-3/2.Bölüm -
 
Trajedi ile başlayan bir hayat, zorlu bir mücadeleden sonra, güzel bir şekilde yoluna girmişken, neler olmuştu da zavallı doktor bu sefil hallere düşmüştü. İyice meraklanmıştım.
 
“Ee.. sonra!” dedim ve Muhtar Sami devam etti.
 
Etrafımızdaki köylüler de aynı ilgiyle muhtarı dinliyorlardı ve arada bir ;
 
“Yaa.. Ah!.. Ah!” diye söylenerek, başlarını iki yana sallayıp duruyorlardı.
 
“Bizim köye tayin olduğunu öğrenince ailece, çok sevinmişler. İstanbul’da sıkıntılı bir yaşamaktansa, köy hayatı yaşamak onlara daha cazip gelmiş. Hikayenin bu kısmını, ilk geldiğinde doktorun kendi ağzından dinlemiştim.
Ozan doktor, sağlık ocağımızda göreve başlamış ve hemen  yanında bulunan, Suna ablanın evini kiralamıştı. İstanbul’daki eşini ve kızını, evi hazırladıktan sonra getirmeği istiyordu. Köylü de yardımcı olunca,  dördüncü ayının sonunda onları yanına çağırdı.
 
 O günü hiç unutamam. Elinde, tarihe meraklı eşi için aldığı ’’HİTİT KRALLIĞI’’isimli kitap, özenle ambalajlanmış yapılmış biçimde, sabah erkenden köy kahvesine gelmişti. Çayları söylemiş, akşamüstü gelecek eşi ve çocuğu için çocuklara kir çiçekleri toplatmıştı. Uzun zaman sonra sevdiklerine kavuşacak olmanın heyecanı içindeydi.
 
Köylü de, doktor adına çok sevinçliydi ve onun heyecanı yüreklerinde hissediyordu. Günü böyle çok güzel bir şekilde sohbetlerle geçirdik ve hep beraber, akşam köye gelecek olan minibüsü beklemeğe koyulduk.
 
Ancak beklenen saat geçmiş ve hala minibüs ortalarda görünmemişti. Doktor ile birlikte hepimiz meraklanarak, belki minibüs, yolda arıza yapmıştır, belki lastiği patlamıştır gibi fikirler üretmeye başlamıştık ki, Jandarma Karakol Komutanı Selim baş çavuş, yanında iki erle beraber çıka geldi.
 
Suratı kararmış, sıkıntılı bir halde, jipinden inip yanımıza yürürken, iyi bir haber getirmediği aşikârdı. Beni ve doktoru kenar bir masaya aldı ve acı haberi verdi. Köye 20 dakika uzaklıktaki dağlık bölgeden geçerken, minibüs teröristler tarafından taranmış, şoför ve iki köylü vatandaş ile birlikte, doktorun sevgili eşi ve biricik yavrusu da vurulmuş meğer.  
 
Selim baş çavuş, kolordudan gelen birlik, yaralıları ambulanslarla şehir hastanesine sevk etti diye söze devam ederken,  doktorun yüzünde ifade diye bir şey kalmamıştı kanı çekilerek, bembeyaz olmuştu zavallıcık.  Duyduklarına inanmamış gibi öyle, sabit gözlerle bir noktaya baka kalmıştı.
 
 
Sonra, Komutan Selim ‘’Hadi Karakola gidelim. Haberleri orada alırız İsterseniz sizi askeri araçla şehir hastanesine de gönderirim’’dedi, bize. Sayın kaymakamım, tabi, sonraki günler daha da zor geçti. Eşi ve kızının ölüm haberleri, cenazelerin köye gelişi çok hazin olmuştu.
 
İşte doktorumuz, o kazanın olduğu günden sonra, bir tuhaf olmuştu.  Kimselerle konuşmuyor ve artık hastaları muayene de etmiyordu. Sokaklarda boş boş dolanmaya başlayıp, arada anlaşılmaz şeyler söyleniyordu. Onun bu halleri yüzünden,  köye yeni bir doktor geldi.
 
Doktor Ozan, artık sağlık ocağında kalmıyordu,” dedi. Tuttuğu evde oturmakta zaten nasip olmamıştı zavallıya. O zamanın çoğunu, köyün mezarlığında geçirir olmuştu.   Sonra, baktık ki, okul yolunda ki av kulübesinde kalmaya başlamış.
 
Orası, uzun geçen kış aylarında, köye dağdan inecek yabani hayvanları gözlemek amacıyla yapılmış bir yerdi aslında. İçinde, bir yatak ve sobadan başka bir şey yoktu. Tuvaleti dışarıdaydı ve suyu önünde ki tulumbadan çekiliyordu. Hatta elektriği de yoktu da gaz lambasıyla aydınlanıyordu.
 
Buna rağmen Ozan doktor, tüm ısrarlarımızı reddederek, o kulübeyi kendine mesken tuttu.  Biz de razı olmak durumunda kaldık ve gördüğünüz gibi sonunda, işte böyle köyün ayrılmaz bir parçası oldu.  
 
Poğaça lokmaları boğazıma dizilmişti sanki.  “Zavallı adam” diye iç geçirdim. Gerçekten çok hazin bir hikâyeydi. Ben sonlandı diye düşünürken, trajedinin henüz bitmediğini, hikâyenin devamını dinleyince daha iyi anlayacaktım.
  
Çaylar yenilenmiş, muhtar biraz soluklanmıştı. Uzaklardan o sesi yeniden duydum.
 
     -Suppi–li-lu-maaaaaaaa,  Bu kez şaşırmamıştım, çünkü bağıranın kim olduğunu  
    biliyordum artık. Muhtar Sami, iyice hü
zünlenmişti. Tekrar derin bir iç çekişten sonra, 
    hikayeye devam etti. 
 
“Herkes onu çok sever buralarda, Sabah nevalesi fırından, diğer öğünler köy halkı tarafından temin edilir. Özellikle de, Yalı Market’in sahibi Mustafa Ağa,  karşılar ihtiyaçlarının büyük bir bölümünü. “ dedi.
 
Gördüğün gibi kaymakamım işte o aslanlar gibi genç doktor,  zamanla böyle, köyün delisi olup, çıktı.   Çocuklara büyük bir sevgisi vardır. Her gördüğü çocuğu, sevmek için peşine takılır. Çocuklar da alışmıştır ona, zarar vermeyeceğini bildikleri için, ama Mustafa ağa’nın haylaz ve şımarık ikizleri Jale ve Asa dışında. 
 
 
Bir tek onlar, kötü davranırlardı bu köyde ona. Hiç birimizin uyarılarını dinlemez, bazen taşlayarak dalga bile geçerlerdi de, garip, ona bile ses çıkartmaz, sakin yoluna giderdi.  Sadece az önce duyduğunuz gibi,   
  
    -Suppi –li-lu-maaaaaaaa,diye bağırır böyle, dedi.“Geçen kıştı kaymakamım” dedi, muhtar
   Bir gün okul öğretmenimiz Emine Hanım, Mustafa ağa’nın kızlarının sabah okula, 
   gelmediklerini  görünce köye haber gönderdi. Mustafa ağa’nın eşi güler hanım,  çocukların
   evden biraz geç çıktığını,  ama çoktan okula varmış olmaları gerektiğini söyleyince,
   panikleyen Mustafa ağa, soluğu doğruca Selim başçavuşun yanında aldı. Köyden birkaç
   adam, baş çavuş ve ekibiyle birlikte derhal yola düştüler.   
 
Burada dedi diye konuştun Sami Muhtar, demek ki artık yapmıyorlar öyle mi? diye sordum. Muhtar,
 
“Evet, Kaymakamım, aynen dediğiniz gibi, artık herkes gibi onlar da ona sevgi ve saygı duyuyorlar” dedi.
 
Şaşırmıştım bu duruma. Sordum tabi.
 
“Ee.. Ne oldu da böyle fikirlerini değiştirdiler birden?”

“Geçen kıştı kaymakamım” dedi muhtar. Bir gün okul öğretmenimiz Emine Hanım, Mustafa ağa’nın kızlarının sabah okula, gelmediklerini görünce köye haber gönderdi. Mustafa ağa’nın eşi güler hanım, çocukların evden biraz geç çıktığını,  ama çoktan okula varmış olmaları gerektiğini söyleyince, panikleyen Mustafa ağa, soluğu doğruca Selim başçavuşun yanında aldı. Köyden birkaç adam, baş çavuş ve ekibiyle birlikte derhal yola düştüler.   



Son bölüm yarın :)

( Suppi - Li - Luma - 2 başlıklı yazı Yücel KARMAN tarafından 8.10.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu