HAMAM ENSTANTANELERİM

 

Tarihi dokusuyla, buğulu sıcaklığıyla, neşesiyle,yüreğimi burkan acısıyla,nostaljik atmosferiyle kadim şehrim DİYARBEKİR'in belleğimdeki MELİKAHMET HAMAMI, DEVE (Deva) HAMAMI, PAŞA HAHMAMI, KÜÇÜK HAMAM,VAHAP AĞA HAMAMI ÇARDAKLI HAMAMI ve KADI HAMAMI çeşitli enstantaneleriyle tıpkı siyah-beyaz bir film şeridi gibi geldi geçti gözlerimin önünden, Sanat Sokağın'da ki GÜVEN HAMAMI'nda kaldığım üç saatlik süreçte.
 
Şehir kültürünün önemli bir köşe taşıydı hamamlarımız. Uygarlığın farklı bir penceresinden yaşamı kavramaktı, sosyal kültürümüzün bir parçasıydı hamamlar. Toplu yaşamın gerekliliğiydi bu kültür. Temizlik ve sağlık kurallarının beraberinde getirdiği şehirleşme kültürüydü.
 

Hamamlar kadın, erkek hepimizin anılarında bir şekilde yer alır. Erkekler için bu süreç 0-7 yaş arasıdır.(Anneleri ile birlikte gittikleri süreç.) Kadınlar hamamını ben bir laboratuvara benzetirim. Gelin arama,dedi kodu yapma, caka yapma, fors satma, fiziğine güvenenlerin arz-ı endam ettikleri, vücutların buhar eşliğinde toksinlerden arındığı, kese ile tenlerin yenilendiği, masajla ağrıların giderildiği, tüm temizlik aşamalarının yerine getirildiği ve ne acıdır ki zengin ile fakirin ayrıldığı yerdi...

Buraya kadarı iyi, hoş, güzel. Ama hani, nerede?? Kent kültürünün mihenk taşı HAMAMLAR...İçim burkularak yazıyorum. Ne güzeldi hamamlarımız .Şimdilerde akrep yuvası olan hamamlarımız.
 

Bir gün önceden başlardı hazırlıklar. Evde hummalı bir çalışma, evin tüm temizliği yapılırdı. Bohçalar akşamdan hazırlanırdı. Sabahleyin erkenden kalkılırdı öncelikle ayak yolu (tuvalet) temizliği yapılırdı.(Kolay bir iş değildi.Ya kestaldan <çeşme> ya da kuyunun üstündeki tulumbadan en az on teneke su çekilir,olanca gücünü kullanarak devirirdin on teneke suyu ayak yoluna.) Hevşun (avlu) gölge kısmına sofra açılır komşular çağrılır otlu, örüklü, salamura peynirler, Derik'in yeşil zeytini, kızartmalar, biber turşusu, zehter...evde ne varsa ortaya konulur koyu muhabbetle yenilirdi.Fırıncı Tümes Amcadan alınan bir carut (kürek) ateş ile mutfaktaki ocak tutuşturularak çift kulplu bakır kazan ocağa konulurdu.Analarımız en güzel renk ve desenlerle bezenmiş basma şalvarlarını giyer koca bakır teştlerin (leğen) başına otururlardı.Tursil falan yok yeşil sabun ,çamaşır sodası bazen de kül ile o çamaşırlar bir yıkanırdı ki şimdiki tam otomatik çamaşır makineleri halt etmiş. Beyaz çamşırlar son suda çivitlenir, asılmak üzere kızlara teslim edilirdi.(Bu arada biz kızlar havşu, küçe kapımızın önünü yıkıyor olurduk.)

-Kız bahan bax hele, ele güzel seresen ki bizi koni komşiya rezil etmeyesen, baxtan düşmüşem!
 

Güzel sermemek ne haddimize, anamız söylemezse bile dama çamaşır sermenin bir adabı vardı. Güzel silkelenmeli önce beyazlar sonra renkliler boy sırasına göre adeta bir sergi gibi serilir sonra da dönüp bakardık ki bir tarafı kaymış olmasın. İşin ucunda beğenilmek vardı. Gelin bakan komşular için çamaşır sermek bir kıstastı.

Bohçalar, kildan(içine sabun, tarak, kese, lif bırakılan gümüş veya bakırdan küçük bir sandık), hamam tahtası güzel bir şekilde yerleştirilirdi. Her ailenin hamam günü belliydi. Biz genelde cumartesi günleri Süryani komşularımızla birlikte Kadı Hamamı'na giderdik. Bohçacımız Gulé Baci günümüzü hiç kaçırmazdı. Saat on gibi kapıyı çalar, torbamızı sırtına yüklerken içindeki isyan gözlerinden okunurdu. Gulé Baci Suryeli bir Süryani ydi. Kızı Saliha (Seyran, önceki adı) Abla kocası tarafından Suriye den kaçırılıp nikahladığı bir dönmeydi. ( Saliha Ablamla o kadar çok paylaşımlarımız var ki..) Gulé Baci evlat hasretine dayanamayıp kızının izini sürerek gayri meşru yollardan gelerek kendini Diyarbakır'da bulmuştu. Suriye'ye dönemiyordu.Meryemana Kilisesi ne ait Dinkçi Osma'ın dinginin yanında içinde Süryani lerin oturduğu koza kaynattıkları koca bir mazganada küçücük bir odada yaşıyordu. Gulé Baci kızıyla sürekli kavga içindeydi. Haklı kavgası hiç bitmedi. Yapılacak bir şey yoktu, bircik kızı Seyran artık suni bir Saliha'ydı...(Konuyu dağıttım, özür dilerim ama yazmadan geçemeyecektim.)

Çamaşır bitikten sonra kazanlar, teştler, sepetler kırklanır, yıkanır kurumak üzere güneşli bir yere bırakılırdı. Sıra yemekteydi. Akşam hamam dönüşü yorgun olunacağı için ne pişirilicekse ocaktaki közler carutla(kürek) mangala alınır, az gelirse bir carutta Tümes Amca dan alınır,ateş küllenir, etli keşkek mangala bırakılırdı. Ahh ateş üzerinde pişen o keşkek lokum gibi olurdu yanında sirkeli patlıcan turşusu ile...
 
Komşular toplanır hamama birlikte gidilirdi. Bohçamızı Gulé Baci önceden açar hazırlardı. En altta hamam çuli(kilim),üstüne saten döşeme onun üstüne de beyaz delik işli çitmeyi özenle sererdi her zaman. Kadı Hamamının işletmecisi ..... SELİMOĞLU (ismini hatırlayamadım) çok kibar bir bayandı. Erkek çocuğu yedi yaşından büyükse kibarca uyarırdı. Hamamın kubbesinde çınlayan bir ses
 
- Viii anam heç bele oli oğlan büyüktür ma babasini getireydin heç xeya etmisen vuş keleee...
 

Gülüşmeler, çocuk mahcup, soyunmak istemez ,dinlemez anası zorla soyar ve çocuk gözü kapalı girer içeri.Aklımda kalan hamam ücreti kişi başına altmış kuruştu. Annelerimiz altta beyaz peştemal onun üstüne ipek kutni kumaştan renkli peştemalı sarar öylece içeri girerlerdi. Ayaklarımızda gümüş işli tahta nalınlarımız arz-ı endam ile soğuklutan geçerek yıkanma yerinde curunlarımızın (kurna) başına geçerdik.Herkesin kildanı, tası, tahtası Elmas bacının kızı tarafından önceden yerine bırakılırdı. Curunlarımız belliydi .Verilen bahşişler curunları belirlerdi, kimse oraya oturamazdı. Ahh ah içimde yaradır. Bahşiş veremeyenlerin yerleri yoktu ,nereyi boş bulurlarsa oraya oturur kavga gürültü yıkanırlardı.Yirmi beş kuruşu verenler sahiplendikleri yerde rahatça yıkanırlardı.

Elmas Bacı ve kızı (adını hatırlamıyorum) Süryani ana ve kızı Kadı Hamamının natoraları (natır) aslanlar gibi çalışırlardı. Elmas Bacı baş yıkar, kese yapar kızı anasına yardım ederdi. Elmas Bacı baş yıkarken yüzündeki hüzne inat yıkadığı başı adeta okşardı. Kızı ayağında textik (erimiş, incelmiş) bir nalın ,yürürken o nalını tüm isyanıyla yere vururdu. Neden ben ve anam?? Neden hizmet eden biz olduk?? Dercesine küskün ve isyankar bir bakış fırlatırdı çevresine. Bu yüzden zavalıcığa kaçık denilirdi. Oysaki onun kaçıklığı adaletsiz bir yer kürede yaşıyor olmasındaydı.Gençti, güzeldi, umutları vardı oda oturup birinin onu yıkamasını, başına su dökmesini, keselemesini isterdi. Arz-ı endam ederken kız bakan analardan birinin hayallerini hayallerini gerçekleştirmesini istemek en doğal hakkıydı. Ama o hep alacağı bahşişler için hizmet eden oldu...

Ziyafet zamanı açılırdı sofralar, getirilenler paylaşılır bu arada sesine güvenen çekerdi mayayı
 

evlerinin önü kavak

elim kına yüzüm duva.. (Rahmetli diyazam<teyzem> söylerdi..)
 
Hamam tası darbuka olur, çıklırdı göbek taşına,
 

mardin kapı şen olur

etrafı beden olur

buralarda yar seven

ölmezse verem olur...
 

Eşliğinde tutulan alkış temposuyla yırtardı kubbeyi tili li li sesleri bir cümbüşü mest olurdu seyredenler göbek taşında oynayanları. İşte tam zamanıydı gelin beğenmenin. Kaş göz işaretiyle gösterilirdi evlenecek yaşta oğlu olan analara beğenilen kızlar. Çaktırmadan alınırken adresler, kızlar farkında değilmiş gibi süzülürlerdi anaların önünde.

Çıkma zamanı geldiğinde ,curunlar yeniden yıkanır, kırklanır, paklanırdı. Son sular dökülürken elinde kımıtlar (havlu) beklerdi Elmas Bacı ve kızı. Tutulurdu bir bir bahşiş verecek hanıma kımıtları, ardında hamam tası ile ayağına dökülecek suyu taşınırdı. Dinlenmeye çekilen hanıma (Fakirliğin gözü kör olsun...) dercesine ;

-Şifalar olsun .... Hanım.

-Yüzün öpmüşem.

diyaloğu içinde verilirdi bahşiş. Emek karşılığı verilen ekmek parası girerdi Elmas Bacı’nın bezden diktiği kesesinin içine...

Bazen de gelin hamamı olurdu. Gelini haftasına hamama getirirlerdi. Gelinlik giydirilir, mumlar yakılır, eğer zengin bir ailenin geliniyse << Hedi ile Medi>> ( Diyarbakır’ın ünlü sazendeleri) özel olarak getirtilirdi .biri cümbüş diğeri maşa çalardı. Hamamda bir cümbüş bir kıyamet ki adeta düğün yeri gibi olurdu. ziyafetler çekilir, ilahiler eşliğinde gelin içeri girerdi. Curunları bir bir dolaşır büyüklerin elin öperdi. Gelin hamamı Elmas ve kızı için bereketli bir gün olurdu.Zira gelin bahşişi bir hayli yüklüydü.

Çok güzeldi, çokkk .... BUGÜN HALA SAĞLANAMAYAN EŞİTLİK OLSAYDI EĞER....

 

""Hamam kültürümüzle birlikte elimin iç ve dış yüzünü belleğimde kaldığı kadarıyla anlatmaya çalıştım. Sürçi lisan ettiysem affola... DOSTLAR""

 

En derin saygılarımla yazımı eski komşularıma FIRINCI TÜMES AMCA - GULE BACI - ELMAS BACI ve KIZINA ithaf ediyorum...
 
Birsen İNAL
 
*Not: Yazımda yer yer Diyarbakır şivesi kullandım
 
KADI HAMAMININ DIŞTAN GÖRÜNÜŞÜ

 

( Hamam Enstantanelerim başlıklı yazı Birsen İNAL tarafından 12.08.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu