Güner Durmaz / birinsan
 
 
       Bütün aileler, çocuklarının belli bir ekonomik seviyenin üzerinde, mutlu bir yaşam sürmesini isterler. Malvarlığı zaten iyi durumda olanlar mevcut durumu korumalarını ve daha geliştirmelerini öğütlerken, zayıf ekonomiye sahip olanlar çocuklarına, kendileri gibi çoğu şeyden yoksun kalmamaları için, okuyup adam olmalarını ve iyi para kazanmalarını telkine çalışırlar. Zengin olanlar çocuklarının okul ve sosyal eğitimi için her türlü ortamı sağlarken, yoksullar okulla yetinir ya da nadiren biraz daha yoksullaşmayı göze alarak dershaneye başvururlar.

     Ekonomik yoksunlar, gelecek kaygısıyla, evlatlarını, başarıları nispetinde yönlendirmeye çalışırken, imkanların kısıtlı oluşu bazen yolları kapatıverir.

     Okullardan beklenen, evrensel insanlık değerlerine sahip, bilinçli ve üretken vatandaş olacak bireyler yetiştirmektir. Okulların maksadı da bu olmalı; ancak okulların fiziki varlıkları ve eğitim süreci, görünen, görünmeyen, görmezden gelinen, önemsenmeyen ve en önemlisi aşılamayan çelişkilerle dolu.

     Okulun ilk gününde, kimi çocuk büyümüş olma heyecanıyla hoplaya zıplaya, kimisi, annesinden ayrılmanın zorluğuyla ayağını sürüye sürüye okula gider. İsteyerek de gitse, istemeyerek de, götüren ebeveyn, çocuğunun dürüst, çalışkan, başarılı, adaletli,saygılı bir insan olması ümidini taşır.

     Körpe beyin ilk gün hummalı bir pazarlığa şahit olur. Masada oturan kravatlı adam yada döpiyesli kadın, devletin yeterli ödenek vermediğinden başlayarak, biriktirdiği bütün dertlerini velinin üstüne kusar. Körpe harddiske ilk çizik atılır; devlet halkını kandırıyor.

     Şirinleştirilerek katkı payına dönüşen kayıt parası, devletin eli kirlenmesin diye velilerden birine toplatılır. Baba ya da anne ekonomik zorluklar üzerinden sürdürdüğü acındırma ve indirim dilenmeleriyle harddiske ikinci çiziği atar; ajitasyon ve vicdan sömürüsü bu memlekette iş yapar.

     Müdürün kozu en büyüktür ” öyleyse başka okula götür”. Pazarlıkta kaybeden hep velidir.Buna rağmen, yalancı gülücüklerle bezeli kocaman bir teşekkür bırakılır. Harddiske bir çizik daha ; ikna edemezsen tehdit et. Babam bile boyun eğdi. Demek ki tehdit işe yarıyor.

     Okulun ilk günü yeni arkadaşlarla neşe içinde gelip geçer. Akşam evde günün değerlendirilmesinde, verilen katkı payının bütçeye verdiği zarardan, müdürün anlayış kıtlığından bahsedilirken çizikler artar; okula gitmek aileye zarar veriyor, öğretmenler aileyi zor durumda bıraktığından sevilesi insanlar değildir.

     Daha ilk gün dürüstlük, azim, saygı, güven, hoşgörü ve çalışkanlık minik beyinlerde flulaşır. Kandırma, dilenme, boyun eğme,güvensizlik, riya ve hoşgörmezlik netleşmeye başlar. Neye niyet, neye kısmet.

     Sağlıklı bir neslimiz olsun isteriz. Çocuklarımız kötü alışkanlıklara meyletmesinler.

   Bakış açısı ve ufku geniş çocuklarımız olsun isteriz. Hayatlarını çeşitlendirsinler, monotonluk kaynaklı stres illetine yakalanmasınlar.

   Sınavlara hazırlık sürecinin çok erkenlere çekilmesinin yarattığı puan odaklı eğitim sistemi sınavda sorusu olmayan dersleri yutan elemanla çarpmaktadır. Gerçi bu çarpımın işleme hiçbir etkisi yoktur. Zaten pek çok okul, sanki apartmandan dönüştürülmüş gibi, sadece dört duvardan ibarettir. Beden eğitimi, müzik ve resim derslerinin hem veliler hem de eğiticiler gözündeki yeri de bilinen bir gerçektir.

     İnsanın sağlıklı yaşam alışkanlığı kazanacağı beden eğitimi dersleri, çevreye bakış açısını ve algıyı geliştiren resim dersleri, ruhu sağlığı ve iletişim için vazgeçilmez müzik dersleri hep yasak savma kabilinden yapılır ya da puan odaklı dersleri takviye için kullanılır. Böylece, bedeni dengesiz beslenen genç insanın, beyni de dengesiz gelişmeye başlar.

     Böylece sigara içen, şişman, çabuk rahatsızlanan, sağlıklı(?) spor izleyicisi nesiller, baktığında tek bir manzara gören, yorumlayamayan ve farklı tepki üretemeyen, tek tepkili fanatik nesiller, müzikle kendisine neler yapıldığını ve yaptırıldığını anlayamayan fikir kölesi nesiller bizi bekler. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?

     “Yazık, çocuklar ders çalışmaktan ablak olacaklar. Bağlama kursuna gönderelim, biraz kafasını dağıtsın.” diye düşünür ebeveyn. Ücretsiz eğitimden almayı umduğun hasılaya ulaşabilmek için ödediğin ücretlerden sonra hala bir miktar paran kaldıysa gönder. Spora da gönder.

     Eğitime “parasız” sıfatı kazandıran ücretsiz kitaplar, tadı yavan olan “ucuz et” gibiler. Hemen hemen bütün öğretmenler, bu kitapların tadını beğenmezler ve yardımcı kitaplar önerirler. Bu durum akıllara iki soru getiriyor:

     • Bu kitapları yetersiz insanlar mı hazırlıyor? Kendini yetiştirmiş eğiticiler sahada, gabiler planlayıcı mı?

   • BYGS ( Bir Yerlere Geçiş Sınavı )’ nı hazırlayanlarla, eğitim müfredatını planlayanlar ve okul kitaplarını yazanlar farklı cumhuriyetlerin eğitim neferleri mi?

     Nedendir bilinmez ( gerçek maksatlar hep gizlidir.) eğitim ve sınav sistemi hep değiştirilir. Harddisk yıpranmaya başlar; önceki öğretilenler yanlış ya da yetersizmiş.

     Pedagoji ve Metodoloji konusunda hiçbir özgün tezi, kabul görmüş bir öğretisi olmayan makam işgalcilerinin, futbol taktiği hesabı ne kadar sağlıklı ve faydalı sonuçlar üretir?

     Gelişmiş bir toplum yaratabilmek için geliştirici bir eğitim sistemine ihtiyaç vardır. Bunu kimse inkar edemez. Gelişen ve değişen dünyada eğitim sisteminin de güncellenmesi kaçınılmazdır. Ancak gelişim, köklü kurumlarda, birikimin üzerine bir şeylerin konulmasıdır. Konulacak tek şey, geleceğin yetişmiş insan ihtiyacına yönelik tespit edilen alan dersleridir. Toptan sistem değişikliği, sonuçları test edilemediğinden geri dönüşü zor hasarlar yaratabilir. Başka bir ülkede denenmiş olsa bile, bizim toplumumuzdaki sonuçları hakkında net bilgi vermesi mümkün değildir. Hele sınav adlarının değiştirilerek, yeni bir keşif yapılmış havası yaratılması ve yutturulması aklımı yaralıyor. Sınav, sınavdır. Soru sorulur, cevaplar değerlendirilir, başarı sırası görülür. Adının vırt ya da zırt sınavı olması neye fayda sağlar ki.

     Sürekli değişim, okullardaki yeterliliği öldürüp öğrencilerin ilave desteğe ihtiyaçlarını doğurmuştur. Maalesef okul, kendini yetiştirmek isteyenler için tek başına yetemez olmuştur. Tevhid-i Tedrisat Kanunu, Anayasayla korunmasına rağmen gömülmüş, yerini ticari alandaki Eğitim Sektörüne bırakmıştır. Niçin ?

     Değerlendirme sistemi mi yanlış yoksa müfredat mı?

     Öğretmen mi yetersiz yoksa zaman mı?

     Öğretmen, nicelik olarak mı yetersiz, nitelik olarak mı?

     Diğer eğitim destek malzemeleri mi yetersiz yoksa eğitim ortamı mı?

     Öğretmenin motivasyonu mu eksik yoksa öğrencinin mi?

     Tüm ekonomik kayıplarıyla birlikte, farklı fakültelerden mezun olmuş ama istihdam verilerinde işsiz kategorisinde yer alanları görünce yıllarının da kaybolduğunu anlar. Harddiske format, zorunlu hale gelmiştir.

     İhtiyaç olan, temelsiz değişim değil gelişimdir. Önemli olan en az 20 – 30 yıl sonra hangi alanlarda, hangi nüfusa hizmet edecek ne miktarda yetişmiş insana ihtiyaç olduğunu tespit edebilmek , gelişen ve oluşup gelişecek konuları öngörüp tedbirler almak, ama her şeyden önce insan ve vatandaş yetiştirebilmektir.

( Çizik Harddisk başlıklı yazı birinsan tarafından 3.08.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu