Yalnızca dünya hayatını esas alan insanların, akılsızca, boş ve marjinal davranışlarına sıkça tanık oluruz. Bu kişiler zorluk zamanlarında ya da tedavisi zor bir hastalık durumunda, çok çirkin bir cesaret ve imani şuursuzluk örneği sergilerler. İnanan insanlar, kendileri için bir fırsat ya da ibret vesilesi olarak gördükleri olağan dışı olaylar karşısında Allah’a daha fazla sığınırken, bu kişiler, acizliklerini kabullenmez, dünya hayatına bağlılıklarında direnirler. Ölümün yakınlığını hissedip Allah’a yönelmek yerine, "ben güçlüyüm", "bunu yenerim", -haşa- "bu benim kaderim olmamalı, bunu değiştireceğim" gibi akıl dışı sözlerle Allah karşısında ne denli acz içinde olduklarını unutur, kendi güçleriyle bu durumu değiştirebileceklerini zannederler. Zor zamanlarda bu kişilerin en çok söyledikleri söz de, "hayata tutunmaktır."


Oysa hastalık, insanın Allah’a olan duasını ve yakınlığını artırır. Allah’a tam olarak teslim olmamış kişi, belki hastalığı vesilesiyle güzel özellikler kazanabilir. Örneğin iyileşme süresi uzadıkça insan, ölümü daha fazla düşünmeye başlar ve gönülden Allah’a yönelerek sağlık vermesi için dua eder.

Bediüzzaman’ın ifadesiyle "ilahi bir hediye" olarak gördükleri hastalık, müminlerin ibret alarak imanlarının derinleşmesine, Allah’a daha sıkı bağlanmalarına vesile olur.

Fiziksel bir rahatsızlıkla karşılaşmak, güzel ahlak göstermek için bir imtihandır; hastalığı da, şifayı da yaratan yalnızca Allah’tır. Mümin hastalandığında, ardındaki hayır ve hikmeti düşünür, sabreder. Hastalığı şükür, ecir kazanma ve Rabb’ine yakınlaşma fırsatı olarak görür. Allah’a olan sevgisini -hastalık dahil- O’ndan gelen her şeyden hoşnut olarak kanıtlar. Hastalığın getirdiği eksikliği musibet olarak değil, sonsuz ahireti için rahmet olarak görür.

Hemen hemen her gün çevremizde, gazete ve televizyonlarda Allah’ın üzerindeki rahmetini düşünmeyen, sıkıntılarını giderecek tek gücün Yüce Allah olduğunun bilincinde olmayan insanlara rastlarız. Her an ölebileceğinin farkında olduğu halde imandan yüz çeviren kimselerin örneklerini görürüz.

Hatta çok az ömrü kaldığını öğrendiği halde, inançsızlığını vurgulayan ve çirkin bir cesaret sergileyen kişilerle karşılaşırız. Dahası "nasılsa herkes ölecek, ölüm doğal bir olay, önemli olan ölene kadar nasıl yaşadığım" gibi şuursuz sözlerini işitiriz.

Son günlerini iyi ve güzel davranışlarda bulunarak geçirmek yerine öfkeyle yaşayan insanlar, ne denli büyük bir kayba uğrayacaklarını düşünmezler. Çevrelerindeki insanların, "öleceğini bildiği halde ne kadar cesur ve hayata bağlı" demeleri için gösterdikleri çabanın "boşa bir çaba" olduğunu anlayamazlar. Oysa bir daha asla geri dönemeyecekleri dünya hayatındaki tüm çabaları, onları, asla geriye dönüşü olmayan sonsuz pişmanlığa sürükleyecektir.

Ölüm ve ahiret konusunda kendince cesaret örneği olan meydan okumaları, insanı güçlü bir insan haline getirmeyecektir. İsyan da etse Allah’ın kulu olduğu gerçeğini değiştiremeyecek, Allah’ın dilediği an ölüm onu bulacaktır. Gösterdiği kibir ve enaniyetini yaşayacak, ahirette tüm bu çirkin davranışları ona "yürek acısı" olacaktır. Ki o acı, dünyada yaşadığı acıların yanında kıyas bile edilemeyecek şiddette bir acıdır.

Yaşadığı hastalık insanın, Allah’ın sonsuz merhametine sığınıp bağışlanma dilemesi ve tevbe etmesi için özel yaratılan fırsatlardır. Ancak yaptığı seçim iman değil isyan olan kişi, ahirette yaşayacağı sonsuz acıları göz ardı etmektedir.

Bazı kişiler de Allah karşısındaki aczlerini görmezden gelerek, ölümü ve ahireti kendilerince hafife alırlar. En güzel yerdeki en güzel mezarı satın alır, öldükten sonra en iyi yerde olacaklarını düşünürler. Hatta güzel manzaralı mezarlarıyla insanlara gösteriş yaparlar. Kimi insanlar da ölmeden önce cenaze törenlerinin nasıl muhteşem olması gerektiğiyle ilgili vasiyetlerde bulunurlar. Oysa insanın mezarının konumunun ya da cenaze töreninin ihtişamının, ne kendisi ne de gösteriş yaptığı insanlar için hiç bir önemi yoktur. Kendisiyle birlikte gidecek olan, "İnsana o gün, önceden takdim ettikleri ve erteledikleri şeylerle haber verilir. (Kıyamet Suresi, 13) ayetiyle bildirildiği üzere dünya hayatındaki iyi ve kötü amellerive erteledikleridir. Onu gerçek muhteşem hayata kavuşturacak olan ise yalnızca Allah’ın hoşnutluğu için yaptıklarıdır.

Allah, bu kişileri, sözlerini ve davranışlarını bir hikmet üzere yaratır. Kendisine aşkla ve içten derin bir saygı ile bağlı olan samimi kullarına, imansızlığın insanı ne denli ürkütücü bir hale getirdiğini böyle örneklerle gösterir. Müminler, bu olayları ve insanları ibret vesilesi olarak görür, daha şuurlu ve derin imanlı insanlar haline gelirler.

Kur’an, bu kimseleri, henüz yaşıyorken ve zaman varken iman etmeleri için, "Azap size gelip çatmadan evvel, Rabbiniz’e yönelip-dönün ve O’na teslim olun. Sonra size yardım edilmez. Rabbiniz’den, size indirilenin en güzeline uyun; siz hiç şuurunda değilken, azap apansız size gelip çatmadan evvel .(Zümer Suresi, 54-55) ayetiyle, ahiretteki sonsuz azabına karşı uyarır.

Söz ettiğimiz insan karakterlerine, hemen her gün ve dünyanın her yerinde rastlayabiliriz. Ancak uyarıları göz ardı eden, Allah’a tutunmak yerine "hayata tutunan" bu enaniyetli kişiler için sonsuz azap mekanı, ahiretteki son durak olacaktır.

Gerçekten Biz sizi yakın bir azab ile uyardık. Kişinin kendi ellerinin önceden takdim ettiklerine bakacağı gün, kafir olan da: "Ah, keşke ben bir toprak oluverseydim" diyecek.(Nebe Suresi, 40)
( Hayata Değil Allaha Tutunmak başlıklı yazı fuatturker tarafından 5.12.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu