Röp: Fatih Bahtiyar / Yrd. Doç. Dr. Osman Elbek Ve Yrd. Doç. Dr. Pınar Pazarlı
Gaziantep Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Osman Elbek ve Sakarya Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Pınar Pazarlı ile sigarayla mücadele ve bırakma yöntemlerinden, dünyadaki sigara karşıtı çalışmalara ve ülkemizde 2008 yılında birinci kısmı yürürlüğe giren kamuoyunda “Sigara Yasağı” olarak bilinen yasadan, toplumsal işbirliğine kadar pek çok konuyu konuştuk.
Fatih Bahtiyar
F.B: Hoş geldiniz
O.E: Hoş bulduk
P.P: Hoş bulduk
F.B: Osman hocam, Gaziantep’ten geldiniz bugün. Hemen yayına çıktınız. Teşekkür ediyorum, bizi kırmadınız.
P.P: Biz yoruyoruz Osman’ı.
F.B: Önce Osman hocamdan başlamak istiyorum. Yrd. Doç Dr. Osman Elbek kimdir?
O.E: Gaziantep Üniversitesi’nde göğüs hastalıkları ana bilim dalında öğretim üyesiyim. 2004 yılından beri Gaziantep Üniversitesi’nde çalışıyorum. Öncelikle hekimim tabi. Üstüne, göğüs hastalıkları uzmanıyım. Hem hekim, hem de göğüs hastalıkları uzmanı olduğum için insana zarar veren bir alışkanlık olan tütün ile savaşın bir üyesiyim. Hem Gaziantep’te hem de Türkiye çapında kimi tütün karşıtı faaliyetlere kendi gücüm oranında katkı sunmaya çalışıyorum. Bu çerçevede de buraya (Sakarya) geldim. Bunun için hem Pınar Hanıma hem size çok teşekkür ediyorum Gaziantep’ten beni buraya davet ettiğiniz için.
F.B: Çok teşekkür ederim, sizi tanıdığımız için. Pınar hocam sizi dinleyelim. Pınar Pazarlı kimdir?
P.P: En azından belli bir kesim tarafından Sakarya’da tanınıyor olduğumu umut ediyorum tütün kontrolü çalışmalarım nedeniyle. SAÜ Sağlık Yüksek Okulunda öğretim üyesiyim. Ama, burada bulunma sebebim ve belki de en önemli vasfım SAÜ Tütün Koordinasyon Kurulu’nun başkanıyım.
F.B: Sadece üniversite bünyesinde bu çalışmaları yapmıyorsunuz. Hem Sakarya genelinde, hem de ülke genelinde çeşitli kuruluşlarla ortak çalışmalar da yapıyorsunuz. Sizin derdiniz ne de, böyle bir işe giriştiniz. Sizin derdiniz sigara içenlerle sanırım, değil mi?
P.P: Aslında tam tersi. Sigara içenlerle bir derdimiz yok. Sigara içenleri kurtarmaya çalışıyoruz. Bağımlılıkla mücadelede sigara içenlerin yanında olmaya çalışıyoruz. Bizim SAÜ’de bir sigara bırakma polikliniğimiz var. Her katıldığım programda, her çalışmada söylüyorum; tütünle mücadele içenle içmeyenin birlikte mücadelesidir. Bizim mücadelemiz asla içenlere karşı değil. İçenlerle birlikte bir mücadele. Onları o bağımlılıktan kurtarmaya çalışıyoruz. En önemlisi yeni bağımlılar oluşmasın diye uğraşıyoruz. Ayrıca “tütün kontrolü” tanımının içinde yer alan, pasif içicilerin haklarını korumaya çalışıyoruz. Bizim mücadelemiz bu. Tabi bu mücadele içinde “karşı taraf” kim olur? Onu “karşı taraf” belirler. Biz içenleri de kucaklayarak, bir mücadele içindeyiz.
F.B: Osman hocam. Siz Pınar hocamdan daha önce tütün kontrolü çalışmalarına başladınız. Aklıma hemen şu soru geliyor: Kötü alışkanlıklar başlığı altında bakıldığında sadece sigara yok. En azından insan sağlığına zarar verici başka maddeler de var. Neden sigarayı tercih ettiniz?
O.E: Çok haklısınız. Birincisi; biz hekimler için, bir sorunun veya bir alışkanlığın aciliyeti, dünyada ne kadar yaygınsa, o kadar acildir. Ne kadar fazla ölüme veya yaşamda sakatlığa yol açıyorsa, o kadar bizim için acildir. Bunu sigara ve diğer kötü alışkanlıklar açısından kıyaslarsak; sadece 20. yüz yılda yüz milyon kişiyi öldüren bir sorundur sigara. Ve bir şey yapmazsak, 21. yüz yılda bir miyar kişiyi öldürecek. Bunun kadar etkili kitle imha silahı yok dünyada, nükleer silahlar dahil olmak üzere. Dünya nüfusunun sekizde birini öldüren başka bir sorun yok.
F.B: Trafik kazalarından daha mı kötü?
O.E: Trafik kazaları bir yılda beş bin insanın canına mal oluyor ki, her biri için üzülmemiz lazım. Sigara Türkiye’de, başbakanlığın resmi verisidir, yılda yüz bin kişinin ölümüne neden oluyor. Şimdi biz beş bin kişiyi öldüren bir şeye haklı olarak “canavar” diyoruz, yüz bin kişiyi öldürene ne diyelim?
P.P: “Normal, sıradan” diyoruz.
O.E: Normal, içilir vs. Bu kıyaslamaya baktığınız zaman, gerçekten sigaranın toplumda kabul edilebilirliği var. Bizim insanımız şöyle düşünüyor “aman, başka bir şey içmiyor. Sigara içsin, ne var!” Bu “ne var”ın karşılığı yüz bin insan. Rakamlar kolay oluyor. “yüz bin” bir çırpıda ağızdan çıkıyor ama, anneniz olduğu zaman acı oluyor. Babanız olduğu zaman, anlıyorsunuz o “yüz binin” altında “insan”ın öldüğünü. Niye? Birileri para kazansın diye. Konuyu da böyle anlamak lazım. Bir yararı olduğu için değil yani. Yüz bin insan Türkiye’de neden ölüyor? Birileri yılda 25 milyar lira para kazansın diye!
F.B: Hani bir söz vardır: “parasını el, dumanını yel alır” diye.
P.P: Aynen öyle!
O.E: Aynen öyle! Biz bu ülkenin sağlık bakanlığına, yani hepimizin sağlığını koruyacak, başımıza da bir sorun geldiği zaman tedavi edecek bakanlığa yılda yaklaşık 6 milyar lira para veriyoruz, ülkemiz bu kadar para ayırabiliyor. Ama sağlık bakanlığına ayırdığımız paranın 4 katını sigara lobisine veriyor bu ülke. O yüzden sigara içmek bireysel özgürlük değil. Ben bu parayı bu ülkenin sağlığına, okuluna yatırayım. Yani daha çok sağlık ocağı yapayım, daha çok öğretmen alayım ki, öğrenciler daha az kalabalık sınıflarda eğitim alsınlar. Bir terazi var burada. Nereye parayı yatıralım? Okula yatıralım, sosyal güvenliğimize yatıralım. İşte bunun için sigarayla mücadele.
F.B: Sigara sonuçta bir meta. Ülkeye bir katma değeri söz konusu. Bunu dikkate alıyor musunuz? Ya da, yaptığınız çalışmalardan o “başkaları” rahatsızlık duyacaktır.
O.E: Bir şey yapmaya kalkıyorsanız, her konuda olduğu gibi, bir karşılığı mutlaka vardır. Bunu kabul ederek yapıyorsunuz. Sorun, ben bu safın neresinde yer alacağım? Ben hekim olarak demişim ki; “önce, insana zarar vermeyeceğim. Bakıyorum ki, sigara insana zarar veriyor. Ak ciğer kanseri yapıyor, astım yapıyor… dolayısıyla zaten hekim olarak seçme şansım yok. Mesleğim gereği ben masanın bu tarafındayım. Başka bir yerde olamam zaten. Ha, bunun karşılığında ne gelirse, mesleğimin doğal bir riski zaten.
F.B: Pınar hocam, sizinle birlikte SAÜ’de tütün kontrolü ile ilgili çalışmalar başladı. Türkiye genelinde tütünle mücadelede bir kısırlık söz konusu. Yine de, gelinen nokta nasıl?
P.P: Ben çok iyiye gittiğimizi düşünüyorum. Bu konuda çok iyimserim. Çünkü, Tütün kontrol çalışmaları gönüllülük esasına dayalı çalışmalardı şimdiye kadar. Artık, devletimizin de önemli bir kanunu var. Dünyada ilk sekiz kanun içinde kapsamı itibariyle.
O.E: Şu an için, Batı Avrupa’da, İrlanda ve İngiltere’den sonra en iyi ülkeyiz.
P.P: Bu çok önemli. Yani bizim bilimsel temellerimiz vardı zaten bu mücadele için, artık hukuki temellerimiz de var. Arkamızda hukuki desteğimiz de var. Bundan sonraki çalışmalar çok daha kolay, organize ve sağlıklı yürüyecek. O yüzden ben çok iyimserim. Çok iyiye gidiyoruz.
F.B: Yapılan araştırmalar vardır mutlaka Türkiye’de sigara kullanımıyla ilgili.
O.E: Türkiye’nin genelinde insanlar çok fazla sigara kullanıyor. Ortalama 20 milyon insan sigara kullanıyor. Bu erkek nüfusunda çok daha fazla. Yaklaşık iki erkekten biri gibi. Kadınlarda altı kadından biri gibi. Daha da kötüsü, kadın nüfusunda giderek artıyor sigara kullanımı. Erkelerde de hafif bir azalma var.
P.P: Erkekler akıllanmaya başlıyor. Kadınlar tütün endüstrisinin yeni hedef kitlesi.
O.E: Evet, kadınlar en büyük hedef kitlesi. Tabi bu gelecek açısından moral bozuyor. Kadını sigara bağımlısı yaptığınız zaman, kadının o ailede yetiştirdiği çocuğu da bağımlı yapıyorsunuz. O yüzden sigara lobisi erkelerden vazgeçti, kadınlara yöneldi. Çocukları erken yaşta bağımlı yapmak için kadınlar çok önemli hedef kitle. Bu madalyonun bir tarafı. Diğer tarafına da bakalım: Dünya Sağlık Örgütü’nün tüm ülkeler içinde mevcut tütün kontrolü yasası için ödül verdiği yegane ülkeyiz. Şimdi bu da bizim iftiharımız. Bakanlığımızla, hükümetimizle, meclisimizle… bu da madalyonun iyi tarafı. Zaten tartışmalar da buradan çıkıyor. Çok iyi yasamız var. Çok uğraşıldı önlemek için, aşıldı bu. Sorunlu taraf, bu yasa uygulanmasın diye uğraşılıyor. 19 Temmuzu ileriye atalım diye uğraşılıyor. Hayır, pazarlık yok sağlıkta. Ben sizi öldürmeye devam edeyim diyebilir miyim? Öldürmek suç. Nasıl izin verebilirim? Sağlığın pazarlığı olur mu? Şimdi, yasamız çok iyi, bunu nasıl uygulayacağız? Vatandaş olarak bize ne görev düşüyor? Hep başkasından da beklememek lazım. Kendimize bir görev tanımı yapmamız lazım.
F.B: Yıllar önce otobüslerde sigara yasağı az kalsın bir infiale sebep oluyordu. Uygulanamaz deniliyordu. Karşı çıkanlar vardı.
P.P: Ama uygulandı. Bir nesil bunu kabullendi.
F.B: Otobüslerde gerçi, şoförler yasayı deliyorlar. İstisna kabul etmek lazım herhalde bunu.
O.E: İstisna olarak kabul etmiyoruz. Yasayı çiğneme olarak kabul ediyoruz. İstisna izin verilen bir şeydir.
F.B: İfademi geri alıyorum. Yasayı çiğniyorlar. Ama sonuçta toplumsal olarak göz yumabiliyoruz, kabulleniyoruz bunu.
P.P: Kabulleniyor musunuz gerçekten? Ben kabullenemiyorum.
F.B: En azından sesimizi çıkarmıyoruz.
O.E: Ben sesimi çıkarıyorum.
P.P: Sesimizi çıkaralım. Niye çıkarmıyoruz?
O.E: İşte problem de burada. Sesimizi çıkaralım. Evet, bir kabul var. İşte, değiştirmemiz gereken bu. Bu ülkede otobüslerde sigara içilemeyeceği düşünülemezdi bile. Ama, evet sağlandı. Demek ki yapılabiliyor. Şimdi deniliyor ya; lokantalarda, kahvehanelerde, cafelerde asla sigara içilmemesi düşünülemez. Tıpkı 1995’teki gibi. Hayır, yapılabilir. Otobüslerde nasıl başardıysak, kahvehanelerde de, cafelerde de başarırız. Sorun, bunu istiyor muyuz? Yasa koyucu dedi ki, istiyorum. Meclis dedi ki, istiyorum. Elbirliğiyle, yasaları çiğneyenlere izin yok ve bir toplumsal dönüşüm: “Hayır biz ölmek istemiyoruz! Biz çocuklarımızın ölmesini, sakat kalmasını istemiyoruz.” Böyle bir dönüşüme başladık. Türkiye’de Dünya Sağlık Örgütü’nün yapmış olduğu bir araştırma var. 2008’deki bu kapsamlı yasayı kabul edenlerin oranı % 87. Dünyanın en yüksek rakamı. Sigara içenlerin de yüzde 65 i “evet, çok iyi bir yasa” diyor. Müthiş bir rakam bu.
P.P: Bizim üniversitemizde bu oran % 75 çıktı bu. Sigara içenlerin % 75’i, “bu yasayı destekliyorum, çok iyi bir yasa. Kapalı alanlarda sigara içilmesin” dedi.
F.B: Toplumda bir –nasıl denir tam olarak bilemiyorum ama- laubalilik var sanki. Şöyle; “yani, evet çok harika bir yasa. Aslında içmemek de lazım bu mereti ama…” şeklinde bana ciddiyetten uzak gelen bir yaklaşım var.
O.E: Bu tüm toplumsal reflekslerimizde var. Biz esasında bir şeyi samimiyetle istiyoruz da, gereğini yapma konusunda çok adım atmıyoruz. Pek çok nedeni olabilir bunun.
P.P: Ataletimiz var.
O.E: Gerçekten istiyoruz bu yasanın tamamen uygulanmasını ama, onu ilk söyleme konusunda biraz çekingenliğimiz var. Örneğin, ben otobüslerde itiraz ettiğim zaman arkamdan iki-üç kişi ‘ya, evet doktor bey doğru söylüyor’ diyor. Bunu aşacağız. Zaten bu yasanın etkisini, biz 20 yıl sonra göreceğiz. İki nesil geçecek. Şimdi 20’li yaşlardaki nesil otobüsleri hatırlamaz bile.
F.B: Şu pasif içicilik meselesi. Sigarayla mücadelede belki de son zamanlarda en çok tartışılan konulardan biri. O “pasif içiciler” son derce pasif duruyorlar. Sizce de öyle değil mi?
P.P: Evet. İşte bizim yapmaya çalıştığımız da tam olarak bu; yani pasif içicileri uyarmak ve tepki göstermelerini sağlamak. Biraz önce Osman beyin dediği gibi, o refleksi canlandırmak. Pasif içicilerin kendi sağlık hakkına sahip çıkmalarını sağlamaya çalışıyoruz. Bunu nasıl sağlayabilirsiniz? Pasif içiciliğin gerçekten nasıl etki ettiğini doğru bir şekilde aktarabilirseniz, sağlayabilirsiniz. Kanunumuz var. O kanundan haberdar edip, buna sahip çıkmalarını isteyebilirsek, sağlayabiliriz. Üç gün önce bizim üniversitede bir konser oldu. Konserden önce sahneye çıkıp bir şeyler söyledim. Rock müzik severlerin sosyal konularda duyarlı olduğunu bildiğim için, “bu ülkede yıllardır çocuklar başta olmak üzere, sigara içmeyenlere çok ciddi bir haksızlık yapılıyor” dedim. Tabi bu haksızlıkta tek paydaş içiciler değil. Pasif içiciliğin ne denli tehlikeli olduğunu topluma aktaramamış bilim insanları, gerekli kanunları gecikmeli uygulamaya geçiren devlet adamlarına kadar herkes bu haksızlığın içinde bir paydaş. Yıllardır içmedikleri halde, içenler kadar risk alan bir gurup var. Çocuklar da bu gurubun içinde ve onlar inanılmaz derecede etkileniyorlar. Onlara bu konuyu aktarabilmek ve haklarına sahip çıkmalarını sağlamak lazım.
F.B: Diyelim ki ben pasif içiciyim. Yanımda insanlar sigara içiyorlar. Bunların kimisi ahbabım. Bir kere yasal olarak ne yapabilirim bunlara karşı?
O.E: Bir kere, her yerde hakkı savunurken hukuk kuralları içinde olmak lazım. Yasa ne diyor: “Kamu hizmeti veren tüm binaların kapalı alanlarında, koridorlar da dahil, sigara kullanmak yasak.” Örneğin, vergi dairesine gittiniz. Orada biri bu yasağı çiğniyor. Birincisi kibarca onu uyarmak. Baktınız uyarmak problem olacak. O zaman o binanın sorumlusuna gidip, “burada biri sigara içiyor. Ben de etkileniyorum.” diyerek yasayı uygulamasını talep edeceğiz. Zaten, yasayı uygulamak o yetkilinin temel görevi. Deneyimlerim şunu gösteriyor: kibarca yasa bunu emrediyor dedikten sonra durum hızla düzeliyor. Ayrıca, sağlık ve özellikle eğitim kurumlarının bahçelerinde de sigara içmek yasak. Deniliyor ki, “kapalı alanları anladık da, açık alanlarda niye yasak sigara içmek? Okulun bahçesinde sigara içmek niye yasak?” Biliyorsunuz, okullar gençlerin yetiştiği, yani birilerini örnek aldığı kurumlar. Üç saat anlatın derste. “Sigara şöyle kötüdür, böyle kötüdür diye. Ayağınızı keser, ciğeriniz yok eder…” Öğretmen olarak sizin sigara içtiğinizi görürse, öğrenci sizi örnek alıyor. Hiç bir öğretmenin, hiçbir doktorun sigara içmemesi, eğer içiyorsa bunu öğrencilerinin, hastalarının görmediği bir yerde yapması lazım. Aynı şekilde gazeteciler, medya. Çünkü bunlar topluma örnek olacak insanlar. O yüzden, öğrenciler iyi uygulamaları örnek alsın diye okulların açık alanlarında da sigara içmek yasaklanmış. Diyelim ki, taksiye bindiniz. Taksici sigara yaktı. Diyeceğiz ki, takside, demiryolunda, hava yolunda… nerede olursa olsun sigara içmek yasak. Lütfen söndürür müsünüz!” Söndürmüyorsa, ineceğiz taksiden. Müşteri kaybedecek tabi. Bir de, plakasını alıp, gerekli mercilere şikayet edeceğiz.
F.B: Bir insan sigaraya başlamış, içiyor. Bu insanı sigara içmekten vazgeçirtmek için, problem sadece o insanla sınırlı değil sanırım. Ailesi var, yakın çevresi var. Şimdi, ben bir sigara tiryakisiyim, diyelim. Sigarayı bırakmak istiyorum Pınar Hocam. Mediko-sosyale geldim. Bundan sonraki süreç nasıl işliyor?
P.P: Çevresel destek çok önemli tabi. Bize bir hasta geldiğinde, ailesinin ve çevresinin desteğini sağlaması konusunda bir takım önerilerde ve telkinlerde bulunuyoruz. Sigara içen bir arkadaş gurubu varsa, mümkünse o dönemde görüşmemesini bile istiyoruz. Çünkü bırakma döneminde içmeyen insanlarla birlikte olan, içmeme konusunda ailesinden ve çevresinden destek alan kişilerin başarısı kesinlikle çok fark ediyor. Onlar çok daha başarılı oluyorlar. Süreç şöyle işliyor. Gelen kişiyle birlikte biz bir “sigara bırakma günü” tespit ediyoruz. Bu çok önemli. Kesinlikle net bir gün belirliyoruz. O güne kadar da bazı metotlarla (hangi durumlarda daha çok sigara içiyor, ya da elinizi uzattınız, içeceksiniz, üç dakika bekleyin. O üç dakikada ani isteğin nasıl değiştiğini göreceksiniz gibi) küçük tüyolar veriyoruz. Sigara bırakma gününe kadar onlar kendilerini hem zihinsel olarak, hem de fiziksel olarak motive ediyorlar. Hasta ilaçla destek olunacak bir guruptansa tedavimize başlıyoruz ve ilk ay mutlaka çok yakın takip ediyoruz. Her hafta görüşüyoruz. Bizim her sigara bırakma polikliniğinde olmayan bir lüksümüz var, ilk dört ay çok sık görüşüyoruz. Artık aile gibi oluyoruz. Hastalığı yeniden nükseden bazı kişilerin “hocam, yeniden görüşelim” talepleri oluyor ki, bu çok güzel. Bunu istiyoruz zaten.
F.B: Bu tedavide, empati duygusu çok önemli, değil mi? Hasta sizi sevmezse, bu başarınızı çok olumsuz etkiler sanırım.
P.P: Çok doğru. Ben onların bırakmalarını en az onlar kadar istiyorum. Bu heyecanımı gerçekten hissediyor karşı taraf. Mesela bazısı, gece rüyasında sigara içtiğini görüyor ve ertesi gün gelip anlatıyor. “ben Pınar Hoca’nın yüzüne nasıl bakacağım?” diye düşünüyor. Bana olan sorumlulukları nedeniyle bırakmıyorlar sonuçta sigarayı. Kendi istekleriyle bırakıyorlar ama ne kadar üzüleceğimi bildikleri için üzüntü duyuyorlar. Bu hastalarımla aramızda olan, mutlu olduğum, özel bir iletişim.
F.B: Sigarayla mücadelede doktorların hastalarına kendini sevdirmeleri çok önemli diye düşünüyorum ben.
O.E: Hekimliğin temeli aslında o. Güven ilişkisi kurmadıktan sonra hiç başarılı olamazsınız. Gerçekten, böyle bir sigara bırakma tedavisi doğru bir tedavi, Pınar Hoca’nın anlattığı gibi. Hani, zaman zaman duyarız. “2-3 seansta yüzde yüz garanti” diye. Bu da bu işi su-i istimal etmedir. Sigara bırakma tedavisi, hastanın da, hekimin de özverili olacağı ve belirli bir zamanda ancak başarıya ulaşabilecek bir şey. Keşke sihirli bir metodumuz olsa da, bir seansta-iki seansta bıraktırsak ama böyle birşey yok, aldanmamak gerek.
F.B: İlaçlar dediniz. İnternet sitelerinde, halk arasında çok fazla ilaç ismi zikrediliyor. Sigara içme isteğini azaltıyor denilen yöntemler söyleniyor. Bunlar ne derece doğru, biz nasıl ayıracağız yanlış olanı?
P.P: Bir tarafta bilimsel yöntemlerimiz var, diğer tarafta da bilim dışı yöntemler. Bu su-i istimale açık bir konu ve tabi ki su-i istimal ediliyor. Sonuçta bizim elimizde her şeyi ile kanıtlanmış, sonuçlarını bildiğimiz bir bilimsel yöntemimiz var. Bu nedir? Nikotini yerine koyma tedavisi. Bunun içinde nikotin bantlarımız var, nikotin sakızlarımız var, farmokolojik olarak nikotin eksikliğini başka yollardan gideren ilaçlarımız var. Ama, dediğim gibi biz bunların hepsini net olarak biliyoruz. Etkisi ne kadardır? Ya da, kullanırken başımıza ne gelir, hangi hastalarda kullanılmaması gerekir? Bunları net olarak biliyoruz.
F.B: Şunu diyoruz o zaman. Bu konuda hiçbir ilacı ve yöntemi doktorunuzun bilgisi dışında almayın ve uygulamayın.
O.E: Bu bütün hastalıklar için geçerlidir. Bir kere şöyle bir saplantıdan kurtulmak lazım: Her sigara içen mutlaka ilaç kullanarak tedavi olur. Hayır, böyle bir şey yok. Sigara içenlerden kimisi ilaç desteğine ihtiyaç duyar. Ona kim karar verecek? Doktor karar verecek. Ayrıca, dünyanın en iyi sigara bırakma ilacını dahi hekiminizden habersiz kendiniz alıp kullansanız da bırakamazsınız. Çünkü bu konuda, biraz önce konuştuk, hasta-hekim ilişkisi ve güven lazım. Bir motivasyon lazım. Bu nedenle, hapta değil keramet.
F.B: Ama bu ilaçlar sonuçta eczanede satılıyor ve reçetesiz verilebiliyor.
O.E: Evet, bu çok kötü.
F.B: Hastalarınızla bir hedef belirliyorsunuz. Şu tarihte bırakacağım diye. Bu süreyi en uzun ve en kısa olarak nasıl belirliyorsunuz? Yani, 6 ay sonra bırakırım ben ancak diyen çıkıyor mu?
P.P: Çok güzel bir soru bu. Bunu önce hastaya soruyoruz. Kafasında belirlediği bir tarih var mı diye. Bir ay içinde bırakma düşüncesi varsa, işte o hasta, bizim hazırlanma safhası dediğimiz noktaya gelmiş demektir. Bazıları da geliyor, ben bırakmak istiyorum diyor. Biraz sohbet ediyoruz tabi. Bu çok önemli. Hastanın niyetini ölçmek çok önemli. Ne zaman bırakmayı düşünüyorsun? Diye soruyoruz. “bir ay sonra doktora sınavım var. O bitsin. Ondan sonra evleniyorum. O geçsin…” bir bakıyorsunuz, 6 aylık bir süreç var. Bu hastalar henüz o hazırlık döneminde değil. Evet, düşünüyorlar, bir şeylerin farkındalar ciddi olarak. Çok istekliler fakat henüz planları yok. Belki o planları yapabilmeleri için, o tarihi daha erkene almak için bir takım telkinler yapabiliriz ancak. 6 ay sonra bırakmayı düşünen birine siz nikotin ilaçlarını reçete edip veremezsiniz.
F.B: Bizim lise yıllarımızda çok yapıldı. Sigara ile mücadele konusunda okullarda slaytlar gösterilirdi. Kansere yakalanmış karaciğerler, kesilmiş organlar vb. gösterilirdi. Korku temelli ikna etmeye yönelik eğitim diyebileceğim çalışmalardı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
O.E: Dünyada yapılmış çalışmalar şunu göstermiştir. Tütün ve sigara kullanımını önleyen, başlamamayı sağlayan, bırakmayı sağlayan en etkili yöntem sigaranın çok yüksek fiyatla satılması birinci sırada geliyor. Bu yüzden, Türkiye’de sağlığa en büyük katkıyı Maliye Bakanlığı yapabilir. Her gün sigaraya zam yaparsa, sağlığa bundan daha iyi katkı olamaz. İkinci sırada, sigara içilen alanların azaltılması geliyor, yasamızda olduğu gibi. Üçüncü sırada, reklamların önlenmesi geliyor. Dikkatinizi çektiyse, ben hiç eğitim saymadım bunların içinde. Eğitim, mevcut yasayı anlatmak ve kişiye haklarını hatırlatan bir eğitim yapılacaksa, evet böyle bir eğitim çok işe yarar. Sizin dediğiniz gibi, korku temelli, hele de sigara içen insanları uzaklaştıran, itici, olmaması gereken bir yöntemi uygulamak hiç kabul etmediğimiz bir şey. Şunu söylüyoruz: Dünyada sigarayla ilgili bir sorun vardır, bu sorunun mağdurları sigara içenler ve içmeyenlerdir. Buradan kâr eden bir tek, lobisidir. Hadi gelin, birlikte bu lobiye karşı, hem kendi sağlığımız hem de toplumun sağlığını yükseltelim. Bunun için reklamlar çok kritik ve medyaya çok görev düşüyor. Logolarda, amblemlerde, haberlerde vb. sigara ile ilgili bir şey kullanmak yasak Bir nokta daha var, sigara lobisi özellikle ilkokullarda sigara karşıtı çalışmalar yapıyor. Gençliğin yaşadığı sorunları (delikanlılık, büyümek, ergenlik vb.) istismal ediyor. İlkokullarda sigara karşıtı çalışmalar, tamamen sigara lobisine yarıyor.
P.P: Bir afiş vardı. “Sigara içme, ders çalış.”
O.E: Bir gizli reklam var bunun içinde. Bunun için çok duyarlı ve dikkatli olmamız lazım. Bir de, yasada pek çok ceza-i müeyyidenin arasından para cezası uygulanmış. Ancak enteresan bir şey var, herhangi bir sigara satış noktası, 18 yaşın altındakilere sigara satarsa hapis cezası uygulanıyor. Evet, çocukları sigaradan uzak tutacağız. Çünkü bu bir özgürlük değil. Tam bir bilinç yıkama. Gerçekten, bir satış noktası 18 yaşın altındakilere sigara satıyorsa, şikayet edeceğiz. Bu bizim en temel insanlık görevimiz.
F.B: Ülkemizde şöyle bir anlayış var: Bazı kötü alışkanlıklar (ör: şarap içmek “medeniyet” olarak kabul ediliyor) üst kimlik sembolü olarak kabul görüyor. Sigara için de benzer durum söz konusu. Hele de pahalı sigaralar içmek, bir “seviye” olarak algılanıyor.
O.E: Çok haklısınız. Ancak, ülkeleri iki lige ayırırsak, birinci lig ülkelerde sigara içenlerde bu anlayış yok. Hem de bu ülkeler genelde sigara üreten ülkeler. Kanadası, ABDsi, Avrupası… Kimse sigara içtiği için “üst kimlik” olarak kabul edilmiyor. İkinci lig ülkeler, bizim gibi ülkelerde yani, sigara içmek bir “üst kimlik” olarak lanse ediliyor. Bu tamamen sigara lobisinin, bir nevi sömürge sistemi. Kendi ülkelerinde böyle bir imaj oluşturmuyorlar, sigara sattıkları ülkelerde bu imajı oluşturuyorlar.
F.B: Toplumsal bir sorundan bahsetmek istiyorum. Biraz da bilinç altı durumu bu. Sokağa çıkıyorsunuz, özellikle kenar mahallelerde, yerdeki çöplerin çoğu sigara izmariti. Bir kanıksama var sanki toplum olarak?
O.E: Halbuki, sigaraya verilen o paralarla ne kadar çok çocuğa süt alınabilir.
F.B: Tam da burada, hekimler olarak sizin yapabileceğiniz çok fazla bir şey olduğunu düşünmüyorum ancak, sivil toplum örgütlerinin ve bazı kurumların (ör: Diyanet) yeterince aktif olduğunu düşünüyor musunuz?
O.E: Çok daha aktif olmaları gerektiğini düşünüyorum. Devletle sivil toplum bu konuda birlikte çaba göstermek zorunda. Herkes kendi ulaştığı alana, elbirliğiyle bu işin altından kalkılabileceğini anlatmak zorunda. Daha yeterince aktif değiliz. Ama on yıl öncesiyle kıyasladığımızda, oldukça yol aldık. Lobi de bunun farkında. O yüzden tedbir almaya çalışıyorlar. Bazı gazetecilere para yediriyorlar vs. Çok ciddi panikteler. Biz vazgeçmeyeceğiz. Biz bu sigara lobisinin faaliyetlerini ülkemizin dışına atacağız.
F.B: Bundan bir süre önce, Sağlık Bakanlığı’nın düzenlemiş olduğu “sigara bırakma” kampanyası vardı. Çok ciddi miktarda para ödülü vardı. Bir sürü insan bu yarışmaya katılıyor. Ama bir kişi kazanıyor. Kazanamayanlar açısından kızıp hepten vazgeçme gibi bir tehlike yok mu? Bu yarışmalar ne kadar başarılı?
P.P: “Kazanamadım, o halde ben de sigara içmeye devam ederim” şeklinde mi?
F.B: Evet.
O.E: Bu, dünyada yapılan bir kampanyanın Türkiye ayağı idi. Dünyada en iyi sigara bıraktıran bu kampanyalardır. Ödüller çok faydalı. Ödüllerin dışında, o süreç içinde pek çok kişi bırakıyor ve bir daha dönmüyor. Böyle bir toplumsal kampanya yaptığınız zaman, milyonlarca kişi bu sürecin bir parçası oluyor ve en azında aklından geçiriyor.
P.P: “Milyonlarca kişi bunu yapabiliyor, ben de yapabilirim” diye düşünüyor.
F.B: Tamam, yasamız güzel, çalışmalar iyi gidiyor ama devlet bu tedavi için sosyal güvence vermiyor. Bu konuda bir çalışma yapılıyor mu?
P.P: Kesinlikle yapılıyor. Sağlık Bakanlığı’nda bu konuda çalışmalar var. Sivil toplum örgütlerinin de çalışmaları var.
O.E: Yakın zamanda herhalde, sosyal güvenlik kapsamına girecek. Ama unutmayalım, birincisi, bırakmak için ille de ilaç tedavisine ihtiyaç yok. İkincisi, ilaca vereceğiniz para, sigaraya vereceğiniz paradan daha az. Sigaraya zaten para veriyorsunuz. O hem sağlığınızı bozuyor. Bari sigara bırakma tedavisine verin, sağlığınız düzelsin.
F.B: Çok teşekkür ediyorum yayınımıza katıldığınız için. Çalışmalarınızda başarılar diliyorum.
O.E: Ben de teşekkür ederim. Bizi davet ettiğiniz için. Çok güzel program oldu.
P.P: Çok sağ olun bize bu imkanı verdiğiniz için. Size de başarılar diliyorum.
(
Röp: Fatih Bahtiyar / Yrd. Doç. Dr. Osman Elbek Ve Yrd. Doç. Dr. Pınar Pazarlı başlıklı yazı
Recep K. tarafından
20.07.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.