonra komşuların haberi olup onu Gümbet’e götürmüşler. Gümbet’den Gürgen’,in hastanesine oradan da Sarı’nın hastanesine götürülmüş. Hatice iki hafta orada tedavi altındaydı, ama bize onu göstermezdiler. Çok kötü yanmış, zorla konuşuyormuş. Ben, Yakup ve annem bu arada çok ağladık. Ben çok özlemiştim onu, ama onunla görüşemedim ve sonunda öldü.

Recepmuhammet derin bir nefes alıp dedi:

-          Ah, babam  eğer o zaman zincire sarılmış olmasaydı onu kurtarırdı, biliyor musun babam yatarken  bu olayı rüyasında görüp uyanmış ama yerinden kalkamamış. Zinciri kıramamış.

-          Gerçekten mi?

-           Evet bunu bize sonraları söyledi ve çok ağladı.

Başını salladı. Gözünden bir damla yaş aktı. Sessizlik odaya hakim oldu. Benim de gözüm yandı ama onun yanında yaş dökmek istemedim. Sakinlikte Haticenın yaşamına daldım. Hatice çocukluktan üzüntülerle yaşamış, yılda altı yedi ay babasının dengesini kaybedişini, bağırışını, zincire sarılıp kümede yatışını görmüş, Hatice her sene aylarca onun iyileşmesini beklemiş…

Recepmuhammet’in sesi ile kendime geldim.

-          Şimdi Hatice öleli yaklaşık dokuz ay oldu ancak hala sağlık ocağından bir haber gelmedi.

Recepmuhammet bu sözü derin bir üzüntü ile söyledi. Sonra bana baktı. Galiba yeni sorumu bekliyordu. Ancak ben şaşkınlık ve sessizlikle duruyordum, düşünüyordum: Keşke Htıca o kararı vermeden önce sorununu bizimle konuşsaydı. Keşki biz dayısı ve annesi ile konuşup onları ikna etseydik, gerçekten Hatice’nın o yaptığı iş onun için ne getirmişti? Onun mahvolmasından ve ailesinin eza ve matem içinde kalmasından başka ne sonucu olmuştu?

Recepmuhammet’e bakıp:

-          Dayın hala geliyor mu evinize, diye sordum.

-          Evet geliyor, böyle olacağını dayım da bilemezdi ki, bilseydi Htıca’yı engellemezdi. Şimdi o da pişman ama ne faydası var.

-          Öyle mi?

Bir az durduktan sonra:

- Seni yordum demi? dedim.

- Hayır.

Gitme zamanım gelmişti. Vedalaşmak istedim. Recepmuhammet gitmeden önce dolaptaki kitapları görmemi istedi. Birkaç çocuk dergisi ve hikaye kitapları ve Mahtumkulu’nun[4]’nin şiir divanı gözüküyordu. Bir az sonra Hacımurat’ın  motosikletinin sesi duyuldu. Evden dışarı çıktık. Eyvanda Yakup’u gördüm. O bizi rahtsız etmemek için içeriye girmemişti. Recepmuhammet ve Yakup’la tokalaşıp vedalaştım. İki kardeş beni bakışları ile yolcu ettiler. Son defa birbirimize el salladık. Motosiklet gene de köyün çamurlu ve eğri buğra  yollarından ve bize saldırmak isteyerek havlayan köpeklerin arasından geçti. Hacımurat şimdiye kadar çok iyilik yapmıştı. Yine mertlik edip:

- Gümbet’e kadar seni götürürüm, dedi.

 

Garip bir his sardı yüreğimi, garip bir sıkılış. Hatice’nin hayatı bir film gibi gözümün önünden geçiyordu. Sonunda ben de göz yaşımı tutamadım göz yaşlarım damla damla aktı gözümden. Motosikletin arkasından çıkan tozlar yaşımı sardı.

 


[1] Türkmen’in göçebe devrinde kullanan kamış evi.

[2] Türkmensahra bölgesinin merkezi şehri.

[3] Çamur ve kamıştan yapılan ve depo gibi içinde her şey koyulan ve aynı zamanda mal saklanan oda

[4] Türkmenlerin büyük klasik şair.

( Hatice Ateşte başlıklı yazı Rahman Deveci tarafından 1.08.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu