Atla
Atlama!
Atlama!
Atlama!
Dur!
Dur, atlama!
Farkındasın değil mi her şeye ama her şeye son vereceğinin? Farkında mısın? Farkında mısın değil misin ? Yani sen şimdi sevmiyor musun yaşamı ? Yaşamını ? Yani sen şimdi sevmiyor musun kendini, bizleri ? Seviyor musun sevmiyor musun ? Yani Hamletin o meşhur sözü işte : ’olmak ya da olmamak’ Sen olmamak mı diyorsun ? Olmamak mı diyorsun sen ?
Dikkat et ayağın kayacak! Bir adım geri gel! Tamam atlayacaksan yine atla ama en azından bir süreliğine bir adım geri gel! Ne olur! Bir kere olsun sözümü dinle! Atlama! Atlama!
Hatırlıyor musun daha geçen gün ne güzel gülüşüyorduk seninle. Güzel güzel kahkahalar atıyorduk! Hatta sen kahkahalar atıyordun, ben de attıklarını tutuyordum!... Off... Kabul berbat bir espriydi. Bak ne kadar basit bir eylem içinde olduğunun farkında olmalısın mutlaka. Atlayarak sadece üçüncü sayfa haberlerine çıkacağının farkındasın değil mi?
’B.C atladı! Aşağıya atladı!’ bu kadar! ’
Yaşamak istemeyen B.C geride kahrolası bir not bile bırakmayarak aşağı atladı!’, sadece bu kadar.
Sonrasında en fazla birkaç okurdan, ’vah vah, pek de gençmiş!’ bu kadar!
Ya seni ne bekliyor sonrasında ? Bunu bile bilmiyoruz. Daha reenkarnasyonun bile ne demek olduğunu bilmiyorsun. Dur bakalım yeniden yaşam olduğu kesinleşsin o zaman birlikte bile atlarız. Ama şimdi atlama! Ne olur atlama! Atlama!
Bak şu an oldukça çaresizim. Hımm.. Nasıl betimlemeliyim ? Çöl ortasındaki bir kaktüs kadar çaresizim. Yok o bile çaresiz değil sanırım. Önüne barikat kurulmuş bir ırmak kader çaresizim. Yok o bile çaresiz değil sanırım. Neyse anla işte çaresizim. İlle de örnekleme yapmak zorunda değilim. Değilim tamam mı! Değilim işte ! Sana değilim dedim. Çaresizim ve sinirliyim tamam mı! İşte beni sinirlendirdin yine! Ve bunu hep yapıyorsun! En çaresiz zamanlarımda durumuma kayıtsız kalıyorsun! Asla ruhuma yardımcı olmuyorsun! Yeter artık! Yeter ! Senin bu vurdum duymaz; senin bu gamsız; senin bu duyarsız tavırların beni deli ediyor! Atla! İstediğin kadar atla! Hatta atla çık yukarı tekrar atla! Doya doya atla! Kana kana atla!.. Hayır!!!! Hayır atlamaaa!!!!
Bak üzgünüm atla demek istemedim! Ne olur gerginliğime, buhranıma ver. Bağışla beni. Ne bileyim seni orada, oracıkta görüp de, kaybedeceğimi düşünmek psikolojimi bozdu. Biliyorsun geçen hafta da ben senin yerindeydim ve sen beni ikna etmeye çalışıyordun. Ve ben seni fazla yormadan ikna olmuştum. Ama ya sen! Sen beni saatlerdir burada bostan korkuluğu gibi tutuyorsun! Ve bu durum da pek tabii senin bir o kadar bencil olduğunu gösterir! Seni bencil seni! Seni kibirli seni! Senden de farklı bir tavır beklenmezdi zaten! Zaten ben de baştan beri ironi yapıyordum. Sen de zaten sadece kupkuru, bomboş bri ironiyi hak ediyorsun! Atlamayı da hak ediyorsun! Benden daha çok hak ediyorsun! Atla! Atla işte! Atla da öbür taraftan bana e-posta gönder. Atlarsan atla! Çok da umurumdaydı!... Hayırr!!! Atlama! Atlama ne olur! Bak kafam yerinde değil tamam mı ? Ne dediğimi bilmiyorum! İnan çok özür dilerim! Atla demek istemedim! Lütfen! Lütfen atlama, lütfen!
Şey... Anımsıyor musun? Geçen yaz... Seninle kampa gitmiştik. Sen orada durmadan yazıyordun. Korkuların üstüne denemeler yazıyordun. Ve şehre döneceğimiz gün bana aynen şöyle demiştin : ’korkularım artık benden biri oldu.’ Bu iyi bir şeydi sanırım senin için. Senin adına öyle sevinmiştim ki. Bak şimdi o anı hatırla. Korkularını yendiğini, ruhuna yedirdiğini hatırla. Bu bile mutlu olman için; ayağını bir adım geri atman için bir sebep. Şey.. sonrasında da şöyle demiştin : ’keşke sen de korkularınla yüzleşebilsen.’ Hım... Şimdi şimdi anlıyorum ne demek istediğiniz? Sen... Sen bana apaçık korkak demişsin. Bak sen... Yine yapmışsın yapacağını. Yaptıklarından kendine pay biçip yine beni suçlamışsın. Sen... Sen gerçekten benmerkezcisin. Merkezinin tam ortasındasın ve körsün. Benim sana iyiliklerimi göremeyecek kadar kör ve adaletsizsin! Yazıklar olsun sana. Ben ne uğraşıyorum ki buracıkta senin için. Atla! Atla hadi! Bu dünyada atmalayı en çok sen hak ediyorsun! Atla da kurtulayım senden! Atla hadi. Tek yapman gereken gözlerini kapatıp kendini aşağı bırakman. Hadi! Hadi! Durrr!!! Dur atlama ! Atlama ne olur! Bak sinirlerim laçka oldu, ne dediğimi bilmiyorum inan! Ben! Ben.. Sen... Sen benim için önemlisin. Ne olur affet! Affet beni ne olur!
Hay Allah. Hay Allah’ım.. Öyle bakma. Durduk yere gülümsemiyorum. Neler geliyor aklıma. Anılarımız... Yalnız... Şey... Neden vücudum karıncalanıyor benim. Her yerim uyuşuyor. Neler oluyor? Hissetmiyorum. Şey... Gerçekten hissetmiyorum. En çok da ruhumu hissetmiyorum. Başım.. Başım çok ağrıyor. Üç dubleden sonra hep aynı hikaye. Off.. Atlama! Ben senin yerine atlarım. Atlarım atlamasına da bir işe yaracağını sanmam. Çünkü ucuz olsun diye birinci kattan ev kiralamıştım unuttun mu ?
Ama balkonumdan ayın parlaklığını seyretmek ayrı bir keyif. Ya da ben atlamayayım sen atla. Çünkü bazen... Bazen senin ben; benim de sen olmandan nefret ediyorum. Başım... Hadi yine dön ruhuma. Deli ediyorsun beni. Bir dahakine de bu kadar uğraşmam atlamaman için bil. Seni haylaz sevgili ben...
Oktay Coşar
(
Atla başlıklı yazı
marcel tarafından
20.12.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.