...



önce can yakmak gerek
akrebin zehrini neden kendine akıttığını anlamak için…
sonra ölmeyi bilmek gerek
dayanılmaz olduğunu kabullenmek için








-ne çok yenildik aşka oluk oluk kanamak için



I-
kırık imgeler 
öksüz özneler
bir çığlıkla kopan med-cezirler
ve kekeme hafızayla ezber edilen replikler

bir kadının iç kanaması / failine ulaşamayan ölümler
ölümler evet
en çok ölümler / yaşanılası

isyanımdan yakala sesimi
direnişlerimi derinlerine sakla

sorgulama hiçliğimi 
daha fazla kanatma artık kalbimi
delirmek için ne çok sebebim var
belki yaşamak 
gecikmiş bir kavga 
yaşanmamış bir aşk kadar kutsaldı…


mercan vurgunu bu
hepimiz ağlarken hassasız
mercanın suyun içinde yumuşayıp
sudan çıktığında sertleştiği gibi
katıyız hiddetliyken hepimiz


küskünlüğümüz bir çıkrıkta 
dolanıyor kendine sarıla sarıla…


II-

üzerime yalpalama / beni unut benliğim
alışkanlık bu bildiğin…


beni savur ötelere
ellerim riya / gözlerim yalan
sözlerim eksik kokuyor
unut gülüşümü…

uzaklaşan o trenle uğurladım neşemi
arda kaldım
orada kaldım


bu yalan benim hadi benliğim
uzasın dilim ve sızlasın artık burun direğim


düşünüp yazmaktan / yazıp düşünmekten
uykumu bulamadığım bir gecede
sabaha varana dek
öldü sandığımız insanlar için
yanılgılarımız bir enkazın tuğla yığını gibi
yıkımlardan geçti 
sürgün edildiğimiz hayasız yağmurlarda




III-
her defasında yaralarıma tuz basıp
incecik bir bıçak üzerinde cambazlık yaptırıyordun

lekelediğin sevdaydı
hayıflanmıyordun
hazin bir süreçten geçiyordu sabrımız
tuhaf anekdotlar uyduruyordum geleceğimiz için
ki gelecekten söz etmek için fazla çaresizdim
avuçlarıma bıraktığın güz mermilerini
bir dramın orta yerine sıktım
ve, an öldü…



-kısasa kısassa bu
-bu oyunda ’biz’ yoktuk / neden



IV-

sümbül kokusu geldi ilk başta
usturayla kazıyorken aşkı
esrik bir düşe uyandım
sevginin sürmeleri akmıştı yüzüme



esen bir harla yandı derim
-ne zaman sevsem, hep böyle yanarım-
öyle hazin, öyle gereksiz
öyle coşkulu


ah! diyordu şair / kaçaktı
’korumak istiyordu böylesi zamanlar için eşkıyalığını’
Seyduna damarlarıma akıyordu


ağaçları yorgun argın bir ormanda bıraktık
matarasına partizan türküleri doldurup
kendimizi yardan aşağı bıraktık
çok hırpalandık


mevsim yorgundu
aylardan dokunuş
ve gitmek her hangi bir gün adıydı


V-
şimdi an, heveslerce yağmur öpücüğü
bir kadının gözlerinde parlayan
ve ışıldayan bir sancı


ah benim kanamalı aşkım
heder olduk baki bir yalnızlığın koynunda
eylemlerde koşar adım heveslerle militan olduk
bu kimsesizliğin sarkacında kaçıncı döngümüz

mimlenmiş dudaklarını bana ver
yorgun argın yokuşlardan aşağı salayım aklımı
siyah bir gül kadar ihtişamlı / kanım gece kokuşlu aksın

sözler vardır yardan hallice acılarla gelen
bağnaz cümlelerin içinden sıyrılamayan 
balçığa bulanmış sahipsizlikler vardır

hadi şair
yosun kokulu bir aşk doğur
yetim olsun imgelerin
kekeme halimle ezber etmezsem namerdim…






fulya/ağustos2011


....
( Mercan başlıklı yazı Fulya Codal tarafından 4.02.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu