Cuma Yazıları
Konu: Kime Küseyim Usta
Atamadım üzerime bulaşan bunca kiri. Bırakmadı talihsizlikler peşimi. Lambası yanan bir göz evi, mutfağında kaynayan bir tencere çorbayı bile arar olduk be usta. Kimsesizler mezarlığı misali, bir tutam ot bitmedi üzerimizde. Neler yaptık, ne hüzünlere katlandık, umurunda mı oldu bu insanların. Kime küseyim usta…
Kor ateşe daldırılan demire, örste dövülen çekiç seslerine karıştı hayallerimiz. Demir inceldikçe, yüreğimiz kalınlaştı. Mevla’nın gökten yağan rahmeti neden bizimde tarlamızı ıslatmaz. Bu toprak neden hasat vermez. Kora dönen bir yürek, çöle dönen bir tarla kaldı bu hayatta bizlerin avucunda. Neden bir babamız yok, derdimizi dinleyen. Neden bir anamız yok, dizine başımızı koyup ağlayalım. Kime küseyim usta…
Her sabah namazında okuduğumuz Fatiha’nın hürmetiyle çıktık yollara. Her bir garibanı gördüğümüzde, bir tabak çorba ısmarlamanın huzurlu telaşını eksik etmedik bu yürekten. Cami önlerinde el avuç açan gözü yaşlı kadınların, o ürkek avuçlarına para tutuşturup ayrılmanın mutluluğunu yaşadık her seferinde. Söyle be usta, bu kitabın neresinde yazılı bunlar. Kurtuluş günümüz hangi sürenin, kaçıncı ayetinde yazar. Kime küseyim usta…
Tükenen biziz, tüketen hayat. Ölen biziz, dirilen düşman. Seven biziz, sevilen kimliksiz bir yar. Musa’nın yolundan giderken, Firavun’un sarayına çıktı yolumuz. Gemimiz rotasız, kervanımız susuz kaldı. Yüreğimiz vurgun yedi, gemimiz alabora oldu. Cennet bahçesi dünya, cehenneme döndü. Bulutsuz bir gökyüzü, ağaçsız bir orman, susuz bir ırmak oldu her yanımız. Kime küseyim usta…
Biz, hangi yüreğe bir kıvılcım çaktıysak, o yürek buza döndü be usta. Ne hediye verdi bize bu kader, ne bıraktı huzurla bizi baş başa. Saçlarımın beyazı artarken, tecrübe dediğimiz aklardan acılar kaldı yanı başımıza. Yer hüzün oldu yapıştı ayaklarıma öğlece ve kıpırdamadan kaldılar. Gök acı oldu, yağdı tepemden yüzüme. Gökten inerken birbirine çarpmayan rahmet taneleri, yüzümüzle buluştuğunda kütle oldular vurdular yüzümüze ardı sıra. Kime küseyim usta…
Kimler gelip, kimler geçti hayatımızdan. Bu handa melekte konakladı, şeytanda. Bazen sıradan oldular, ilk sohbette başladılar anlatmaya, bazen üç bilinmeyen denklem olup, karşımıza dikildiler. Bu hanı deryayı, acıyla yoğrulmuş hayatlarını anlatmaktan tutunda, keyiflerinden kahkahalar atıp şenlendirdiler.
Şimdi bu insanlardan yorulmuş bir han ve kahır yüklü sohbetler kaldı yanı başımızda. Ve şimdi sen bana diyorsun ki, sandığında bir ömür boyu saklayacağın kederlerini kaldır at, ilk gördüğün denize. Ben kederlerimi atmasını bilirdim ilk gördüğüm denize. Ancak bu kederlerin sandığa verdiği zarardan nasıl kurtulurum be usta. Söyle şimdi sen bana, kime küseyim ben usta…
Divitimi kalemimi getirin, feleğe yazacaklarım var
Aman dostlar sonunu siz bitirin, yarım kalan arzularım var
Der şahsen devri dönsün feleğin, kabul olunmadı hiçbir dileğim
Bana öl dersiniz, nasıl öleyim. Arkamda ağlayan kuzularım var.
Şarkı- Yavuz Bingöl