3/1.bölüm
Kaymakam olarak tayin olduğum nahiye’nin, köylerini dolaşmaya karar vermiştim. Sabahın ilk saatlerinde yola çıktım. Ancak daha ziyaret edeceğim ilk köye varmadan, “Kaymakam Ümit bey geliyor’’ haberi benden önce köye uçurulmuştu bile. Muhtar Sami bey ve köyün ileri gelenleri tarafından, karşılandıktan sonra, köy meydanında oturup sohbete başlamıştık ki;
- Suppi-li-lumaaaaa… diye, bir haykırış yankılandı köyün sokaklarında.
Ne oluyor diye başımı çevirdiğimde, dar sokakların birinden, bir adam belirdi ve ağır adımlarla köy meydanına doğru yürümeye başladı. Siyah saçlarının arasına yer yer aklar düşmüş olmasına rağmen, otuz – otuz beş yaşından fazla göstermiyordu adam.
Üzerinde eski, sol koluna düğüm atılmış bir gömlek, altında bol bir pantolon, elinde de naylon bir torba vardı. Ayağındaki bazı şeritleri kopmuş sandaletleri yüzünden, hızlı yürüyemiyordu. Köy kahvesinin önüne vardığında, başını göğe doğru kaldırıp;
-Suppi –li-lumaaaaaaaa,diye, tekrar bağırarak, kenardaki masalardan birine ilişti.
Benim şaşkın bakışlarım arasında, Muhtar Sami ve heyeti ile, sabah namazında çıkan 3-5 köylü onu, ‘’Hoş geldin doktor’’ diye gülerek selamladılar. Kahveci hemen, büyük bir bardakla çay koydu masasına.
Adam sanki orada tek başınaymış gibi, elindeki torbadan bir simit çıkarıp, çay ile yemeğe başladı. Mütevazı kahvaltısını bitirir bitirmez de yerinden kalkıp, etrafına hiç aldırmadan caminin arkasında gözden kayboldu. Bu garip adam ve ona karşı etrafın davranışı dikkatimi çekmişti. Muhtara;
’’Hayırdır!.. Kimdir bu zat?’’ diye sordum.
Muhtar; dudaklarını büküp başını manalı bir biçimde iki yana sallayarak;
’’Anlatayım beyim’’ deyip derin bir iç çekiş ardından anlatmaya
başladı.
‘’Kaymakam bey, Bizim Doktor Ozan, doğumda annesini, iki yaşlarında iken de babasını kaybetmiş. O tarihte sağ olan babaannesi de çaresizlikten çocuğu yetimhaneye vermiş,“ dedi.
Böylece hikaye bir trajediyle başlamış oluyordu. Sırtımı yasladım ve dikkatle dinleye koyuldum.
“Çok akıllı bir çocuk olan Ozan, oradan Daruşafakaya gönderilmiş. Çok içine kapanık biri olması yüzünden, tek arkadaş bile. Edinemeden, liseyi iyi dereceyle bitirerek, tıbbı de kazanmış. Sonra burslu okuyarak ve hiç sene kaybetmeden de mezun olmuş.’’dedi.
Bu arada, namazdan çıkan cemaatte kahveye gelip birer sandalye çekerek, etrafımıza oturmuş, çaylar- poğaçalar da gelmiş, muhtara biraz soluk aldırmıştı. Lakin beni bir meraktır sarmıştı. Muhtarın, bir an önce, hikayenin sonunu getirmesini bekliyordum.
“Ee !.. “ deyince, muhtar Sami, çayından bir yudum alarak, tekrar anlatmağa başladığında, bende aynı ilgiyle dinlemeye koyuldum.
‘’Samsun da yedek subay okulunda iken, tesadüfen çarşıda İnci isimli bir hanımla tanışmış Ozan doktor. Bir iki buluşmadan sonra da anlaşarak evlenmeye karar vermişler. Okul komutanı bu hayırlı işe vesile olmuş ve evlenmişler. Yedek subay hizmetini, Mersin de tamamlamış.
Bir süre sonra adını Sedef koydukları dünya güzeli, bir de kızları olmuş. Sedef bir yaşına geldiğinde, İstanbul’a dönmüşler. “
Muhtar Sami, soluklanıp, soğumaya yüz tutmuş çayından tekrar bir yudum alıp;
“Sayın kaymakamım” dedi. Doktor Ozan’ın hayat çizgisi, işte bu tarihten sonra değişmiş.”
* * *
İlk hikayemle aranıza katılıyorum bugün. 2.bölüm hemen yarın :)
(
Suppi - Li - Luma... başlıklı yazı
Yücel KARMAN tarafından
7.10.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.